Berat ONUR
Yeni yıl geleneğini yerine getirip 2019 yılı Türkiye ve dünya ekonomik öngörülerimi siz değerli okurlarla paylaşmak istedim.
Tek cümle ile özetlemek gerekirse 2018 yılı ekonomi için virajlı yol ise 2019 yılı hem virajlı hem kaygan hem de dik bir yol olacağa benziyor.
Öncelikle yazının bugünkü bölümünde dünya ekonomisi açısından genel değerlendirmeye bakacağız.
2018 yılında Türkiye kendi ekonomisindeki kırılganlıklar nedeniyle döviz kurları, enflasyon ve büyüme oranlarında dalgalı bir yıl geçirirken, dünya ekonomisindeki dengeli durum, işin bizim için daha da zorlaşmasının önüne geçti diyebiliriz.
Ancak dünya ekonomisi, stabil durumdan daha dalgalı bir hale geçişin sinyallerini yılın sonlarına doğru daha net vermeye başladı. Gümrük savaşlarıyla başlayan belirsizlik hali, ABD ve Asya borsalarındaki büyük dalgalanma ile yeni bir “Ayı Piyasası” sürecine girildiğini gösteriyor. Küresel hisse piyasaları açısından 2018 yılı son 2-3 yılın kazanımlarının kısa sürede kaybedildiği bir yıl oldu. AB bölgesindeki İtalya kaynaklı tansiyon artışı ve siyasal sorunlar da küresel ekonomik görünümü kırılgan hale getiriyor.
Orta Doğu’da “karar anı” denilebilecek bir yıl geliyor sanki. 100 yılı süredir aşkın süredir hüküm süren Sykes-Picot tasarımının yerini çok kutuplu dünya düzenine paralel yeni bir haritaya evrileceğinin ilk işaretleri ortaya çıktı denebilir. Bu geçiş döneminin petrol fiyatları ve küresel büyüme için 2019’da negatif bir görünüm sergileyeceğini tahmin etmek zor değil.
Latin Amerika’nın Arjantin ve Venezüela ile başlayan kriz halinin atlatılmaktan çok uzak olduğu ve yeni ülkelere de sıçramasının bir tehlike olarak görüldüğü bir yıla giriyoruz.
Çin’in büyüme oranlarındaki önlenemeyen gerileme, Endonezya’nın devam eden krizi ve Hindistan’ın Pakistan ile tırmanan gerginlik hali 2019 yılında Asya piyasaları açısından da zorlu bir yıl olacağı öngörüsü getiriyor.
2019 yılında büyüme açısından ivme kazanması beklenen coğrafya ise Afrika’dır. Nijerya ve Güney Afrika için zorlu geçen bir yılın ardından, 2019 toparlanma yılı olabilir. Türkiye’nin Afrika kıtası ile ihracat ve turizm geliştirme konularına ağırlık vermesi gerekecek.
Küresel ekonomide bölgesel dinamiklerin yanı sıra, likidite ihtiyacının yarattığı riskler Türkiye’yi de içine alan birçok gelişmekte olan ülke için tehdit durumundadır. FED’in faiz artışları konusunda ABD yönetimiyle ayrışması ve AB’nin parasal genişlemeyi bitirdiğini açıklaması, likidite konusunda ihmal edilen risklerin politik risklerle birlikte bir anda kasırgaya dönüşmesine neden olabilir. Bu ortamda Altın’ı da yakından izlemekte fayda var.
Böylesi bir küresel likidite sıkıntısı, döviz kuru artışı nedeniyle yaralarını yeni yeni saran Türkiye ekonomisi için durumu içinden çıkılmaz hale getirebilir.
Türkiye ekonomisine yönelik öngörülerin de yer aldığı devam yazısı yarın...