9 Haziran'da yapılan Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde bir önceki seçimlere göre oylarını 4,9 puan arttırarak yüzde 15,9’a ulaşan AfD, Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partilerinin ardından ikinci sırada yer aldı. Partilerin renklerinden dolayı "trafik ışığı" koalisyonu olarak anılan iktidar partileri ise oy kaybı yaşadı.
AP seçimlerinde AfD'nin özellikle doğu eyaletlerinde yüzde 30 civarında oy alarak birinci parti olması, 1990'da iki Almanya'nın birleşmesinden önceki Almanya'nın "Doğu ve Batı" olarak bölünmüş tablosunu ortaya çıkardı. Yani doğuda AfD’nin, batı eyaletlerinde de özellikle muhafazakar CDU/CSU’nun ve diğer partilerin güçlü olduğu bir resim ortaya çıktı. Ancak AfD, batı eyaletlerinde de destek bularak buralarda oy oranını arttırdı.
Uzmanlar, seçim analizlerinde halkın AP seçimlerinde Başbakan Olaf Scholz yönetimindeki mevcut hükümete ders verdiği konusunda hemfikir. Anketler, Almanya’da halkın sadece yüzde 22’sinin mevcut hükümetin çalışmalarından memnun olduğunu ortaya koyuyor.
Özellikle hükümeti oluşturan partiler arasında yaşanan tartışmalar, hükümetin göç, iklim, Ukrayna ile ilgili alınan kararlar ve hükümetin bu konulardaki katı tutumu "trafik ışığı" koalisyonuna yönelik memnuniyetsizliği artırıyor. Bu durum seçmeni, başta AfD’ye ve "Sahra Wagenknecht İttifakı-Anlayış ve Adalet İçin" (BSW) Partisi gibi siyasi yelpazenin uçlarındaki partilere sürüklüyor.
Başbakan Scholz: Güveni tesis etmek hükümetin görevi
Başbakan Scholz, Federal Meclis’te yaptığı konuşmada, ülkede halkın hükümete olan "güvenin sarsıldığını" dolaylı bir şekilde kabul etti.
Halkın güveninin sarsılmasının nedenlerine ilişkin Kovid-19 salgını ve Ukrayna savaşının etkilerine işaret eden Scholz, "Yaşanan krizler güveni sarstı. Bunu başka şekilde ifade edemeyiz. Dolayısıyla bu konu hakkında konuşmamız önem arz ediyor." dedi.
AP seçimlerini "bir dönüm noktası" olarak nitelendiren Scholz, bu seçim sonuçlarının, bu krizler karşısında insanların açıkça gelecek hakkındaki güven kaybının görüldüğünü", kaybolan bu güvenin yeniden tesisi için hükümete görev düştüğünü belirtti.
Scholz, ülkede insanların cepheleştirilmesinin demokrasi ve birliktelik için büyük bir tehdit oluşturduğunu da vurguladı.
"Popülistler ve aşırılık yanlılarının" halkın endişelerini kendi amaçları için kullandığını aktaran Scholz, halkının güveninin ve birlikteliğinin artırılmasının hükümetin önceliği olduğunu kaydetti.
AfD ikinci sıradaki yerini koruyor
AP seçimlerinde alınan sonucun, eylülde ülkenin doğusundaki Saksonya, Thüringen ve Brandenburg eyaletlerinde ve Eylül 2025’te yapılacak genel seçimlere yansıyıp yansımayacağı siyasi çevrelerde merak ediliyor.
Öte yandan, ülkenin iç istihbarat örgütü Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı'nın AfD’yi aşırı sağcı bir parti olarak sınıflandırması, bazı AfD'li milletvekillerinin skandallara karışması ve bu yılın başında yüz binlerce kişinin aşırı sağa karşı sokaklara dökülmesi gibi olayların AfD’nin oylarının düşmesinde çok fazla etkisi olmadığı da görüldü.
Alman kamu yayıncısı ZDF’in son anketinde, 2024’ün başında yüzde 20’nin üzerinde olan AfD'nin oy oranı yüzde 17 olarak çıktı. AfD böylelikle ikinci sıradaki yerini korumaya devam ediyor.
Hükümette yer alan SPD yüzde 14, Yeşiller yüzde 13 ve FDP yüzde 4 oy oranında kalırken, ana muhalefetteki CDU/CSU yüzde 31 ile ilk sırada bulunuyor.
Şimdi tüm gözler eylülde Saksonya, Thüringen ve Brandenburg eyaletinde yapılacak eyalet meclisi seçimlerine çevrildi.
Anketler, AfD’nin bu eyaletlerde sandıktan birinci çıkacağını gösteriyor. Diğer partilerin AfD ile koalisyona girmek istememelerinden dolayı bu eyaletlerde hükümetlerin kurulması da zor görünüyor. Siyasi gözlemciler AfD’in Saksonya, Thüringen ve Brandenburg eyaletlerinden ortaya çıkacak seçim sonuçlarının federal hükümete nasıl etki yapacağını şimdiden öngöremiyor.
Fransa'daki gibi erken seçime gidilmesi uzak ihtimal
Seçim sonuçlarının AfD’nin zaferiyle sonuçlanması halinde, federal düzeyde Başbakan Scholz’un izlediği politikanın daha fazla sorgulanacağı tahmin ediliyor. Ancak AP seçimleri sonrasında Fransa'da olduğu gibi Alman hükümetinin erken seçime gitmesi uzak bir ihtimal olarak görülüyor.
Almanya'nın siyasi yapısı ve genel seçimlerin 1 yıl kadar kısa bir süre sonra düzenlenecek olması erken seçim ihtimalini düşürüyor.
Yine de AfD’nin eyalet meclisi seçimlerindeki olası başarısı ve "trafik ışığı" koalisyonundaki partilerin oylarında belirgin bir düşüş yaşanması, federal hükümette derin bir krize ve hükümetin sorgulanmasına sebep olacak. Medyada bu durum halinde kamuoyunda takdir gören Savunma Bakanı Boris Pistorisun Başbakan Scholz’un yerine geçebileceği bile dillendiriliyor.
AfD Genel Kurulunda birliktelik öne çıktı
Diğer taraftan AfD’nin 29-30 Haziran’da Essen kentinde düzenlediği Genel Kurulunda parti içindeki tartışmalar bir tarafa bırakılarak birliktelik gösterisinde bulunulması dikkati çekti. Genel Kurulda Tino Chrupalla ve Alice Weidel delegelerden yüzde 80 civarında oy alarak yeniden AfD eş genel başkanlığına seçildi.
Ülke medyası, AfD’nin AP seçimleri öncesinde yaşanan tartışmalardan ders çıkardığına işaret ederek, yöneticilerin eyaletlerde yapılacak seçimler öncesinde parti içinde anlaşmazlık görüntüsü vermek istemediği yorumunda bulundu.
AfD Eş Genel Başkanı Chrupalla, hem eyaletlerde hem federal düzeyde iktidarı hedeflediklerini belirterek, önce doğuda sonra batıda, ardından federal düzeyde hükümete gelmek istediklerini söyledi.
"Bu parti ülkeyi değiştirecek, söz veriyorum." diyen Chrupalla, bunun için AfD'deki birlikteliğin önemli olduğunu vurguladı.
AfD, eylüldeki seçimlerde en fazla oy alan parti konumuna gelse bile seçimlerin yapılacağı eyaletlerde şimdilik iktidar olmak için koalisyon ortağı bulması zor görünüyor. Çünkü diğer partiler AfD ile işbirliğine karşı çıkıyor. Uzun vadede bu durumun değişip değişmeyeceği veya AfD'nin çıkışını sürdürüp sürdürmeyeceğini zaman gösterecek.
Federal Meclis'te 78 milletvekili ile temsil edilen AfD, 2021'de düzenlenen genel seçimlerde yüzde 10,3 oy almıştı.