İngilizler, karşılarındaki şairin böyle bir adım atabileceğine hiç de inanmamışlardı.
Kesin blöf yapıyordu.
ABD'nin Ankara Büyükelçisi Macomber de aynı kanaatteydi.
Çünkü yola çıkmış konvoyların bile, yarı yoldan geri döndüğüne tanık olmuşlardı.
Yakın geçmişteki olaylar hafızalarında hala çok tazeydi...
İşi sürüncemede bırakmaya, Ecevit'i etkisizleştirmeye çalıştılar.
Türkiye'de muhalefet sabırsızlanıyor, CHP-MSP Koalisyon hükümetini sıkıştırıyordu.
Muhalefet liderleri davet edilerek son durum olanca açıklığıyla anlatıldı.
Tam bir birlik sağlanmıştı.
Türk ordusu da Mersin'e yığınak yapıyordu.
Bir adaya çıkartma yapmak çok karışık bir süreç ve hazırlık gerektiriyordu.
Aslında Nikos Sampson darbesi haber alındıktan sonra, harekata girişilene kadar
görüşme yapılarak geçirilen 4 günlük süre, aynı zamanda
TSK'nın hazırlık yapabilmesi için ihtiyaç duyulan zaman dilimiydi..
Önceki planlamalarda en az iki hafta olarak öngörülen hazırlık aşaması, kısaltılıp 4 güne sığdırılmıştı.
Daha Nikos Sampson darbesinin haber alındığı 15 Temmuz gününün gecesi,
harekatın 20 Temmuz 1974 Cumartesi sabahı yapılması planlanmıştı.
Tüm hazırlık buna göre ve çok büyük gizlilik içerisinde yürütülüyordu.
Harekat tarihi kesinlikle gizli tutuldu, karargahtan, iktidar ortakları içinden,
hükümet üyelerinden, milim sızıntı olmadı...
Ecevit'in Londra dönüşünde, 19 Temmuz gecesi, bakanlar kurulu da imzayı attı,
Barış Harekatı kararı, yazılı olarak Genelkurmay'a ulaştırıldı.
Kısacası, ok yaydan çıkmıştı...
Ecevit Hükümetinin, Türk ordusuna verilecek Kıbrıs'a müdahale yetkisinin görüşülmesi için,
Meclisi cumartesi günü toplantıya çağırdığı kamuoyuna duyurulmuştu.
Londra, Washington, Atina, TBMM'nin cumartesi günü yapacağı toplantıyı bekliyordu.
Bir yandan da Kıbrıs'a müdahale yapılmaması için
Türk hükümeti üzerinde yoğun baskı kurulmaya çalışılıyordu.
"Daha önce, 1963 ve 1967'de bu yöntem gayet başarılı oldu.
Şimdi niye olmasın!" diye düşündükleri belliydi.
TBMM, 20 Temmuz Cumartesi günü saat 15.00’te gizli oturumla toplanıp,
Türk Silahlı Kuvvetleri'ne Kıbrıs'a harekat yetkisi verecekti.
ABD ve İngiltere, 1964 ve 1967'de olduğu gibi
Türkiye'yi bir kez daha durdurmak için girişimlerini sürdürürken,
20 Temmuz Cumartesi sabahı saat 06.05'te ilk Türk paraşütçü taburu Kıbrıs'a ayak basmıştı bile...
Hemen ardından komando taburunu taşıyan helikopterler Kıbrıs semalarında göründü.
Saat 08.50'de, Çakmak Görev Kuvveti, Girne yakınlarındaki plaja kapak attı.
Asker karaya çıkmaya başladı.
...
"Biz adaya barış için gidiyoruz"!
Ecevit'in sabah yaptığı bu açıklama, bu nedenle hepsini şok etti.
Meclis'ten yetki aldıktan sonra Kıbrıs'a doğru yola çıkacağını zannettikleri Türk Ordusu,
çoktan Kıbrıs'a ayak basmıştı!
Amerikalıların da, İngilizlerin de yapabileceği hiçbir şey kalmamıştı, o an...
"En kötü ihtimal, yolda durdururuz" zannettikleri Türk Ordusu, çoktan Kıbrıs'a varmıştı!
Türkiye ile Kıbrıs'ın arasına girmek için hızla yaklaşan Amerikan 6. Filosu çok uzaklarda kalmıştı.
Kıbrıs Barış Harekatı'na stratejik olarak baskın niteliği kazandıran adımlardan biri budur.
