23 NİSAN ve/veya ERDOĞAN BAHARI?!

Cüneyt Şaşmaz
"Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir bahtının aydınlığısınız. Memleketi asıl aydınlığa gark edecek sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz; kızlar, çocuklar!" Mustafa Kemal ATATÜRK, 1922/Bursa
...
"Seçmiş olduğunuz ve karar verdiğiniz şeylerin bedelini siz ödersiniz; size akıl verenler değil!?"
Thomas Stearns Eliot
...
"Hiç kimse, duymak istemeyen biri kadar sağır olamaz."
Shakespeare
...
Her hükümet yıkılmak için kurulur, yıkılma vakti geldi ise o iktidarı ayakta tutmaya hiçbir savcı'nın iddianamesinin gücü yetmez. Hükümetlerin değişmediği yönetim şeklinin adı demokrasi değil, otokrasi ve/veya İmamokrasi'dir!
Tiran'lıktır!
Aynı su'da iki defa yıkanılmaz.
Yaşam'da kuralsız hiçbir şey yok!
Yazılar lirik de olsa, her şey yüksek matematik.
Atalarımız "iyilikten maraz doğar" demiş olsalar da, işimiz yazmak, hakikati anlatmak, tuzaklara dikkat çekmek, tüm maraz'ına rağmen.
Geçmiş'te neyin neden olduğunu bilmeden, bugün'ü anlamak mümkün mü?!
1776, 1789'un ruhu'na uygun 1923 operasyonu, öncesinde 23 Nisan 1920.
Mustafa Kemal'e, "aldattı" diyenler, çağ'ın ruhu'ndan bihaber olanlar.
Neticede, 1776, 1789, Avrupa içindeki Aydınlanma ve/veya Sekülerizm operasyonu idi.
19 Mayıs'ta Samsun'a çıkan meçhul'e adım atmadı, neyi neden yaptığını biliyordu!
Aynen Çanakkale'de olduğu gibi.
Önce tepe'de ya da derin'de "anlaşma" sağlandı, sonra sahada temizlik operasyonu başladı!
19 Mayıs 1919, basit bir tarih değildir.
Sadece "Türk Milleti" için değil, "İnsanlık" için atılmış büyük bir adımdır.
O adım'ın ardından, 23 Nisan 1920 tarih'i geldi.
"Laik" Dünya'nın çivi'si, 29 Ekim 1923'te Anadolu'da çakıldı.
...
Bugün aslında dün'dü...
Bütün zararlı dernekler yeniden vücut buldu.
Yabancı istihbaratların ajanları gene tekkelerinden Türk Halkını kimliksizleştirip ruhlarını çalıyor.
Selefilik yeniden hayat buldu.
Fetvalarla milletin canına okunuyor.
Diyanet ruhban sınıfına dönüştü.
Ortaçağ papazlarının kaldığı yerden devam ediyor.
Ne diyor Kur'an'da "oku"!
Becerebilseler okuyacaklar ama hiçbir okuma düz değil ki!?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kimler aşağılamış, kimler aşağılatmış, kimler bu aşağılama'ya seyirci kalmış?!
"Leb" demeden leblebi!
Her şey o kadar açık ki.
Şeffaf ihanet?!
İhanet eden ne adına ihanet ettiğini biliyor.
...
Türkiye, 1 Mart Tezkeresi sonrasında, adım adım "somut" olarak üç kamp'a bölündü.
"Ahlat için 40 masal anlatanların hepsi de oradaydı ulan!" demek de mümkün.
Siyasal Türk, MHP'den Bahçeli, İngiliz-Amerikan arabasına binip turladığı günden bu yana mutlu mesut.
2007'de ne yaşandı ise sır değil!
Siyasal kürt, siyasal iaik, siyasal Türk, siyasal İslam cenah da kendi baş'larındakilere dair "malum dedikodular"ı yakıştıramıyor.
Vatandaş ne yapsın?!
Erdoğan hariç her şey eleştirilebilir!
Medya, tek taraflı yayın yaptığı için vatandaş satın almıyor!
Bir de şu var; "alavere dalavere Türk Mehmet nöbet'e" sırt sıvazlaması çekmek isteniyor!
Kürt'ler devlet kuracak ise TSK ile mücadele edecek, Suriye'yi parçalayacak, İran'ı yıkacak demektir, göbekleri yağ bağlamış PKK'lı yüksek demokrat önder'ler ön'den buyursunlar.
