Günümüzde pek çok meselenin hem fırsat hem de tehdit oluşturduğunu dile getiren Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, dünyada barışı, güvenliği, istikrarı ve refahı olumsuz etkileyen gelişmeler yaşandığını ifade etti.
Ticaret savaşları ile birlikte tüketici güveninin azaldığını ve politikalarda belirsizlikler ortaya çıktığını kaydeden Albayrak, “Ekonomik yaptırımların etkileri aynı zamanda küresel ekonomik büyümeyle ilgili de sorunlar oluşturuyor. Siyasi istikrarsızlık bölgesel çatışmalar, terör, çok ciddi toplumsal ve ekonomik maliyetler oluşturuyor. Ve Türkiye de aslında en yüksek bedeli ödeyen ülkelerden biri bu bağlamda.” diye konuştu.
“Terör tehdidini azaltmalıyız ve serbest ticaretin önündeki engelleri kaldırmalıyız”
Mevcut dünya düzenin bu sorunlara çare olmada yetersiz kaldığını ve küresel bağlamda bir ekonomik gerileme endişesi yaşandığını dile getiren Albayrak, şunları söyledi:
“‘2018’de, 2008-2009 krizine kıyasla bizim acaba bir konsolide yaklaşımımız var mı?’ G20 toplantısında da ekonomi bakanları olarak biz bunu tartışıyoruz ve ‘evet’ diyemiyoruz ne yazık ki henüz böyle bir planın varlığına. Ve tartışmakta olduğumuz bütün bu konular aslında çok daha önemli çözümler gerektiriyor. Bu sorunlara değinmek için çok daha etkin yöntemlere ihtiyacımız var ki daha önemli bir geleceğin tohumlarını atabilelim. Bu olmazsa olmaz. Yakın zamanlardaki durumumuz şunu gösterdi ki başkalarının ekonomik ya da toplumsal sıkıntılarını görmezden gelmek ve tek taraflı politikalar gütmek ne yazık ki sadece mevcut anlaşmazlıkları daha ileriye taşıyacaktır. Geleceğe yönelik olarak bölgesel ve küresel çatışmaları azaltıp barış ve güvenliği desteklemeliyiz. Yeni bir dünya düzeni kurmalıyız, bölgesel ve uluslararası iş birliğine dayalı olmalı, aynı zamanda karşılıklı saygıya dayalı olmalı bu düzen ki dünya ekonomisi ileriye gidebilsin.”
Güç rekabetini bir kenara bırakarak uluslararası ticaretteki gerilimlerin de azaltılması gerektiğine dikkati çeken Albayrak, “Korumacı politikalardan kaçınmalıyız, bu korumacı yaklaşım bize şu anda bunu gösteriyor. Bunun da ötesinde terör tehdidini azaltmalıyız ve serbest ticaretin önündeki engelleri kaldırmalıyız ki ticarete taraf olan kişiler ve bunun dışındaki tüm taraf olan kişiler faydalansın. Bir yandan da döviz konusu var. Bu açıdan baktığımız da ticaret hacmi de etkileniyor dövizdeki değer kaybından. Eğer ticareti ileriye taşıyabilirsek ki Dünya Ticaret Örgütü de şu anda bunu kullanıyor bütün dünya çok daha küresel bir entegrasyonu yakalayacak. Aynı zamanda uluslararası vergilendirmeyle ilgili reformlar, finansal, iklim değişikliği ve yönetişimle ile ilgili mevzuatları geliştirmemiz gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
“Finans sisteminin tek bir para birimine dayalı olması çok ciddi riskler oluşturuyor”
Bakan Albayrak, dünya gelirinin çoğunu oluşturan gelişmekte olan ülkelerin kendi para birimlerini dünya ticaretlerinde kullanamadıklarını dile getirdi.
Şu an ABD dolarının küresel finansal işlemlerde ve ticarette en yaygın şekilde kullanılan para birimi olduğunu anımsatan Albayrak, şöyle devam etti:
“Bütün finans sisteminin tek bir para birimine dayalı olması çok ciddi riskler oluşturuyor. Mesela uluslararası ödeme sisteminde bir tekele sahip olması ABD’nin ekonomik yaptırımları tehdit olarak kullanmasını sağlıyor siyasi sorunları çözmek için. Son yıllarda pek çok ülke gibi biz önemli ticari ortaklarımızla kendi para birimlerimizle ticaret yapmak üzere anlaşmalar imzalar hale geldik. Pek çok ülke bunu yapıyor artık. Hatta artık petrol satın alma anlaşmalarının bile ülkeler arasında ABD dolarından bağımsız olarak… Mesela Çin ve Rusya arasında gördük, kendi ulusal para birimleriyle anlaşma yaptılar. Farklı ülkelerde de bunun örneği görüldü.”
Türkiye’deki ekonomik gelişmeler
Bakan Albayrak, Türkiye’deki ekonomik gelişmelere de değindi.
Albayrak, Türkiye dünyanın 16’ıncı en büyük ekonomisi ve satın alma gücü paritesi açısından da 12’nci en büyük ekonomisi olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
“AK Parti döneminde uygulanan ekonomik politikalarla hane başına düşen gelir 3 kattan fazla arttı ve ülkemize orta ve üst gelir grubuna taşıdı. Türkiye şu anda küresel tedarik zincirine çok iyi entegre olmuş durumda. Ve aynı zamanda küresel ölçekte bir endüstri ülkesi olma yolunda. Küresel ekonominin temel ulaşım yolu üzerinde yer alıyoruz iki kıta arasında. Bunun da ötesinde Hindistan’dan Londra’ya, Moskova’dan Dubai’ye 4 saatlik uçuşlarla ulaşılabiliyor ve aslında gayri safi yurtiçi hasılanın çok büyük bir kısmını oluşturuyor dünyanın bu bölgesi. Türkiye bunun tam merkezinde yer alıyor ve son 17 sene içerisinde Türkiye çok iyi bir altyapı merkezi oluşturdu. Ulaşım, telekomünikasyon, enerji, bütün bu faktörler ve unsurlarla birlikte Türkiye çok güçlü bir altyapı oluşturdu bu dönem içerisinde.”
