“Siyaset aşktır” şarkı sözü gibi lirik, çivi gibi sivri laftır. Bu yüzden, anlatıma ve tanıma muhtaç mı muhtaçtır. Tıpkı “Aşk siyasettir” gibi. İyi ki de öyledir. Yoksa ikiz kızlarından biri, sele kapılıp boğulup giden yaşlı annenin bitip tükenmez ıstırabıyla dövünüp dururduk:
“Acaba bu o muydu, yoksa öbürü bu muydu?”
***
Elbette siyaset, düşünceden çok duygudur. Duygusuz bir düşünceden daha tehlikeli ne olabilir ki? Bu yüzden, geri ülke siyasetlerinin en ileri hali, duygularla oynanarak yapılandır. Ama yine de insanları mutlu edecek olan araç da siyasettir. Yazının icadından değilse bile, Eflatun’un Devlet’inden beri böyle olduğu yazılır çizilir. Siyaset önce ve hep seçme yapmaktır. Daha da ötesi seçer gibi yapmak, ama yapamamaktır. Fikirmiş gibi görünen duyguların peşine takılmak ya da takılıyor gibi yapmaktır.
Her dem taze o sözcüğümüzle, takıyyedir. Takıyye kısaca “yalan beyan”dır. Keçiören’de bir milletvekilinin kiralık evinde kiracı olarak oturup, işleri yoluna koyunca 1056 odalı bir saraya bile sığamamaktır. Zaten günah bile olsa günahı, liderin boynunadır.
***
Lider, peşine düşülen demektir. Bizde peşinden gidilen değil, peşinden sürüklenilen anlamı kazanmıştır ya, olsun. Siyaset aynı zamanda yolculuktur. Nereye nasıl uzayacağı, nerede biteceği belli olmayan bir yolculuk. Siyasetçi ise bu işi sırtında yumurta küfesi olmadan yapandır. Bu yüzden siyasetin ve siyasetçinin bir “şifre”si vardır. Sürekli “deşifresi” gerekir. Yoksa akrebini kaybetmiş bir saate dönüşmek kaçınılmazdır. Bunun tersinin doğru olduğu haller de vardır. Ama bu hallere hallenenler ile “düştü bu hale neden” diye yananlar bu kuralın kapsama alanı dışındadır. Onlar için durum yine de umutsuz değildir. “Siyaset sensin” ya da “Sen siyasetsin” noktasına varınca iş zaten çok kolaylaşır:
Yüreğini, ruhunu ve elbette kafanı on binlerce kırlangıca tarla, yüz binlerce tarlaya kırlangıç olacak kadar genişletme türünden düşler de öne çıkar ki, kendi cumhuriyetini kendin kurabilesin.
***
“Halep oradaysa arşın buradadır” derler. Tıpkı eskilerin “Okka her yerde 400 dirhemdir” dediği gibi. Ama ne bildiğimiz artık Halep oradadır; ve okka örneğin mesela kutuplarda 400 dirhem değildir. 16 yaşından küçüklerin sokulmadığı “Aman Tanrım” filminin senaryodan çıkarılmış bölümünde 13 yaşındaki çocuk Tanrı’ya soruyordu:
- Yüce Tanrım, siz sonsuz zamandan beri var olduğunuza göre bana “bin yıl” ne kadar sürer, söyler misiniz?
- Oğulcuğum bin yıl benim için belki 5 dakikadır.
- Çok ilginç. Peki Tanrım, 1 milyon dolar, sizin için ne değer taşır?
- Benim için paranın bir anlamı yok. Ama diyeyim 1 dolar.
- Sahi mi Tanrım? Peki bana 1 dolar borç verir misiniz?
- Elbette. Ama 5 dakika beklemen gerekebilir!..
***
Siyaset sabır demektir. Tıpkı siyasetin aşk, kimileri için ise aşkın siyaset olması gibi. Bir dönem Güler Kazmacı diye popüler bir TV yıldızı vardı. Bir gazetede haftanın yedi günü köşe yazardı:
Aralıksız altı gün “siyaset aşkı” üzerine döktürür, bir gün de “aşkın siyaseti” üzerine duygu ve düşünce ürettiğini söylerdi. Sözlerini de genellikle şöyle bağlardı: “Siyaset de, aşk da çilesiz olmuyor!”
Yani ikisinde de “sabır şart” demeye getirirdi.
Oysa yazgısını siyasetçiye bağlamış ucuz patlıcan ve soğan kuyruğundaki yurttaşlarımız ise belli ki Tanrı’nın 5 dakikasına ayarlı akrepsiz saat kullanıyor. Bu nedenle onlar için dua etmeliyiz.
“Tanrım sabır ver. Ama biraz acele et.”
***
NOT: “...küfretmek istiyorum. / kızını, kısrağını, karısını sıradan geçirerek / rugan iskarpinlerinin deliklerine dek../ küfretmek istiyorum / ona bir ansövmesem / çişi gelmiş çocuk gibi sıkışıyorum. / neyleyim be? / içimden geliyor bu: küfretmek istiyorum.”
***
Nâzım Hikmet’in pek bilinmeyen dizeleridir bunlar! Hayatının 12 yılını hapislerde geçirmiş bir duygu adamının isyanıdır bu. Cumhuriyet’in eski yöneticileri ve yazarı arkadaşlarımız da bu dizelerden esinlenip dümdüz gidebilirler mi? Gerçi Musa Kart, M. Kemal Güngör, Emre İper, Güray Öz,Bülent Utku, Önder Çelik ve Hakan Kara’nın buna hakları yok.
Yasalar 5 yılın üstünü esas almış istinafa havale etmiş. İstinaf ise şu sıralarda yıkılıp duran istinat duvarları gibi. Hedeflerindekiler rugan iskarpinli olmasa da A. Atalay, A. Engin, H. Çetinkaya, M. Sabuncu, O. Erinç ve A. Şık ise Nâzım Hikmet’in dizelerinin ilhamıyla rahatça yürüyebilirler.
Büyük Enişte “oğlum bu konuda yazmak Rus ruletinde tetik düşürmek gibi” diyor: “Yapma derler şeytan doldurur! Ne olur ne olmaz. Bir KHK, pat diye ‘küfretmeye tahrikten!’ içeriye!”
Kimbilir belki de haklı; “Terör örgütüne üye olmamakla birlikte” terörden hüküm giyilen ülkede küfür etmeden de küfür etmiş sayılabilir insan.