Eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek de, Ankara’da içme suyunun kirli olduğunu iddia ederek, mevsimsel yaşanan hastalıkları bu kirliliğe bağlamış ve konu ile ilgili sosyal medya paylaşımlarında bulunmuştu.
Gökçek'in başlattığı 'kirli su' tartışmasına ilişkin konuşan İyi Parti lideri, "25 yıldır Ankara'yı yöneten belediye başkanının mal bulmuş mağribi gibi kendi yönettiği dönemi hiç sorgulamadan Yavaş'ın belediye başkanlığı üzerine saldırması da bir yavuz-hırsız modeli" diyerek tepki gösterdi.
Akşener'in açıklamalarından satır başları şöyle:
(50+1 tartışması) Biz eskiden bu tür önerileri MHP'den duyardık, şimdi bir mesaj sapması var. İkincisi bir tv programında Erdoğan'ın kesinlikle seçilemeyeceğini söylemiştim.
Anlaşılıyor ki AK Parti de bu görüşte. AK Parti'den böyle bir teklif geldi. İyileştirilmiş parlamenter sisteme dönüş kararının içinde yer alırız.
(Muhalefet lideri Kılıçdaroğlu'nun "Millet İttifakı'nın bozulacağını sanmıyorum" açıklaması) Kılıçdaroğlu ile görüşmem olmadı.
Hangi bilgiler ışığında bunu söylüyor bilmiyorum ama Millet İttifakı'nın bozulup bozulmayacağına yönelik sorulara baktığınızda ağırlıklı olarak Cumhur İttifakı'nı destekleyen gazetecilerin fantezilerine uygun sorularla karşılaştığımızı görüyorum ben.
(Enflasyon değerlendirmesi) Halkın enflasyonu ateş gibi yakıyor. Güven duygusu olmadığı için hane halkının parası varsa da tutuyor. Aslında ekonomi küçülüyor ve soğuyor. İşsizlik arttı.
Yatırım yok. Reel sektörde sanayide üretim yok. Ara mal ithalatına bakınca tamamen dışa bağımlı bir sistem, krediyle çevrilen bir Türkiye ekonomisi var.
Eğer 9.6 enflasyon doğru ise, Sayın Damat Bakanın dediği yüzde 5 büyüme olacak ise, yatırım yok, üretiminiz yok, topraklarımız verimli kullanılmıyor, dolayısıyla bütün bunlara bakınca bu olsa olsa metoduyla üç ayda bir açıklanan ekonomik raporların, programların işe yaramadığını görüyoruz. Ekonomi daraldı, soğuyor. TÜİK'in rakamları doğruya bundandır.
İsraf acayip şekilde devam ediyor. 80 milyon TL'ye araba alınıyor Saray'a. Buna karşılık 50 milyon TL yok diye Katarlılara veriliyor.
İsrafın önüne geçmek, yolsuzluğun önüne geçmek, hukuk adalet ve demokrasiyi gerçekleştirmek, üretim ekonomisine geçmek, sanayi ve tarımdaki ara malların önüne geçmek, teknoloji yatırımı yapmak çıkış yoludur.
1.5 milyar TL'ye bir yandaş iş adamının arsasını aldılar. Bu bakış açısıyla ülke düzelmez.
Bu şekilde oluşturan kavramsal olarak saray kendine ait özel bir hayat tarzı, özel bir bürokrasi ve alışkanlıklar zinciri oluşturur. Seçmen veli nimet olmaktan çıktı.
31 Mart'a giderken seçmene veli nimet olmak istiyorsanız kulaklarını çekin demiştim çektiler. 6 Mayıs'ta o sivil darbe yapılmasaydı kulak çekmeye devam edilecekti.
Vay efendim bizi nasıl seçmezler diyerek sivil darbe yapıldı. Ama seçmen öyle bir ders verdi ki o kulağı morarttı, koparttı.
(IMF tartışması) Tam bir yavuz hırsız modeli bu. Sayın Durmuş Yılmaz genellikle yerli ve yabancı yatırımcıların fikrini sorduğu bir ekonomisttir. Bu tür yatırımcıların görüş aldığı bir ekonomisttir.
Dolayısıyla IMF randevu istemiş. Gizli mizli değil. Ak Parti ve Sayın Erdoğan'ı, o iltihatları tanıyorsam kesinlikle IMF ile el altından bir görüşmeleri var demektir. Sayın Yılmaz Türkiye'yi koruyan yanıtlar verir.
Dolayısıyla bizim partimizin ekonomik kurmayları Türkiye'nin ekonomisini, bakış açısını değiştirecek, yolsuzluğu, israfı, akraba kayırmayı ortadan kaldırarak, hukuk, adalet ve demokrasiyi işleterek üretim ekonomisine geçerek geçeceğine inanırlar.
Bizim programımız da bu şekilde. Bu gürültünün, 28 Şubat'da Abdullah Öcalan ile bunlar görüşüyor demiştim.
31 Mart'ta seçimler olurken Abdullah Öcalan'ın mektubu okundu, TRT'de mülakat yapıldı, bizlerin davet edilmediği TRT'de Osman Öcalan'ın mülakatı yayınlandı, o zaman küçük ortak HDP'ye oy veren küçük ortak Öcalan'ın bu mektubuna dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.
Abdullah Öcalan ve Cumhur İttifakı bir ittifak yapmış oldular. Şimdi de diyorum ki muhtemelen IMF ile bunlar el altından bir çalışma götürüyorlar. Sonuçta el sıkışırlarsa CHP ve İyi Parti sebebiyle biz el sıkıştık derler.
