"Futbol"da, "Siyaset"te, "Medya"da iktidar nedir ne değildir!?
İlm-i siyaset mi dersiniz yoksa Emevi usulü siyaset, ticaret, ibadet vb?!
'Başarı ya da başarısızlık'ın yüksek matematik'i kapsamında, neyi ne kadar "öngörmek" mümkün!?
Nüans?!
Gördüklerinin yarısına, duyduklarının hiçbirine.
Ülkemizde toplumsal muhalefetin ve siyasi tartışmanın yoğunlaştığı bir dönem yaşanıyor.
Bir şey değişir, her şey değişir.
Bugün aslında dün'dü.
Dün'ün hikayesi dün'de kaldı.
Yeni gün'e dair yeni şeyler söylemek lazım...
Yeni gün'e dair yeni şeyler söylemek lazım...
Fenerbahçe'de özenle bulandırılan su'daki duruluk nedir ne değildir!?
Fenerbahçe'nin Ali Koç gibi ufku açık gençlere ihtiyacı vardı, bu bir bayrak yarışı, el'den el'e.
Fenerbahçe'de, Aziz Yıldırım'ın açık bıraktığı kapı'dan "değişim" gerçekleşti.
Ali Koç "Başkan" seçildi.
İlk yıl için şampiyonluk vadetmedi, sabır ve güven istedi.
Ortada bir yanlış, hata, eksiklik var ise altını, üstünü çizdi.
Ali Koç, FB Tv'de iç tablo'yu net olarak ifade etmişti ama buna rağmen çözüm'ü üretemedi!
Çözüm, sadece kasada para olmadığı ve/veya iyi oyuncu ya da pahalı oyuncu transfer edilemediği için gelişmedi değil!
Bilakis, basit soru'lar cevap'sız kaldığı için mevcut FB "1 kaybeden!"
Sorgulayan beyin olmadan ufuk'un ötesini görmek mümkün değil, tecrübe işin tuzu biberi.
Deniz seviyesi'nde hayat'ın matematik'i farklı!
Ne var ki, derin daldıysan, indiğin hızda suyun yüzeyine kademe yaparak çıkarsın, aksi halde "vurgun" yer ex olursun.
Netice ortada.
Davul, tokmak vs.
Hayatın kendisi matematik ise ilk soru şu:
"Tribün'ler istiyor" ve/veya "Taraftar istiyor" diye, futbol takımı'nın başına teknik direktör atama, kim ya da kimlerin önermesi'dir?!
Tribün'lerin patron'u kim'di?!
Aziz Yıldırım.
Yani?!
Uzun yol'dan geliyoruz, ar'sızın her rengini, cins'ini gördük, tanıdık!
O dönem (Ersun Yenal), FB'nin baş'ında takımı yöneten teknik direktör kim'in önermesi diye bakmak elzem.
Başarılı olduğu için değil, "vasat" olduğu için!
BOP'ta, vasat 'altın çağ'ını yaşıyor ise FB de bundan üstüne düşen payı alıyor!
Ali Koç "Başkan", ne var ki, kulüp'ü yöneten "üst akıl" ortada.
Akıl akıldan üstündür.
Naçizane düşüncem, düşünen beyin kir tutmaz, bir şey'i seven gönül'den, vatan'a da millet'e de kötülük çıkmaz!
Fatih Terim'in başarısının arkasında "kazanma hırsı", koşan takım kadar, Mehmet Ağar faktörü de gözardı edilmemelidir.
"Başarı'ya giden yol" matematik'inde, Mehmet Ağar yok ise Fatih Terim de yok, geçmişte görüldü, bilinen hikaye.
Nüans?!
Futbol sadece futbol değildir.
İş'hayatı, siyaset için geçerli olan kural'lar, futbol dünyası için de geçerli.
Oryantalizm ya da popülizm yapmak gibi bir mecburiyetim yok, hiç olmadı, her daim real politik'in içinden yürüyerek bugünlere geldik.
"Başkan" seçilen kişi, (Ali) Koç dahi olsa, "kalıcı" değil de "gidici" olarak kabul görmekte ise kulüp'te hakimiyet'i sağlayamaz.
Çalışanlar, oyuncular, geleceği fısıldanan kişi'ye göre pozisyon alır.
Medya'da sayfalar buna göre şekillenir.
Yani?!
"İyi, düzgün çocuk ama baceremiyor" algısı oturdu mu, çay'cıyı dahi yönetemezsin.
Döneceği anonslanan o kişi'nin gelmesi için kaybetmek gerekiyor ise takım kaybeder, oynamaz, risk almaz, oynar gibi yapar.
Yani?!
