18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferi

Birinci Dünya Savaşına Almanya’nın yanında iştirak edişimizin, özellikle Balkan Savaşlarında kaybettiğimiz toprak parçalarının etkisi büyük olmuştur.

       İngiltere tarafsız kalabileceğimizi hesap etmekteydi. Ancak gerçek durum böyle olmayınca, İngiltere; Kafkas cephesini rahatlatmaya yardımcı olacak Rus taleplerini karşılamak üzere bir siyaset belirledi. Aslında Rusya’yı bir anlamda İstanbul ve sıcak denizlerden uzak tutmayı da hedefleyen bu siyaset kapsamında; Fransa ile Çanakkale Boğazını geçerek İstanbul’a ulaşmayı hedefledi. Özellikle Donanma Bakanı Churchill’in bu konudaki ısrarı, ilerleyen zaman içerisinde alınan mağlubiyetler neticesinde istifasını getirecekti. 

Çanakkale, dünyada ilk defa birçok deniz harp çeşidinin aynı anda ya da ardışık olarak denendiği ve müteakiben kara savaşlarının yaşandığı bir harp sahası olmuştur. Aslına bakarsanız Çanakkale cephesi, Birinci Dünya Savaşı’nda katıldığımız cephelerden sadece bir tanesi. Ancak onu, diğer cephelerden farklı kılan ve ayıran birçok özellik vardır. Bu cephe karşımızdaki güç tarafından, özellikle deniz savaşı periyodunda, aynı coğrafyada, mayın, su üstü ve denizaltı harekâtının uygulandığı ve safha sonunda bir amfibi harekatın yapılmasına karar verildiği bir harekât alanı olmuştur. Yapılan deniz harekât çeşitlerinin yarattıkları sonuçlar, dünyanın daha önce şahit olmadığı ilk örnekler diyebiliriz. Çanakkale’den yıllar sonra yapılan Normandiya çıkarması öncesindeki planlamalarda bile burada yaşananlar dikkate alınmıştır.

       Bir bütün olarak Çanakkale savaşına baktığımızda, resmi olarak savaşın 19 Şubat 1915’te başladığını ve 09 Ocak 1916’da sona erdiğini görürüz. 19 Şubat-18 Mart arası süreçte ise itilaf devletlerinden İngiltere ve Fransa’nın oluşturduğu birleşik bir donanma, Çanakkale Boğazı’nı geçmek üzere hareket etmiştir. Bu tarih aralığı ise, tamamen bir deniz savaşıdır ve deniz harbinin bir kısım önemli harekât çeşitleri icra edilmiştir.

18 Mart 1915 tarihi ise karşımızdaki gücün, donanmalarıyla Çanakkale Boğazı’nı geçemeyeceklerini anladıkları ve deniz harekâtını durdurdukları gündür. Tabiatıyla, birleşik donanmayı engelleyen en önemli unsur; Nusret gemimizle icra ettiğimiz, tedafüi denilen savunmaya yönelik mayın döküş harekatımız olmuştur. Nusret mayın gemimizin döktüğü 26 adet mayının yarattığı etki karşı tarafta büyük bir şok yaratmıştır.  

Bu açıdan 18 Mart 1915, tarihimizin en önemli günlerinden biridir. O gün, İngiliz ve Fransızların yaşadıkları; hayal kırıklığının çok ötesindedir. Bu ülkelerin deniz harp tarihlerinde aynı gün içerisinde bu kadar dramatik bir örnek yaşanmamıştır. Irresistible ve Ocean isimli İngiliz gemileri ile Bouvet isimli Fransız gemisi, Nusret’in döktüğü mayınlara çarparak batmıştır. Diğer bazıları ise hasar almıştır. 19 Şubat’tan itibaren yapılan 45 adet mayın tarama girişimi istenilen sonucu verememiş, mayın silahının o korkunç yüzüyle karşı karşıya kalmışlardır. Sahaya sürdükleri mayın tarayıcı gemiler aslında, o dönemin koşullarında, balıkçı trol gemileridir.

Bir harp gemisinin kaybı önemli bir hadisedir. Psikolojik etkisi çok büyük olur. Burada prestij de söz konusudur. Batan 3 gemi de takriben 130 metre boyunda, 23 metre eninde ve draftı (geminin su hattından, su altında kalan omurgasına kadar olan mesafesi) 8 metre olan, o dönemin en modern harp gemileridir.

İlginçtir ki, bugün hala özellikle İngiltere’de bu savaşın hatırası yaşatılmakta ve her yıl ciddi makaleler ve kitaplar çıkarılmakta ve konuyu sürekli canlı tutmaktadırlar. Bizim ise bu konuda biraz geride olduğumuzu itiraf etmeliyim.

Diğer yandan kara savaşları esnasında Atatürk’ün verdiği kritik kararlarla, tarih sahnesine çıkması; ülkemiz için her anlamda büyük bir şans olmuştur. Kendisinin sonraki Cumhurbaşkanlığı döneminde Türk deniz gücünün ayağa kaldırılmasındaki çabaları; Libya ve Çanakkale cephelerinde gördüğü bu yöndeki eksiklerimizin tezahürü olsa gerek. Örneğin daha güçlü bir donanmaya sahip olabilseydik, Çanakkale’ye gelene kadar, belki de daha Ege Denizi’ne girmeden bu armadayı durdurma şansımız olabilirdi. Öncesinde yaşanılan Doğu Ege adalarının kaybı mümkün olmayabilirdi. Bütün bunlara rağmen, 18 Mart’ta büyük bir deniz zaferi kazanılmıştır.

Sonuç olarak, 18 Mart 1915 tarihini bir deniz zaferi olarak yad etmenin ve genel olarak Çanakkale Savaşları içerisinde bir bütünün gurur sayfalarından biri olarak görmenin faydalı olacağı kanaatindeyim. Denizdeki mücadelemiz esnasında karadaki diğer unsurlarımızın topçu desteği ile sonrasındaki kara savaşlarında kazandığımız zaferler; sözünü ettiğim o bütünlüğü oluşturmaktadır.

Ancak Nusret gemimizin döktüğü mayınlar, 18 Mart günü gelenlere kök söktürmüştür. Nusret’in mayın döküşü ve sonrasındaki yaşananlar, denizdeki mayın harbinin asimetrik olarak ne derece etkili olabileceğini dünyaya gösteren bir deniz harekâtı uygulaması olarak tarihe geçmiştir. O dönem içinde bulunduğumuz en kötü şartlarda bile, donanmamızın bu anlamdaki başarısının arkasında çok önemli hazırlıklar olduğunu da unutmayalım.

18 Mart 1915 ruhu; modern bir donanma teşkili için büyük Atatürk’ün 1925 yılından itibaren başlattığı ve sonrasında bugünlere kadar getirdiğimiz birçok emeğin ve projenin temeli olmuştur.

19 Şubat 1915’te ittifak donanmasının saldırısıyla başlayan, 25 Nisan’dan itibaren karada ve denizde devam eden ancak 09 Ocak 1916’da gelenlerin tamamen çekildikleri Çanakkale Savaşında; şehit olan tüm askerlerimize Tanrı’dan rahmet diliyorum. 

Kaynak:

‘‘Çanakkale Deniz Savaşları 1915’’, Çanakkale Boğaz Komutanlığı, sayfa 98, 99, Deniz Basımevi Müdürlüğü, 3.Baskı, 2015, İstanbul.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri