İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin TBMM'deki grup toplantısında açıklamalarda bulundu.
Akşener konuşmasında Ayasofya'da eski imam Mustafa Demirkıran'ın Atatürk'e yaptığı hakarete sert tepki gösterdi. Akşener, "Sırf Sayın Erdoğan’a yaranacaklar diye, AK Parti mahalle temsilcisi kılıklı, sözde din adamları, kutsal mabedimizde, Cumhuriyetimizin kurucusuna lanet okuyor" şeklinde konuştu.
Akşener'in açıklamalarından satırbaşları:
Taksim'de bir cami açıldı. Davet aldık, davet edenlere teşekkürler. Ama benim adıma grup başkanımız katıldılar. İstanbulumuza hayırlı olsun. Ancak Erdoğan ve ekibinin herkesin eşit olduğu Allah'ın evinde bile düşmanlık üretmesini kabul edemeyiz. Cami müminler ibadet etsin diye yapılır. Taraftarlarına zafer yaratacaksın diye yapılmaz. Allah'ın evi böyle kirli hesapların evi haline getirelemez.
Ne yazık ki bu zihniyetin yansımalarını Ayasofya Camii'nde bile yaşıyoruz. Sırf Sayın Erdoğan'a yaranacaklar diye AK Parti mahalle temsilcisi kılıklı sözde din adamları kutsal mabedimiz Cumhuriyetimizin kurucusuna lanet okuyor. Allah bunu yapanları da yapanlara göz yumanlara da yazıklar olsun.
Camiye gıybet sokanlara, gündem değiştirecek diye ecdadına lanet okuyacak kadar küçülenlere inat, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü bir kez daha minnetle anıyorum.
TÜİK'İN BÜYÜME VERİLERİNE TEPKİ
Bir insanın şahsi menfaatleri Allah korkusunun önüne geçer o insan her şeyin önüne geçer. Nitekim temel görevi iktidarın yalanlarına gerçeklik uydurmak olan TÜİK hafta başında milletimize müjde verdi... Gözümüz aydın, büyümüşüz. Açıklamayı yapan TÜİK olduğu için, biz de doğal olarak, bu büyümeyi bir inceleyelim dedik. Açıklanan verilere göre, sabit sermaye yatırımları, büyümeye pozitif etki yapmış.
Beş çeyrek negatiften sonra, net ihracat da, az da olsa pozitif katkı yapmış. Buraya kadar her şey güzel. Elbette bunları sevindirici buluyoruz. Ama bazı şeyleri sorgulamak zorundayız. Mesela, milletimiz bu büyümeyi hissedebilmiş mi? Hayır. Mesela, yüzde 7 büyümeye rağmen, esnafımız, çiftçimiz neden hala perişan? Kem küm. Mesela, son bir yılda işsiz sayımız, neden 2 buçuk milyon kişi artarak, 10 milyona ulaşmış? Cevap yok.
Bizden çok daha düşük oranda büyüdükleri halde, birçok ülke, pandeminin olumsuzluklarını, bizden çok daha hafif yaşıyor. Çünkü o ülkelerde, hükümetler ciddi hibe destekleri verdiler. Yani vatandaşlarının sağlık ve huzurunu, büyüme istatistiklerinin önüne koydular. Bizde ise iktidar, sırf büyüyeceğiz diye, hem yarım tedbirlerle insanlarımızın sağlığı tehlikeye attı, hem de direkt yardım yapmayarak insanlarımızı geçim sıkıntılarıyla baş başa bıraktı.
Sırf istatistikler yüksek gelsin diye, sosyal devlet olmanın gereğini maalesef yapmadı. Bu çarpık anlayışın etkilerini, büyüme rakamlarını incelediğimizde görebiliyoruz. Milli gelirimizi, gelir yöntemiyle incelendiğimizde, ücret ödemelerinin, gayri safi yurt içi hasıla içindeki payının, 2014 yılının ilk çeyreğinden beri, en düşük seviyeye geldiğini görüyoruz. Bir başka deyişle, ücretli çalışanlar, pastadan son yedi yılın, en küçük payını almışlar.
Ayrıca bu büyümenin, krediyle finanse edildiğini de atlamamak gerekiyor. İlk çeyrek sonu itibarıyla, son bir yılda, toplam banka kredileri, 830 milyar lira, tüketici kredileri de, 223 milyar lira artmış. Yani, iktidarın dört elle sarıldığı bu büyüme, esasında borçla gerçekleşmiş. Yani, zenginleşmemişiz, tam tersine borçlanmışız. Sözüm ona beklentileri aşan, bu olağanüstü büyümenin, milletimizce hissedilememesinin sebebi işte budur.
YENİ PANDEMİ KARARLARI
İktidarın bu dostlar alışverişte görsün siyasetinin sonuçlarını her alanda yaşıyoruz. Yeni pandemi kararlarını açıkladı. Milletçe beklediğimiz soruların cevaplarını yine bulamadık. Aşı takvimi oluşturulmamış. Yurt dışına çıkışlardan, 65 yaş üstü vatandaşlarımızın durumundan, telafi eğitiminde bir açıklama var mı, yok... Yarım yamalak birkaç tane tedbir var.
Bilim Kurulu'nun bu konuda bir çalışması olmuş mudur? Bilim Kurulu saat 10'dan sonra dışarı çıkma yasağının getirilmesi virüsün yayılmasını engeller demiş midir? Yoksa bu kararlar Erdoğan'ın aldığı kararlar mıdır? Böyle iş bilmezlik olmaz. Böyle pandemi yönetilmez. Sayın Erdoğan iş yapıyor gibi görünmek için artık vazgeç, aldığın abuk sabuk kararlarla, zor durumdaki insanlarımızı daha da zor duruma düşürme.