Ali Koç, sadece FB'nin görünen yüz'deki "Başkan"ı, şimdilik kaydıyla hepsi bu!
Gerçek iktidar, hala Aziz Yıldırım (network).
Davul, Koç'un boynunda, tokmak Yıldırım'ın elinde!
Ki, bir takım "1" farkla ya da 10 fark'la kaybedebilir.
Kaybetmek başka, yenilmek başka.
Daha iyi oynar kazanır.
Ortada böylesi bir -umut vaat eden- FB var mı?!
Yok.
Gazetecilik mesleğinin doğası gereği övmek ya da yermek veya çok ağır eleştiride bulunmak da işimizin parçası!
5, 8, 10 fark atan takım'ın oyuncu eder'i ile 10 fark yiyen takım'ın eder'i kıyaslandığında, ortaya buz gibi matematiksel sonuç çıkar.
Ekonomik manada 10 katı fark olan takım dikkatli oynar!
Çünkü, ekonomik ederi küçük olan takım'ın oyuncusu kendini göstermek isteyeceği için çok rahatlıkla milyon'larca dolar'lık takım'ın oyuncusunu sakat'layabilir.
Bu açı'dan bakıldığında ortada böylesi bir tablo var mı, yok.
Kaldı ki, Özal zamanında "Avrupa Şampiyonu" olan Cim Bom böyle kazandı.
Risk aldı, Cim Bom'lu oyuncular sakat'lanmaktan korkmadı, rakip oyuncular ise o riske girmedi ve azmin sonu "zafer"!
Ne var ki, ertesi sene Cim Bom, aynı şampiyonluk'u tekrar edemedi, yendikleri takımlar saha'ya çıkıp aynı oyunu oynadı ve kazandı(lar).
Yani?!
Hayat'ın kendisi matematik.
Başarı anlık motivasyon'a bağlı bir şey değil, doğru sistem artı durak'lar arasında aynı ritm'de seyahat ve/veya oyun kalitesi demek.
Çok kolay fark yeniyor ise bu tablo, doğa'nın iletişim dili matematik'e de uymuyor.
Ya "Başkan" çevrilmekte olan üçkağıdı anlamıyor ya teknik adam maç'ı okuyamıyor ve/veya oyuncular'ı bir başka akıl idare ediyor?!
Taş Devri taş'lar bittiği için sona ermedi ise içinden geçiyoruz zaman'ın.
Kulüp, mevcut takım ve hatta teknik adam başta olmak üzere iç halka, "dişliler", Ali Koç'a "gidici gözle" bakıyor.
Bu süreç'teki negatif'liklerden en önemlisi.
Zor zamanlar zor kararlar gerektirir.
Taş'ın altına elini koymak kadar, "Bizans entrikası" çeviren cenah'ın anladığı dil'de konuşmak, iade-i cevap'lar yollamak da hayat memat mesele.
"Baba" filminde "kesik at başı" vardı, o dil'den anlayana özel hitap.
Vb.
Bunlar daha işin A'sı B'si.
Aziz Yıldırım aksi yönde açıklama yapsa da, Ali Koç çekilecek, "Aziz Başkan büyük alkışlarla yeniden Başkanlık koltuğuna dönecek beklentisi" yüksek.
Bu algı'yı kırmak için doğru işler yapmak elzem.
Nüans?!
Yüksek lig'de para'sını ödesen de hizmet'i alamayabilirsin.
Hizmet'te kalite temini için ne yapmalı?!
Vs.
Hal böyleyken...
Ali Koç, bu basit gerçeklik'e göre hareket edip takım'ı kursa idi, engellerin üzerinden zıplayarak ilk üç'te, şampiyonluk'a güreşen bir takım'ın "Başkan"ıydı.
Bunun için risk alacak oyuncu ve teknik adam'a ihtiyaç vardı.
"Tribün istiyor" diye bir şey yok, olmaz!
Neticede, takım kazandığı sürece taraftar alkışlar, kaybettiği durum'da da, kulüp içindeki durum'a göre destek de verebilir, yuhalaya da bilir.
Takdir/Tekdir'e göre pozisyon alan, taraftar tarafından alkışlanma ihtiyaç'ı duyan "Başkan"ın ruh hali üzerinden, Yıldırım ekip'i her yön'den oynar, oynatır, vakti gelince de ip'i verirler eline, kendi ip'ini çektirir.
"Onurlu istifa!"
Kaldı ki, bahsi geçen taraftar "kadrolu" ise bıçak'ın sap'ını tutan kim ise o yön'e hareket eder, tezahürat yapar.
Velhasıl, Yılmaz Vural Hoca, Arda Turan vb isimler, geçiş dönemi için doğru isimlerdi; çünkü, bu isimler ne Ağar'a bakar, ne Yıldırım'ın önünde eğilir vb.
