Cuma günü kaleme aldığımız “ABD’nin ülkücü hamlesi ve darbe hazırlığı” başlıklı yazımızın yayınlandığı Cuma günü sosyal medya üzerinden ABD Başkanı Biden’e atfen bir haber dikkatimi çekti. Haberde ABD Başkanı Biden’in Türkiye’nin YPG-PKK’ya yönelik operasyonlarının Amerika açısından güvenlik ve beka sorunu oluşturduğu aktarılıyordu.
Şimdi bölgeye 12 Bin km uzaklıkta bulunan ABD’nin Türkiye’nin PKK/YPG’ye karşı yürüttüğü operasyonlar nasıl güvenlik ve beka sorunu teşkil ettiğini sormak lazım. Ortada bir beka ve güvenlik sorunu varsa bu Türkiye’nin başındadır. Türkiye bu sorunu 40 yıldır yaşıyor.
Bugün tartışılacak ve konuşulacak ise PKK/YPG’nin bölgede Güneydoğu Bölgesinde ve 1500 km’yi aşan sınır boyunca oluşturduğu terör koridorunun ABD tarafından nasıl desteklendiği tartışılmalıdır.
ABD’nin evanjelist misyoner hareketi ile 1818’den itibaren Anadolu’ya çöreklenerek önce ‘Milleti sadıka’mız olan Ermenileri, ardından kanda/canda bir olduğumuz aynı kıbleye secdeye durduğumuz, aynı Allah’a iman ettiğimiz kız alıp-kız verdiğimiz Kürt kardeşlerimizle aramıza nifak sokma çabalarını tartışmalıyız.
Ermeniler ile aramızı 90 yılda bozmayı başaran Amerika 120 yıldır kurdukları tezgâhlar, 40 yıldır da silahlı çatışma ile Türkiye’ye güvenlik ve beka sorununu kime yaşattığı iyi bilinmek zorundadır.
İzmir’i üs edinerek bugün halen bazı işadamlarını her acıdan kullanıp Kürtleri ayaklandırma üzerine çalıştıklarını en son Rahip Brunson olayında gördük. Brunson olayı ile ABD fara tutulmuş tavşan gibi yakalandı.
Ama ABD açısından fara yakalanmak veya gündüz görünme sorunu yok aslında. ABD halen dünyanın kaba dayısı formatında yaptıklarını saklama derdi taşımıyor. Ne PKK konusunda ne diğer yaramazlıkları konusunda saklanmayı bile çok görüyor.
Yunanistan ve Bulgaristan sınırımıza son 3-4 yıldır kurulan askeri üsler ortada. Bu yığınakları sanki ABD’yi çevreleyen Meksika’ya, Kanada’ya ve Küba’ya Türkiye yapmış Yüz bin tır silahı biz PKK’ya verdik de ABD’ye karşı kullanacaklarından beka ve güvenlik sorunu yaşıyor.
Her şey bir tarafa görünen o ki ülkücüler konusundaki son tutumu ile ABD Türkiye ile geri dönülmez bir ayrıma girmiştir. ABD ile uzun süredir yaşanan saman altındaki savaşın daha fazla saklanması imkânı kalmamıştır.
Üç günlük iktidar uğruna hiçbir siyasi kuruluş ABD’ye paçayı kaptırmamalıdır. Gelen bilgiler ABD’nin sadece ülkücüler üzerine çalışmadığı yeni siyasi yapılar üzeriden çeşitli SKT ve oda yönetimlerine hatırı sayılır 50-150 Bin Dolar’ları aşan maddi yardım vaatleri üzerinden de siyasete etki için harekete geçtiği görülmektedir.
Üç kuruluşluk menfaat için geleceğini sattığının farkında olmayanların ülkeyi getirecekleri nokta şimdiden ortadadır. ABD öyle görünüyor ki darbe dâhil bütün alternatifleri devreye koymuş. Hadi hayırlısı…
Kalın sağlıcakla..