Nevzat Bingöl
Yazar-Çizer Takımıyla Suriye’ye Girmek!
Türkiye’nin Suriye politikalarıyla ilgili yapılan yanlışlar ülkenin beka sorununa neden oldu. Başta Devlet Bahçeli ve Erkan Mumcu olmak üzere, çok sayıda devlet adamı, politikacı, yazar ve akademisyenin de söylediği gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yalnız! Kalması nedeniyle, özellikle dış politikaya müdahil olan-yönlendiren sonradan görme politikacılar-yazar takımı, içlerindeki ırkçı düşüncelerini dışa vurarak ülkeyi felakete sürüklüyorlar.
Bu dış politikadaki yanlışlar, doğal olarak iç politikaya da sirayet ediyor. Kendi kendimize yarattığımız beka sorunu nedeniyle ekonomik kaynaklar da, yarattığımız beka sorununa harcanıyor. Daha önceleri defalarca yazdığım gibi dış politikada ahbap çavuş ilişkilerine yer yoktur. Özellikle Amerika’da işbaşına gelen başkanlar, hazırlanmış olan politikaları uygulamakla yükümlüdür (Türkiye’de buna kırmızı kitap deniyor). Bu nedenle de Tüccar Trump’la ayaküstü sohbetlere veya telefon görüşmelerine güvenerek uygulayacağımız politikalar, bizi içinde çıkılmaz hatalara-yanlışlara götürür.
Önümüzde Amerika’nın Irak devletini ve Saddam’ı götürdüğü nokta örneği varken hala aynı hatalara doğru yol alıyor olmamız, tam anlamıyla basiretsizliktir.
İran’la 8 yıl savaşan Saddam, Irak’ın kaynaklarını tükettikten sonra Temmuz 1990’da Kuveyt’i işgal etmeyi hedeflemişti, Ordusunu Kuveyt’e sevk etmeden önce İran’la savaş süresince kendini destekleyen ABD’nin tavrını öğrenmek için büyükelçiyi sarayına davet etti. Saddam Hüseyin, ABD Bağdat Büyükelçisi April Glespie ile 25 Temmuz 1990’da yaptığı görüşmede April Glespie Saddam’a ”Kuveyt ile aranızdaki sınır anlaşmazlığı gibi, Arap ülkeleri arasındaki ihtilaflar hakkında fikrimiz yok” demişti. Daha sonra ABD dışişleri bakanlığı, Saddam’a; ”Washington’un Kuveyt ile özel güvenlik ve savunma güvenlik anlaşması yoktur” mesajını gönderdi. ABD Saddam’ı desteklememesine rağmen, verdiği cevaplar ile Saddam’ı Kuveyt’e sokma konusunda cesaretlendirmişti. Irak’ın Kuveyt sınırına yaptığı askeri yığınak bir baskı unsuruydu. Irak, Kuveyt’e yaptığı tekliflere bir cevap beklemeden, Kuveyt sınırına asker yığmaya başlamıştı.
Irak 2 Ağustos 1990 ‘da Kuveyt’in işgaline başladı. Kuveyt, Irak için çok önemliydi; çünkü Irak’ın Basra körfezine iki yoldan çıkışı vardı. Birincisi Şat-ül-Arap suyolu üzerindeki liman olmasıydı, Ancak bu liman İran ile yapılan savaşta batık gemi enkazlarıyla tıkanmış olduğundan işlemez durumdaydı. İkincisi ise, İşlek durumda olan Umm-ı Kasr limanıydı. Ancak bu limanın giriş çıkışını kontrol eden Varbah ve Bubiyan adaları Kuveyt’e aitti. Irak uzun zamandır bu adaların kendisine kiralanmasını istemiş, ancak Kuveyt bunu reddetmişti. Adaların Irak için stratejik önemi büyüktü bu nedenle Irak Kuveyt’i işgal ederse soruna kalıcı çözüm getirmiş olacaktı. Irak bütün bu sebeplerden dolayı Kuveyt’i 8 Ağustos’ta ilhak ettiğini açıkladı ve 28 Ağustos’ta da Kuveyt’i Irak’ın 19. Vilayeti olarak ilan etti.
Kuveyt’in ilhak ve işgali, gerek petrolün güvenliğini ve gerekse ABD’nin ve batılı devletlerin bölgedeki ekonomik çıkarlarını tehlikeye sokmuştu. ABD Birleşmiş milletler aracılığıyla aldığı kararların ardından nihayetinde 24 Şubat 1991 tarihinde “Çöl Fırtınası” adı verilen bir operasyonla Irak ordusunu vurdu, Irak’ın ve Saddam’ın bu gününe gelen yolunu açmış oldu.
Yukarıda anlattığımız Irak’ın Kuveyt’e girme süreciyle, son birkaç gündür Türkiye ile Amerika arasında yaşananlar biri birine ne kadar benziyor değil mi?
Türkiye Suriye’ye girme konusunda çok kararlı görünüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan Trump ile yaptığı telefon konuşmasının ardından Trump ilk yaptığı açıklamada “Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna girmesine yeşil ışık yaktı”. Bu yazar-çizer takımıyla sonradan görme politikacılar, ordunun hemen Suriye’ye girmesini istedi. Gün boyu yapılan yayınlarda da derin! Stratejik askeri bilgileriyle nereden, nasıl, ne zaman girilmesi gerektiğini, ne kadar kalınacağını anlattılar.
Ülkelerin dış politikası bu tarz insanlarla bırakılamayacak kadar ciddi iştir. Ülkede hep söylenen liyakat eksikliği nedeniyle, herkes her işi yapar hale geldi. İşinde uzmanlaşmaya gerek yok, uzmanlaşmış insanlardan da nasılsa yararlanılmıyor. Bu anlayış ülkemizi felakete götürecek yegâne anlayıştır. Dün kırmızı halılarla karşıladığımız kişiyi bugün en tehlikeli terörist olarak görür isek, bu kişiyi ve temsil ettiği güçleri beka sorunu olarak adlandırır isek, bu beka sorununu kim yarattı diye sorarlar. Yapılacak en doğru iş; devre dışı bırakılan dış işlerinde deneyimli kişileri yeniden göreve etkin bir şekilde getirip planlamalar yapmaktır. Günü birlik yazar-çizer takımıyla dış politika belirlendi mi Trump’ın attığı ikinci tweet’te olduğu gibi tökezler ne yapacağımızı bilmez hale geliriz.
Türkiye dış politikasına yön verebilecek soğukkanlı ve sağduyulu kimse yoksa yapılabilecek en doğru şey; Irak savaşı öncesine bakıp buradan dersler almamızdır.
Türkiye kendi Kürtleriyle bir an önce sıcak ilişkiler kurmalı. Her Kürt’ün PKK’lı olmadığını kabul etmeli. HDP’yi seçim öncesi farklı şekillerde güçlendirerek, güçlenmiş HDP’yi şeytanlaştırıp! “Bu şeytanla ancak ben baş edebilirim” diyerek milliyetçiliği körükleyip batıdan oy devşirmek, Türkiye’nin yararına değildir. Aidiyetten uzaklaşmış Kürt aidiyet arar, buna ihtiyaç sözle değil, uygulamalarla bırakılmamalı. Unutulmamalıdır ki Türkiye’nin geleceği, birilerinin veya bir partinin geleceğinden daha önemlidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.