Zor zamanlar zor kararlar gerektirir, doğru isimler üzerinden 'finiş çizgisi'ne koşmak gerekir.
"Risk" almanın da 'yüksek matematik'i var, yığınak yanlış tarafa yapılmış ise asker'lerin çok iyi çarpışsa da kaybedersin, bu iş'in bir yön'ü.
Napolyon'un "Neden kaybettik" sorusuna, "Barut bitti" diye cevap veren kumandan örneğinde olduğu gibi kös dinlemek de mümkün!
Mustafa Kemal gibi "süngü tak" deyip, "İmkansız Türkçe bir kelime değildir"in canlı kanlı örnek'i olarak tarih'e geçmek de.
Zor zamanlar, "bakış açısı" farkı gerektirir, aynı zamanda süreç'e farklı bakan adam'lar.
Unutulmamalı ki, FB'de değişim tribün üzerinden geldi.
Atılan taş'ın "kelebek etkisi" kapsamında Terim "kolay şampiyon" oldu.
FB'de ise "Başkan" değişti.
Sorulan soru'yu doğru anlamak, cevap'ın yüzde 99'udur.
Soru şu:
Fatih Terim "İmparator" ise Ersun Yanal nedir?!
Ersun Yanal gibi idare-i maslahatçı ve/veya "vasat" isimler için üç büyük'lerden tek'inin baş'ında olmak büyük PR.
Ersun Yanal gibi idare-i maslahatçı ve/veya "vasat" isimler için üç büyük'lerden tek'inin baş'ında olmak büyük PR.
O koltuğa gelmenin diyet'ini her türlü öderler.
FB'nin baş'ında uzun süre kalamasalar bile, bir başka takımı çalıştırmak için bu yapı'nın yani Ağar, Yıldırım'ın yönettiği 'network'ün onay'ına muhtaç ise dön dolaş aynı hikaye.
Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan belli'dir.
"Eyvallah"sız isimlere yaslanmadan Ali Koç'un başarı elde etmesi ya da FB'nin baş'ında kalması mümkün değil!
Matematik ortada.
Büyük şirket'lerde başarılı olmuş kimi şöhret yöneticiler, emekli olduktan sonra girdikleri iş'lerde "başarısız" olmalarının sebep'lerinden tek'i, "düzen farkı"dır!
Yani?!
Saat gibi işleyen bir işletme'yi yönetmek başka bir akıl, usta'lık işi'dir.
Değişken'i bol, kaos içindeki süreç'i yönetmek ise 'sokak basketbolu'ndan farksız'dır.
Her ikisi de top'la oynanır ama oynanan oyun -BOP- bambaşkadır.
Demem o ki:
Kazanmak için öncelikle kişinin kendisinin inanması şart!
Ali Koç, FB'nin şampiyon olacağına ne kadar inanıyor ve/veya kulüp, oyuncular, taraftar; Ali Koç'un Başkanlık'ta kalıcı olduğuna ne kadar inanıyor?!
Demem şu ki:
Kulüp'te, patron Ali Koç ise mevcut kadro'nun kendisinden başkasından talimat almaması elzem ve/veya Aziz Yıldırım dönecek algısını yıkmak, aşmak zorunda!
Ki, başarı gelsin!
Yoksa, günümüz dünyasında oyuncular artık oynamasa da -bahis çarkı'ndan- kazanıyor.
FB'de dönen fırıldak'ı anlamadan, Türkiye'deki siyaset'i de, medya çarkı'nı da anlamak mümkün değil.
Neydi o Latin atasözü, "Bir ceylan'ın yönettiği aslan ordusu'na, bir aslan'ın yönettiği ceylan ordusu evladır."
Ezcümle:
Ali Koç da, Cem Uzan gibi "enformasyon zehirlenmesi"ne uğramış.
Konuyu doğru anlamadığı için kendi eli ile kendi ipini çekmekle meşgul.
Koç, bu başarısızlığı elde etmek için kaç milyon dolar harcadı ya da yanlış yönlendirilmek için ödediği danışmanlık bedeli nedir?!
Kaybedilen itibar, çizilen karizma da cabası.
Yüzmeyi bilmek demek, boğulan birini kurtarmayı bilmek anlamına gelmez ise...
Netice:
"Bir korkak, koca bir ordu'yu bozar" ise satılmış ya da karşı taraf'ın hesap'ına çalışan'ın kelle'sini kopartmakta zayıf kalan, ağırdan alan'ın kellesi -real politik- düşer.
Neticede her masal'ın da "gökten düşen üç elma" ile bağlanan bir final'i vardır.
Acı ama gerçek...