Devlet dediğiniz kavram, vatandaşını aç ve açıkta koyamaz. Onu çaresiz bırakamaz, gereğini yapmak zorundadır. Vatandaşının ihtiyaçlarını eğer iş imkanı yaratıp gideremiyorsa, gidermek mecburiyetindedir. Vatandaş da bunu kontrol etme hakkına sahiptir.
Pazartesi günü Hatay’daydık. Kırıkhanlı, Defneli, Antakyalı kardeşlerime, gösterdikleri ev sahipliği için çok teşekkür ediyorum. Hataylı çiftçimiz zor durumda. Ziyaretimiz sırasında, soğan üreticisi bir kardeşimiz, yolumuzu kesip, önümüze soğanlarını döktü.
Bu dünyayı yakarsa garipler yakar. Ahan da bu soğan yakacak bu soğan. 350 kuruşa maloluyor soğan ama 300 kuruşa satamıyoruz diyorlar. Umarım Sayın Erdoğan da bizi izlerken Hataylı kardeşlerimizin durumunu görmüştür. Bizim o gezdiğimiz yerlerdeki dertleri umarım görürler. Biz provakasyonlara alışığız, yeter ki bizim için istenen şerden milletimiz için bir hayır çıksın. Yeter ki Hataylı çiftçinin derdi çözülsün.
"ÇİFTÇİNİN ARASINDA OLMAYI GÜVENLİK PROBLEMİ SAYAN BİR TARIM BAKANI VAR"
Tarım Bakanı geçen hafta Hatay'a gelmiş Ziraat Odası Başkanıyla oturup yemek yemiş ama çiftçiye uğramamış. Bir de soranlara utanmadan "Güvenlik nedeniyle uğramadı" demişler. Çiftçinin arasında olmayı güvenlik problemi sayan bir Tarım Bakanı var. Sizin zihniyetiniz batsın be, yazıklar olsun.
Sorun ortada, bir an önce çözülmesi gerekiyor. Ama iktidar, hata üstüne hata yapmaya devam ediyor. İlk seçimde önce bu zihniyeti göndereceğiz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Pandemi ve iklim dğeişikliği bir kez daha tarım ve gıda güvenliğinin önemini hatırlattı. Bereketli hilal diye tarih edilen bu coğrafya, AK Parti politikaları yüzünden çiftçimizin iflasın eşiğine getirilmesine şahit oluyoruz. Yanlış tarım politikalarının telafisi yok.
Buradan Sayın Erdoğan'ı uyarmak istiyorum, kuraklık ilk yıl üreticiyi vurur ama devam eden yıllarda gelir vatandaşı vurur. Sayın Bakan'ın sana nasıl bilgiler getiriyor bilmiyorum. Ama bize gelen bilgiler rekolte kaybı olacağını gösteriyor. Tarımda hayati hatayalar yapılıyor.
SÜLEYMAN SOYLU'YA İSTİFA ÇAĞRISI
Geçen hafta Erdoğan'ı uyardım bağımsız bir yargı süreci derhal işletilsin dedim. O ne yaptı, küçük ortağın dolduruşuna geldi, gitti kefalet koydu. Toplum vicdanını rahatlatmak yerine kendisini tartışmaların odağına koydu.
Suçu olan cezasını çeker, suçsuz olan da aklanır işinin başına döner. Seni bir kez daha devlet ciddiyetiyle ve makamının sorumluluğuyla hareket etmeye davet ediyorum. Çalışma arkadaşlarına çeki düzen ver. İçişleri Bakanı'nın Adalet Bakanılığı ile Emniyet Genel Müdür Yardımcısının da İçişleri Bakanı ile medya üzerinden atışması devlet geleneğimize yakışmaz. Bizzat şahsınızın atadığı bakanlar, bürokratlar ve bunu yönetenler nasıl oluyor ki medya üzerinden birbirine çemkiriyor. Hani, her şeyin düz, düzgün, hızlı olması için partili cumhurbaşkanlığı sistemine geçmiştik? Bir taraftan da kendin atadığın arkadaşlarına sözünü geçiremiyor musun kardeşim? Böyle bir ciddiyetsizlik olabilir mi?
Bu iki bakan nasıl oluyor da Bakan Kurulu'nda birbiriyle konuşmuyor. Bu önemli mevkilerde olanların dedikodu usulü iş yapması, başında bulundukları o bakanlıkların, Adalet Bakanlığı'nın hakimi savcısı, İçişleri Bakanlığı'nın kolluk kuvvetleri eş güdüm içinde birbiriyle çalışmak zorundadır.
Bu nasıl bir devlet yönetme anlayışıdır. Bakın durum tahmininizden vahim vahim. İçişleri Bakanı'nın kenara çekilmesinde fayda vardır. Delilleri toplayacak kolluk gücünün rahatlatılması yargının siyasi baskı hissetmeden görevni yerine getirebilmesi için bu şarttır. Benim, Sayın Süleyman Soylu ile alerjik bir tutumum söz konusu değildir. Devlet aile ilişkisi biçiminde yönetilmez.
Partili cumhurbaşkanlığı denilen bu ucube sistemde Türkiye bir yönetim krizi yaşıyor. Üzülerek görüyoruz ki, Türkiye bu sistemi daha fazla taşıyamıyor. Bu sistemin büyük bir hata olduğu ortaya çıktı. Biz haklı çıktık. Uyarılarımızı tek tek yaptık. Gelin, iyileştirilmiş güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş yapalım. Türkiye'nin yeniden hukuk adalet ve demokrasi rayına oturması gerekiyor.
Er yada geç o sandık gelecek ve bu iktidar gidecek. Aziz milletimiz parti değil, devlet diyecek. Dayatma değil, ortak akıl diyecek. Korku değil, huzur diyecek.