Kaybedecek şey'leri olanlar savaşamaz!
PKK'lı ağalar varsıl olmuşlar, gürleseler de AKP ile kazan & kazan oynadıkları için yağamazlar.
Kıyamet zamanlarda güvenlikli ortam'ın şifre'si, kodu "bilabedel" değil!
BOP'ta, "Yan gelip yatanlar sorunsalı"!
Başkumandan'ın taraflı olması nasıl güvenlik/huzur ihlali ise medya'nın kolpası da benzer hikaye!
Süreç sert ve takvim iş'liyor.
Okumasını bilen, görebilen için her şey çok net!
Kaos'tan çıkacak düzen arayışları ve/veya alacakaranlık'ta kazan & kazan'cılar birbirini yumrukluyor.
Temaşa.
Bir yudum aydınlık'a muhtaç kalmış ise haz'cılar, buz gibi akılla masaya vurarak, hesap görülüyor, İsrail/İran makas'ı üzerinden "defter dürülüyor" demektir.
...
Kurtuluş Savaşı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulması ile sonlandı.
Yokluk içinde, silahsız ve dağıtılmış güçsüz bir ordu ile kazanılan Kurtuluş Savaşı ve Devlet...
Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk Milleti'ne sadece bağımsız bir ülke vermedi.
Ezilen, kimliği yok edilen, aşağılanan, yoksul ve fakir bırakılan, vergiler altında inleyen Türk Milleti'ne hakkını geri verdi.
Geri vermekle kalmadı.
Kaybettiği özgüveni geri kazandırarak, ayağa da kaldırdı.
Biz, işte bu muhteşem insana ihanet ettik.
Emanetini koruyamadık.
Şehitlerimize ihanet ettik.
Geleceğimize, çocuklarımıza, vatanımıza ihanet ettik.
Vatanı emanet ettiği gençlere bıraktığı "Gençliğe Hitabe", aslında bir vasiyetname'dir.
Ülkemizin düştüğü durum "Gençliğe Hitabe"de birebir anlatılmıştır.
Çıkış yolu da anlatılmıştır.
Bu çok kıymetli vasiyete sahip çıkmadıkça, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı'nı kutlamaya hakkımız yoktur!
İki yüzlülüğe ve arsızlığa devam ederek kendimizi inkar ettiğimizi ne zaman anlayacağız?!
Kurtarıcısına ihanet eden hiçbir kavim ayakta kalamadı.
Bizler de ihanet ettik.
...
Mustafa Kemal "Süperman" değildi, öyle olmuş olsaydı, Osmanlı'yı kurtarırdı.
Ölüyü diriltmek sadece Yaradan'a mahsus bir özellik ise Osmanlı'nın hikayesi ortada!
Mustafa Kemal'in dehası, o çökmüş, çürümüş yapıdan, laik, çağdaş, çağ'ın ruhu'na hitap eden bir devlet'i çıkartması.
Asla pes etmemesi, ufkun ötesini görmesi.
"Atatürk" kitabı yazarak ya da "Nutuk" okuyarak "Gordion düğümü"nü çözmek mümkün değil ise, nedir şeytan'ın gör dediği enstantane!
Çanakkale'de kullanılan harita Sarıkamış'ta işe yarasaydı, tarih farklı yazılırdı, değil mi?!
O çok zor şartlar altında, bir avuç inanmış adam, dünya'yı yenmedi, çağ'ın ruhuna hitap eden "Önder Mustafa Kemal"in iz'inden giderek, Türkiye'yi yok olmaktan kurtardı.
"Önder" Mustafa Kemal Atatürk, Dünya'yı yendiği için değil, çağ'ın ruhu'na hitap eden 'yüksek matematik'in içinden geçtiği için başardı; düşman'a diz çöktürdü, çaresiz bıraktı, laik, çağdaş cumhuriyet'i ihdas etti, ölmeden önce de genç'lere emanet etti.
Atatürk, dönem'in "Osmanlı bakiyesi"ni, 1923'te açılan parantez üzerinden dönüştürmeye, medeni, çağdaş dünya'nın parçası yapmaya çalıştı.
Türkiye'yi, Avrupalı bir devlet yapmak için gecesini gündüzüne kattı.
