Hatay meselesi, Türkiye’nin bağımsızlığı sürecinde savaşmadan, diplomasi ile topraklarına kattığı önemli bir kazanımdır.
Malum jeopolitik ve jeopolitiği okumak, ülkelerin kaderlerini değiştirir. Evet coğrafya bir kaderdir ülkeler için…Bugün bu gerçek artık çok iyi bilinmektedir. O döneme bugün baktığımızda, Hatay’ı Türkiye’nin almasının Avrupa’daki konjonktürün sonucu olduğu apaçık ortadadır.
Çünkü bu gözle bakınca bugün görülmektedir ki, Osmanlı yıkılırken Lübnan ve Suriye’yi kendi hegemonyasına bağlayan Fransa, Hitler Almanya’sına karşı Türkiye’yi savaşa sokmak için Hatay’ı bize vermiştir.
Ki Hatay savaşmadan diplomasiyle topraklarımıza kattığımız ve şimdi de stratejik önemi çok büyük olan bölgedeki önemli ilimizdir.
Ve o konjonktürde, o gün, o diplomaside kilit rolü oynayanlar Gaziantep Musevi Türkleridir.
Tayfur Sökmenoğlu ve Ailesi, Hasan Celal Güzel, Barlaslar, Göğüşler.. bunlar Gaziantep’in Musevi Türk Aileleridir. O dönemde gelecekte bölgede İsrail’in kurulmasından sonra Ortadoğu’nun dizaynı için Hatay’a hem giriyorlar, hem de örgütlüyorlar. Hatay’ın örgütlenmesinde Gaziantep Musevi Türklerinin özel rolü var.
Onların organizasyonu ile Hatay önce devlet oluyor, sonra aşamalı olarak Türkiye’ye katılıyor. İsmet İnönü de, o dönem sonuna kadar Hitler Almanya’sına karşı savaşa girebileceklerini söylese de, o dönem Fransızları bir nevi oyalıyor. Ve Fransa o dönemde, orada yalnız kalıyor. İngilizleri yanlarına alsalardı belki olabilirdi ama o dönem İngilizler de bu konuda yan çiziyor. Bu doğrultuda Hatay meselesi çözülüyor.
Hatay, Osmanlı döneminde Halep ile tek bir eyalet. O dönemde Hatay, Halep eyaletine bağlı. Bu çerçevede Hatay ve Halep’te yaşayan ailelerin yarısından fazlası birbiriyle akraba. Bu akrabalık, bayram günlerinde sınırlar açılarak kutlanmaktadır. Böylece Osmanlı’dan gelme bu beraberlik, hala bugün sürdürülmektedir. Hatay’ın Türkiye’ye bağlanması, Halep Türkmenlerinden kopmasını değil, aksine ortak bir birlik ve gelecek arayışını gündeme getirmiştir.
Bu noktada Orta Doğu’nun sınırları çizilirken, 1. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında 2. Dünya Savaşı’nın çıkması ve o noktada saldırgan bir Almanya faktörünün çıkması -İtalya ile beraber- ki, İtalya da Akdeniz’den saldırıyor. Bu saldırganlıklar karşısında Hatay’ın Türkiye ile bütünleşmesine, dünyanın büyük devletleri açıktan karşı çıkamamışlardır. Ve o doğrultuda Hatay, Türkiye ile bütünleşmiştir.
Ama Suriye bunu bir türlü kabullenememiştir. Çünkü Suriye’nin esas sınırları içinde Hatay hep gösterilmiştir. Bugün de Hatay’ın Suriye haritalarında, Suriye içinde gösterildiği sır değildir. İşte bundan yararlanan belirli çevreler- özellikle Suriye’yi parçalamak Türkiye’yi bölmek isteyen- çevreler, Türkiye’yi Halep Savaşı’na doğru sürüklemekte ve bu doğrultuda da Hatay, Halep ile birlikte gündeme getirerek , eskiden çözülmüş Hatay’ı sorunmuş gibi gösterilmektedir. Böylece bugün bölge haritası yeniden çizilirken, Kuzey Suriye’de bir Hatay-Halep birlikteliği yaratılmak istenmektedir.
Suriye Devleti zaten ortadan kalkarken, Kuzey Suriye’de böyle bir birlikteliğin oluşması Türkiye’nin Mısak-ı Milli sınırlarının bozmaktadır. Sorun bununla da kalmayıp, Türkiye’yi kendiliğinden bir Arap ülkesi olan Suriye ile karşı karşıya bırakmaktadır. Ortadoğu keşmekeşinde , Türkler ve Arapların savaşın karşı cephesi durumuna gelmesine zemin hazırlamaktadır. Türk basınında da zaman zaman Halep’teki Türkmenler dile getirilmektedir. Ve Hatay’daki Türkmenlerle akrabalıkları işlenmektedir. Ve önümüzdeki dönemde , bu iki vilayetin tıpkı Osmanlı’da olduğu gibi tek bir eyalet olması tartışılmaktadır.
Bu çerçevede; Türkiye eğer İsrail ve Amerika’nın zorlamalarıyla Kuzey Suriye’de savaşa tam olarak girerse, (ki şu anda yarı yarıya girmiş vaziyetteyiz) TAM olarak girerse, sonunda bölge yeniden çizilirken, Hatay’ın tekrar Halep ile birlikte Arap Bölgesi’nde kalabileceği olasılığı görülmektedir.
Bu çerçevede Türkiye gelecekte Halep’i kurtarayım derken, Hatay’ı elinden kaçıracaktır. Yani Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olacaktır. Ve böylesine bir hatalı süreç içerisinde, Türkiye-Suriye ile birlikte bölünme sürecine girebilecektir. O nedenle, şu aşamadaki acil konu: Bu coğrafyadaki milli sınırların- Misak-ı Milli sınırlarının- korunması ve kesinlikle gelecekte Hatay’ı tartışma konusu yapabilecek Halep macerasına Türkiye’nin sürüklenmemesi gerekmektedir.