Radyolarından "Bekledim de gelmedin!" şarkısını çalarak, adadaki Türklerle kafa bulan
Rumlar da, kendilerini bekleyen o büyük sürprizden habersizdiler!
Saat 05.00'te, Kıbrıs Bayrak radyosunda Rauf Denktaş'ın sesi duyuldu!
Kıbrıs Türklerine büyük müjdeyi veriyordu.
Denktaş, "Şu anda Şanlı Türk Ordusu adanın her yanından Kıbrıs'a çıkarma yapmaktadır!"
diyordu ama o saatte Türk Ordusu'nun adaya çıktığı filan yoktu.
Çünkü Türkiye ile Kıbrıs arasındaki 1 saatlik farkı gözden kaçıran Rauf Denktaş,
o heyecanla, aslında bir saat erken anons yapmıştı.
Ancak bu hata, ciddi bir soruna yol açmadı.
Çünkü Rauf Denktaş, çıkarmanın nereye yapıldığına değinmiyor, "adanın her yanına" diyordu.
Bayrak Radyosu'ndan "bekledim de gelmedin" şarkısına cevap olarak;
"Bir gece ansızın gelebilirim" şarkısı çalınıyordu.
Bu açıklama ve şarkılar, Rumları paniğe sevk etti.
Paraşütçüler ve komandolar Kırnı bölgesinden,
Çakmak Görev Kuvveti Girne yakınlarındaki plajdan Kıbrıs'a adım atmıştı.
Bu kuvvetlerimiz, uzak tepelerden açılan ateş dışında, ciddi bir mukavemetle karşılaşmadı.
TBMM, planlandığı gibi saat 15.00'te gizli oturumda toplandı.
Yaklaşık 9 saat önce zaten Kıbrıs'a ayak basmış olan TSK'ne, harekat yetkisini oybirliğiyle verdi.
Türkiye'nin hazırladığı ilk çıkartma planında, çıkartmanın Magosa bölgesinden yapılması
öngörülmüştü.
Rumlar, 1967 yılında Türk çıkarmasının Magosa'nın kuzeyine yapılacağını öğrenmişlerdi.
Gerçekten de o zamanki plana göre Türk birlikleri oraya çıkacak ve
batı doğrultusunda Lefkoşa'ya doğru taarruz edeceklerdi.
Rumlar da asıl beton savunma tahkimatlarını buraya yapmışlar, kuvvetlerinin çoğunu bu bölgeye yığmışlardı.
Bu sefer de çıkarmanın buradan olacağını sanıyorlardı.
Madem ki, Rumlar Türk Ordusunu Magosa'dan bekliyorlardı, öyleyse Rum Milli Muhafız
Ordusunu üzmenin bir gereği yoktu.
Genelkurmay'ın üzerinde çalıştığı Kıbrıs Harekat Planı'na bir de sahte konvoy ilave edildi.
20 Temmuz günü Çakmak Görev Kuvveti Girne yakınlarında karaya çıkarken,
sahte Türk konvoyu da Magosa bölgesinde çıkarmaya hazırlık yapıyormuş görüntüsü verdi.
Rum Milli Muhafız Ordusu'nun ağırlıklı kuvveti, her an Türk çıkartmasının olabileceğini
öngördüğü Magosa bölgesinden kımıldayamadı.
Böylece Girne yakınlarına çıkan Çakmak kuvvetinin karşılaşacağı mukavemet de görece azaltılmış oldu.
Buna rağmen ilk günkü çatışmalarda maalesef ciddi zayiat verildi.
Çünkü Ada küçüktü...
Hızla bir yerden bir yere ulaşılabiliyordu.
Rumlar da öyle yaptılar.
Sabah çıkarmanın başladığı saatlerde zayıf olan düşman ateşinin
öğleden sonra yoğunlaşmaya başladığı anlaşıldı.
Çıkarma bölgesini yanlış tahmin ettikleri için kuvvetlerini hatalı konuşlandıran Rumlar,
daha sonra toparlanarak karşı taarruz denemelerinde bulunmuşlardır.
O günün şartlarında çıkarma gemilerinin yetersizliği nedeniyle yeterli miktarda tank ve
tanksavar silahı Kıbrıs'a ilk aşamada çıkarılamamıştı.
İlk çıkan kuvvetlerin içinde zırhlı ve mekanize birliklerin bulunmayışı da harekatın başlangıcında zafiyet yaratmıştır.
Kıbrıs Barış Harekatı'nın ilk safhasında bu eksikliğin yarattığı hassasiyet birliklerimiz üzerinde önemli bir dezavantaj yaratmıştır.
(Devamı Yarın)