Mustafa Kemal'i eleştirenlerin niyetleri neydi, 1923'teki hikayeyi daha ileri taşımak mı yoksa Saltanat, Halife vb!?
Neticede, Atatürk'ü yerden yere vuran'ın da, kul hakkı diye bir derdi yok.
...
Atatürk'ün Türkiyesi'nde, "vatanın bölünmez bütünlüğü"nü savunanlara karşı, işgal güçleriyle her dönemde olduğu gibi işbirliği yapan "Kuvva-i İnzibatiyeci"ler var. Maalesefki, bu işbirlikçilerden bazıları şu anda devletin tepesinde görev yapıyor. Bunların arasında Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'nde altını çizdiği gibi "gaflet", "dalalet" ve hatta "hıyanet" içinde olanlar var. Türk Milleti'nin imkanlarını işgal güçlerine peşkeş çeken de bunlar! Vatanın tüm kalelerini işgale açan da bunlar! Askerinin kafasına geçirilen çuvala göz yuman da bunlar! Bunlar kim mi?! Bunları yakından tanıyorsunuz. Hemen her gün medyada haberleri ve fotoğrafları çıkıyor. Şimdi, Türkiye'nin üstüne atılan "Örümcek Ağı"nı doğru anlama zamanı. Yalnız, öncelikle "Anadolu İhtilali" diye medyada afişe edilen, 3 Kasım seçimleri sürecini bir göz önüne getirin. Özelleştirme ihalelerinde kopan fırtınaları da hiç aklınızdan çıkarmayın… Neden Soros'un Türkiye'de "siyasal islamcılar" üzerinden başarılı olmadığını, kim ya da kimlerin sayesinde de bu operasyonun tekerine çomak sokulduğunu fark edebilirsiniz. Kimsenin endişesi olmasın, bu vatan Soros'un yıktığı ülkelerdeki gibi sahipsiz değil.
...
23 Nisan "Reel Politik"?!
Zemin kaygan, hiçbir oy çanta’da keklik değil.
23 Nisan 1920’nin sene-i devriyesi çerçevesi’nde, manzara-i umumiye:
Osmanlı tasfiye edilirkenkinden farklı bir tablo yok.
Koltuk mücadelesi, sen/ben kavgası!
"Kaht-ı rical" yani -sorumluluk sahibi, çağı’ın ruhuna hitap eden akıl’a sahip, sorun çözen- devlet adamı kıtlığı?!
Mustafa Kemal ve arkadaşları için "İmkansız" diye bir şey yoktu; bugün içinse "yok" yok!
Ne var ki, buna rağmen, ortalığı BOP götürüyor.
Oysaki...
Devir ayrışma değil, "ortak amaç" -stratejik akıl- etrafında kenetlenme devri.
BOP'un "renkli demokrasi rüzgarı", 24 Haziran süreç’i bağlamında Türkiye'nin beka'sını tehdit ediyor.
Şöyle ki:
1. Adım: Bahçeli'nin zorlaması ile 16 Nisan referandum'una gidildi, sandık'tan "Tiran üniforması" çıktı, 'Federasyon Anayasası'na giden kapı aralandı.
2. Adım: 24 Haziran sandığı kapsamında, her aşaması tartışmalı seçim süreç'inin fitil'i ateşlendi.
3. Adım: Erdoğan'a "Neo Saddam" kaftanı giydirilerek, Suriye üzerinden İran'la savaşması istenecek!
Geri adım atması ya da ayak sürümesi halinde, sokak'lar Arap Baharı'nı aratmayan, "Balkan Baharı" ya da Ermenistan'da şimdi ne yaşanıyor ise bir benzeri ile kalkışacak, ayak'lanacak.
Yani?!
Kılıçdaroğlu'nun, Akşener'e kol kanat gerip, '15 milletvekili'ni ödünç vermesi, siyasi tarihte eşi menendi olmayan bir vaka.
Zemin kaygan, hiçbir oy çanta’da keklik değil.
Kaldı ki, "patlamaya hazır barut fıçısı"nı andıran 31 Mart sandığı sonuçları, AKP'nin iktidar'a geldiği süreç'teki 3 Kasım sandığından pek farklı değil!
O gün "Büyük Resim"de Irak/Saddam operasyonu vardı, bugün Suriye/İran.