En sert bağırınca mutlaka onu yapar. Biz IMF ile Türkiye'nin anlaşmasını doğru bulmuyoruz. Biz oraya para ödüyoruz, neden çıkmıyoruz. Madem bu kadar şeytan bir örgüt?
(Hamidiye su tartışması) Kimsenin etik ve ahlak üzerinden hiçbir şeye bakmadığını, zaten bilimsel bir bakış açısının tarihe karşı bulunmadığını biliyoruz. İmamoğlu belediyeyi almış olmasaydı bu tartışma yapılıyor olmazdı.
İmamoğlu'nu vatandaş seçmedi mi? Kendi kendinize gol atarak, küçük düşürerek tarihle ve Türkiye'de oluşmaya çalışan müşterekleri ortadan kaldırmaya yönelik o saygısız dili devam ettiriyorsunuz demektir.
(30 Ağustos resepsiyonunda Akşener ve Erdoğan fotoğrafı) Geçen yıl da bir resepsiyon vardı, o zaman çekilen fotoğrafta da ben baya gülüyordum, böyle yorum yapılmamıştı.
Ne değişti? 31 Mart seçimleri oldu. Bu fotoğraftan pek çok anlam çıkarıldı ama özünde burada ev sahibi ve misafir arasındaki nezaket tokalaşması var. Nezaketi, zerafeti o kadar unuttuk ki bu fotoğraftan bile pek çok senaryo yazacak duruma geldik.
O kadar düşmanlaştırıcı bir dil haklim olmaya başladı ki bu fotoğrafın olamayacağı gibi bir kanaat oluşmuş insanlarda.
Biz 30 Ağustos zafer bayramının kutlamasına gittik. Erdoğan ev sahibi, ben de iyi Parti Genel Başkanıyım. Birbirimizle hiç el sıkışmadan gitseydik asıl ne konuşulacaktı? Mesele bu.
(Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi eleştirisi) Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini Türkiye taşıyamıyor. Aklı başa alıp iyileştirilmiş parlamenter sisteme geri dönülmeli.
Sayın Erdoğan'a da yazık oluyor. Binlerce imzalayacağı evrak vardı. Biz bu referandumda Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine yönelik referandumda hepimiz çok çalıştık.
Gittiğim her yerde dedim ki milletvekilinin kıymeti kalmayacak. Dediklerim çıktı. Erdoğan'ın binlerce zorunda kalıp imzaladığı belge mevcut. CHS ilginç bir sistem, dünyada örneği yok.
(Erken seçim sizce ne zaman olur?) Özle bir beklentim yok, buna yönelik bir analizim yok ama Türkiye'nin ve Sayın Erdoğan'ın bu yükü taşıyamayacağını düşünüyorum.
24 Haziran sonuçları var buna karşılık 31 Mart'a giderken biz belediye seçimlerinde CHP ile bir ittifak kurduğumuz takdirde benim bizzat yaptırdığım simülasyonlarda Millet İttifakı'na geçebilecek illeri çıkardık.
Bütün kurumlarımızı bir araya getirerek seçime nasıl gitmeliyiz diye tartıştık. Sonuç itibariyle ortaya bir tablo çıktı. Ben ne biliyorsan il, ilçe başkanımız da onu biliyor, böyle bir prensibimiz var.
Ayrıca siyasi tutum itibariyle Türkiye'nin en net partisiyiz. Ben netice sonucunda Sayın Kılıçdaroğlu'nu aradım.
Bir ay boyunca bu konuda çalıştık. Ondan sonra kamuoyuna açık hale geldi. Bizim talebimizle sonuçta Millet İttifakı kuruldu.
İmkansız denilen İstanbul kazanıldı. Bursa çok küçük bir farkla kaybedildi. Balıkesir çok az bir farkla kaybedildi. Dolayısıyla büyük bir başarıyı sağladık.
Dolayısıyla Erdoğan'ın ağzından 'İstanbul'u kaybeden Türkiye'yi kaybeder' denilmişti. Çok çirkin suçlamalara maruz kaldık.
Aday olan arkadaşlarımızın başarıya mecbur olduklarını buradan bildireyim. Karalar, Böcek, Yavaş 6 aylık belediye başkanları, israfı kestiler.
Akraba kayırmayı ortadan kaldırdılar, siyasi bir gözlükle bakmadan seçmen odaklı bir davranış biçimiyle yürüyorlar.
Biz de onlar adına söz verdik. Başarılı olmaya mahkumlar. Bugün itibariyle de başarılı olacaklarına inanıyorum.
Şimdi esas mesele bu başarıyı getiren ruh halini anlamaktır. Biz özellikle 23 Haziran'da İmamoğlu'nun oyunun 814 bin arttığı farkı herkesin, hem millet ittifakı hem de cumhur ittifakı paydaşlarının doğru inceleyecek ders çıkarması gerektiğine inanıyoruz.
Biz ne yaptık? Ayrıştırıcı dil yerine müşterekliği artıran, insanların bireysel aidiyetlerine saygı gösteren bir tutum içinde kazandık. Biz bu süreci şöyle okuyoruz; bu seçmenlerin hiçbiri siyasi parti gelenek sahibi değildir.
İstanbullu Türkiye'nin özetidir. APO'nun talimatlarına rağmen İstanbul'da yaşayan Kürt seçmenler kendi görüşlerinin gereğini yaptılar. Bunu doğru okuyan da gelecekteki seçimi kazanacaktır.