“Türkiye ekonomisi çok ciddi bir direnç gösterdi”
Albayrak, Türkiye ekonomisinin iç ve dış şoklara karşı çok ciddi bir direnç gösterdiğini vurguladı.
Türkiye’nin geçen on sene içerisinde başarılı bir şekilde küresel finansal krizin ve hain darbe girişiminin üstesinden geldiğini ifade ederek, “Ağustos 2018’deki spekülatif döviz saldırısının da üstesinden geldik ve yıllık yüzde 5’lik büyüme gösterdik son 10 sene içerisinde. Bu büyüme çok önemli çünkü şu sıralar küresel ekonomide herkesin sorduğu en önemli soru küresel anlamdaki büyüme nerelerden dönüyor. Türkiye’nin çok ciddi bir kapasitesi var burada. Beklenenden daha iyi bir şekilde dengemizi oturttuk ve şu anda şunun duyurusunu yapabilirim; Türkiye geçtiğimiz seneye kıyasla şu andaki cari fazlada rekor kırdı ve ağustosta cari fazla 5,1 milyar dolar oldu.” şeklinde konuştu.
Enflasyonda da olumlu gelişmeler görüldüğüne işaret eden Albayrak, “Şu anda yüzde 9,3’lük bir seviyedeyiz enflasyonda. Ekim ayında sanıyorum çok daha düşük olacak yüzde 9’da. Yıl sonunda toplam yüzde 12 gibi bir rakam bekliyoruz yeni ekonomi programımızla birlikte.” dedi.
“Son birkaç günde bile çok ciddi yaptırım tehditleriyle karşı karşıya kaldık”
Türkiye ekonomisinin bu yıl yüzde 0,5 ila yüzde 1 arasında, gelecek sene için de yüzde 5’lik bir büyüme performansı göstermesini öngördüklerini aktaran Albayrak, şunları söyledi:
“Enflasyon ve faiz oranlarının gerilemesiyle birlikte ve yapısal reformların da katkısıyla bu ekonomik başarıya ulaştık ki çok önemli güvenlik sorunları yaşıyoruz güney sınırımızda. Türkiye’de 3,6 milyondan fazla mülteci var Suriye’deki iç savaştan kaçan ve aynı zamanda o bölgede DAEŞ ve YPG terörüyle uğraşıyoruz ve sadece bu anlamda bir güvenlik problemi olarak ele alınmamalı bunun da bir maliyeti var 7-8 yıldır Türkiye’nin üstlendiği. Ve şimdiye kadar 40 milyar dolardan fazla. Bu da ekonomiyi etkileyen bir durum.”
Türkiye’nin mülteciler konusunda üstlendiği rolün altını çizen Bakan Albayrak, “Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana karşılaştığı tüm zorluklara başarıyla göğüs gerdi çünkü sosyo ekonomik yapısı da son derece dinamik. Son birkaç günde bile çok ciddi yaptırım tehditleriyle karşı karşıya kaldı Türkiye. Bunlar artık şantaj gibi kullanılmaya başlandı ve bütün bunlara rağmen finansal piyasalarımız çok ciddi bir direnç göstermeye devam etti. Güçlü bir mali mimariyle birlikte Türkiye’nin finansal piyasaları hiç ummadığı kadar güçlenecek her geçen gün karşılaştığı her soruna rağmen.” ifadelerini kullandı.
“Biz sadece kendi çıkarlarımızı gözetmiyoruz”
Albayrak, Türkiye’nin uluslararası politikadaki yaklaşımının karşılıklı güveni ve istikrarı güçlendirmek yönünde olduğunu vurgulayarak, sözlerini şöyle tamamladı:
“İkili ilişkilerde bölgesel ortaklıklarla ve Birleşmiş Milletler gibi global arenalarda Türkiye politikalarını ve ilkelerini ortaya koyuyor. Biz sadece kendi çıkarlarımızı gözetmiyoruz tüm ilişkilerimizi ‘kazan-kazan’ temeline dayandırıyoruz yaklaşımlarımızı. Çünkü biz birlikte var olabileceğimize, birlikte üretebileceğimize inanıyoruz. Dünya düzeninin çatışmalarla ve terörle tehdit edildiği bir ortamda kimsenin başarılı olamayacağı aşikar. Bu yüzden küresel ekonomide ve yeni dünya düzeninde yeni bir yaklaşıma ihtiyaç var. Türkiye yapısal reform süreciyle uluslararası iş birliğini merkeze alıyor. Geçen 17 yıl içerisinde Türkiye çok önemli bir paydaş oldu bölgesel ve uluslararası projeler içerisinde. Bizim politika ve ekonomi yaklaşımlarımız uluslararası iş birliğine dayandı ve her zaman karşılıklı fayda sağlayan ilişkileri güçlendirmeye odaklandık. Eğer biz bu açıdan bakacak olursak dünyanın karşılaştığı her türlü tehlikeye ve tehdide gerçekçi bir çözüm bulabiliriz.”