O gün sandık'a giden koalisyon hükümeti’nin kader'ini "Ekonomi" belirlemişti, bugün de finansal tablo ortada.
AKP'nin geliş süreç'inin arka fon'unda, üç artı bir yani ABD, İngiltere, Fransa, İsrail vardı.
Bugün ise Erdoğan Batı ile yol'un sonunda, o adres'lerle Menderes'vari sorunlar yaşıyor.
Kayan eksen kapsamında, NATO, AB, ABD'den "iki sarı kart"tan "kırmızı kart" yemiş bir "Erdoğan Ankara'sı" var.
Doğa boşluk kaldırmaz!
Bu anlamda, 28 Nisan 2008 tarihli Milliyet'te bir söyleşi not’u.
Devrim Sevimay'la söyleşen Alper Görmüş, emekli Oramiral Özden Örnek'e ait olduğu iddia edilen '3 bin sayfalık günlük'ten yola çıkarak, "Darbelerin beş nedenden ötürü yapılamadığı"nın altını çizip, şöyle diyor:
1. "Sarıkız" kod adlı darbe planını en çok destekleyen, dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur.
İkinci sırada Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İbrahim Fırtına geliyor.
Oramiral Özden Örnek ve Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman ise daha isteksiz.
Hatta sonunda ikisi de vazgeçiyor.
2. "Ayışığı" kod adlı ikinci darbe planı sadece Eruygur Paşa'ya ait.
Ancak Görmüş'e göre Sarıkız'dan daha ciddi plan.
3. Hilmi Özkök her iki darbe girişimine de karşı çıkan pozisyonda, ancak 3 Aralık 2003 tarihli Yüksek Askeri Şura’nın hazırlık toplantısında "eylem planı" hakkında o da komutanların fikrini soruyor.
4. Günlükte adı geçen komutanların ortak kanaatine göre Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ Paşa darbe istemiyorlar.
5. Görmüş, günlükten okuduğu kadarıyla, her iki darbe planının da hayata geçememesinde beş neden sıralıyor:
1. ABD'nin desteği yok.
2. Ekonomik kriz korkusu.
3. Medya desteklemiyor.
4. Kamuoyu desteklemiyor.
5. Subaylar rahatsız ama onlar da darbe yanlısı değil.
"Kerat -Çarpım- Tablosu" bu ise sormak gerekmez mi, "2024 reel politiği'nde, 5 maddenin kaç’ı ok'ey?!" diye.
Nüans?!
Büyük Resim'de "İran'la savaş" var.
AKP'nin 'üç artı bir'e verdiği sözler var.
Kaydırılan "Eksen" kapsamında, Paris'ten kanat çırpmaya başlayan "Kelebek'in etkisi" var.
"Kelebek etkisi” teorisi, "Bir sistemin başlangıç verilerindeki ufak değişikliklerin, büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesi" esasına dayanır.
Misal; Amerika'da çıkan bir iç savaş neticesinde Orta Asya'yı Rusya işgal ederken Doğu Hindistan'ı da İngiltere işgal etmiştir.
Menderes'in ABD'ye, NATO'dan çıkıp Varşova Paktı'na geçeceği şantajını yapması 27 Mayıs İhtilali ile son bulmuştur.
İran'da Humeyni'nin iktidara geliş süreci, Türkiye'de 12 Eylül restorasyonunu mecburi kılmıştır.
Pentagon'un Türkiye senaryoları'na bakıldığında, "soft" olanı da var, "hard" olanı da!
...
Hal böyleyken...
23 Nisan "reel politik":
"Milli şuur'umuz büyük tehdit altında"!
Retorik'ten uzak durmak elzem.
Nüans?!
En büyük "Müteahhit" Kaddafi'nin Libya'sını, Arap Baharı'nda başına yıkmadılar mı?!
Tecavüz edip, linç ettirmediler mi?!
Saddam, Zeynel Abidin bin Ali?!
Post modern savaş ortamında, inşaat, turizm, tekstil vb üzerinden kalkınmaya çalışmak, sıcak yaz ortamında "kardan adam" heykeli dikmeye benzer!
Ve...
Son olarak...
Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenmiş ise diğerleri de yanlış gider.
Ezcümle:
Taş devri, taşlar tükendiği için sona ermedi ise so what?!
...
"Yarın yaparım deme!
Bugün de dünün yarınıydı.
Ne yapabildin?"
Mevlana

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.