Taliban 2000'li yıllarda Afganistan'ı yönetirken, kadınların sokağa çıkmasını yasakladı, kadınların eğitimini yasakladı, üniversiteleri kapattı, müziği yasakladı, şeriat kurallarını uyguladı, kırbaç, recm ve benzer cezalandırma yöntemlerini uyguladı. Ülke bir anda, 20'nci yüzyıldan bir kaç asır geriye gitti.
İşte o günlerde, Pakistan'ın Ankara'daki Büyükelçisi'yle tanışınca ki kendisi İngiltere'de eğitim görmüş bir lorda benziyordu, şu soruyu sordum:
"Sayın Büyükelçi, Afganistan sizin komşunuz, yakından tanıyorsunuz, bu ülke bir anda nasıl bu hale geldi?"
Şu yanıtı verdi:
"Düşünün ki, bir gecede Ankara'daki tüm yönetim kadrolarının, Türkiye'nin en ücra köyünden, hiç eğitim görmemiş bir grubun yönetimine girdi, ne olur? İşte Afganistan'da yaşanan budur."
Çok yerinde bir tespitti. Bugün bırakın Türkiye'yi, dünyanın en gelişmiş ülkesini bile, işinin ehli olmayan, belli formasyona sahip olmayan, eğitimsiz, önyargılarla dolu insanların yönetimine bırakırsanız, o ülke bir anda bir kaç yüzyıl geriye gidebilir. Bunun kanıtını da yılın başında Amerika Birleşik Devletleri'nde gördük. Tıpkı Talibanlar gibi giyinmiş bazı insanlar, Washington'da Amerikan Meclisi'ni bastılar, etrafı harabeye çevirip kan döktüler.
İsterseniz, Amerika'da Meclis'i basanlarla, Taliban militanlarının fotoğraflarına bakın, aralarındaki benzerlik çok şaşırtıcı değil mi? Sonra da Amerikan yönetiminin, bu insanların elinde olduğunu düşünün? Neler olurdu? Amerika bir anda Taliban'laşmaz mıydı?
Kısaca bir ülkenin, bir kaç asır geriye gitmesi ihtimali her zaman vardır ve tarih de bunun örnekleri ile doludur. İran'ın Humeyni rejiminden sonraki hali ortada.
Peki bunu nasıl önleyebiliriz? İşte bu hukukla ve demokrasinin olmazsa olmazı 'Güçler Ayrılığı' sayesinde mümkün olabilir. Yani ülkenin işleyen bir hukuk sistemi olacak, etkili bir yasama meclisi olacak, ülkeyi yönetenler her açıdan denetlenecek. Ve tabii tüm bunlara bir de özgür ve bağımsız medyayı ekleyeceksiniz, demokrasinin bekçiliğini yapacak.
Eğer bunlar yoksa işiniz zor.
xxx
10 yıl kadar önce Afganistan'a gitmiştim ve bir gazeteci olarak, meslektaşlarla Kabil sokaklarında dolaşmıştık. Birlikte gittiğimiz kadın gazeteciler, blucinleriyle, kolsuz tişörtleri ile beyaz gömlekleri ile cesurca Kabil sokaklarında dolaşmışlardı. Cumhurbaşkanı Karzai idi ve Amerikan güçleri etkindi, Taliban en azından başkent Kabil'de yoktu.
Ama Afganistan yoksuldu, başkentin ara sokakları bile asfalt değildi, yol kenarlarındaki su kanallarından akan suyun kokusu dayanılmazdı, batılı giysiler içindeki kadınların sokakta rahatça dolaşmasına alışık değillerdi, fiziki tacizler bile oldu.
Anlaşılan aradan geçen 10 yılda da, Amerikan işgali altında geçen 20 yılda da ülke kendisini kurtaracak kadroları oluşturamamış.
Burada suçlanacak olan Afgan halkı değil.
Asıl suçlu, aradan geçen 20 yılda, Amerika'nın akıttığı trilyon dolarları, halkın refahına, eğitimine, altyapıya harcamayan ve belki de kendilerine aktaran yerel yöneticilerde.
Maalesef Afganistan'ın Talibanlaşması'nın en olumsuz etkilerini yine kadınlar görecekler; tıpkı Ortaçağ'da Cadı Avları'na kurban giden kadınlar gibi, hedef olacaklar.
Umarım Afgan kadınlarının yaşadıkları, 'kadın haklarını' savunmanın ve bunu imza altına alan 'İstanbul Sözleşmesi'nin ne kadar önemli olduğunu da hepimize göstermiştir.