Türkiye’nin kendisi olma mücadelesi her dönemde, bölgeyi çıkarları doğrultusunda yapılandırmak isteyen ABD ve AB ülkelerinin baskı ve tehditleriyle karşı karşıya getirmiştir. İsmet İnönü, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit dönemlerinde yaşadık, şimdi de yaşıyoruz.
1915’in üzerinden 106 yıl geçtiği halde ABD Başkanının, her iki toplumun büyük acılar çektiği olayı günlük politik çıkarlarına da alet edecek şekilde kullanması, bir anlamda kendi saygın tarihçilerini de inkar etmektedir.
Ortadoğu denildiğinde akla gelen ilk tarihçi olan Bernard Lewis, Yahudi bir ailenin çocuğu olarak 1916 yılında İngiltere’de dünyaya geldi. Londra Üniversitesi’ne bağlı Afrika ve Ortadoğu Çalışmaları Okulu’nda (SOAS) Yakın ve Ortadoğu alanında üniversite eğitimini tamamladı; doktora tezi İslam Tarihi’ydi. Araştırma alanları Ortaçağ İslam Dünyası, Günümüz Ortadoğu’su ve Osmanlı Devleti’dir. İngiltere, Fransa ve ABD üniversitelerinde bu alanda dersler verdi. Paris Üniversitesi’ndeyken Türkçe öğrendi. 1961 yılında yazdığı “Modern Türkiye’nin Doğuşu” kitabında 1915 olaylarını “soykırım” olarak değerlendirdi. Daha sonra yaptığı araştırmalarda bu değerlendirmenin gerçeklerden uzak olduğunu gördü.
1993 yılında Le Monde Gazetesi’ne yaptığı açıklamada, 1915 yılında Ermenilerin Osmanlılar tarafından öldürülmesinin bir “soykırım” olmadığını, “savaşın bir yan ürünü” olduğunu söyledi. 1 Ocak 1994’te, “Osmanlı hükümetinin Ermenileri yok etme niyeti olduğuna dair güvenilir kaynaktan hiçbir delil yok.” dedi. Fransa’daki Ermeniler tarafsız olmadığı gerekçesiyle hakkında açtıkları 4 davanın üçünde berat etti. 1982 yılında ABD vatandaşlığına geçti.
ABD Başkanı George W. Bush’a danışmanlık yaptı; 2006 yılında ABD Ulusal Onur Madalyası ile onurlandırıldı. 1998’de Atatürk Barış Ödülü alan Bernard Lewis, 2018’de 102 yaşında Amerika’da öldü; İsrail’in Başkenti Tel Aviv’de toprağa verildi. Bir anlamda kendisini mensubu his ettiği Ortadoğu toprağına temelli geri döndü.
Yakındoğu Profesörü dünyaca ünlü tarihçi Bernard Lewis’in 1995 yılında yazdığı “Ortadoğu - İki Bin Yıllık Tarihi” kitabını Arkadaş Yayınevi, yayın hayatımıza kazandırdı. Kitap 2011 yılına kadar ülkemizde 8 baskı yaptı. Lewis 1915’i şöyle anlatmaktadır:
“Osmanlı İmparatorluğu halkının büyük bir bölümü, tüm bu mücadele ve karışıklık ortamında, etnik ve dini kimliklerini göz ardı ederek, devlete bağlılıklarını korumuşlardır. Yalnız Anadolu’daki Ermeniler ve Hicaz’daki Araplar arasında bu durumun istisnaları olmuştur. Ermeniler ve Arapların da çoğunluğu kanunlara karşı gelmeyen, barışçı insanlardı ve erkekleri Sultanın ordularında hizmet ediyorlardı. Ancak bu iki grubun bazı milliyetçi liderleri, savaşı Osmanlı yönetiminden kurtulup milli bağımsızlığı elde etme fırsatı olarak görüyorlardı. Bunun, Sultanın düşmanları olan Avrupalı devletlerin yardımıyla olacağı açıktı.
Ruslar 1914 yılında dört ve 1915 yılında üç büyük Ermeni gönüllü birliği kurdular. Başlangıçta Rus Ermenistanı’ndan olan bu birliklerde aralarında asker kaçağı olan Osmanlı Ermenileri de bulunuyordu. Osmanlı parlamentosunun eski bir Ermeni üyesi birliklerden birinin komutanıydı. Ülkedeki çeşitli bölgelerde Ermeni gerilla çeteleri faaliyete başladılar ve Ermeni halkı Anadolu’da Van ve Kilikya’da (Alanya- İskenderun arasındaki bölge-YA), Zeytun (K.Maraş’ın İlçesi-YA) şehirleri başta olmak üzere ayaklandılar.
1915 yılı ilkbaharında Ermeni isyancılar Van’ın denetimini ele geçirdikleri sırada, İngilizler Çanakkale’ye girmişler, Ruslar da doğudan saldırıyorlardı. Osmanlı hükümetince, Anadolu nüfusunun sürülmesine ve başka yerlerde iskanına karar verildi.” (S/425, 426)
Lewis, savaş halindeki İmparatorlukta insan gücü eksik olduğundan, yeterli asker ve jandarma bulunmadığı için yerel halktan seçilen gruplara sürgünlere eşlik etme görevi verildiğini belirterek, “Çok sayıda Ermeni, açlık, yorgunluk, hastalık ve hava koşulları nedeniyle öldüğünden şüphe duyulmaz. Çok sayıda Ermeni, ya yerel aşiretler ve köylüler tarafından ya da parası ödenmemiş, karınları doyurulmamış ve disiplinsiz muhafızların ihmali veya suça iştiraki suretiyle ya da bizzat muhafızların kendileri tarafından gaddarca öldürüldü.” İfadesini kullanmıştır.
“Arşivlerde yüksek Osmanlı makamlarının Ermenilere karşı şiddetin cezalandırılması ve engellenmesi için telgrafları ve sürgünlerde işlenen suçlardan yargılanan ve hüküm giyen, kimileri de ölüm cezası alan 1.400 kadar askeri mahkeme kaydı bulunmaktadır.” diyen ünlü tarihçi, İstanbul ve İzmir’in tehcir dışında tutulduğunu, hayatta kalan çoğunluğun Osmanlı Suriye’si ve Irak’ına sürüldüğünü belirtmektedir.
Bu olayların içinde yer alan Taşnak Partisi’nin önemli militanlarından ve Ermenistan ilk Başbakanı Ovanes Kaçaznuni, 24 Nisan 1924’de partisinin Bükreş’te düzenlediği toplantıya sunduğu raporda 1915 olaylarını şöyle değerlendirmiştir:
“Gönüllü silahlı birliklerin oluşturulması hataydı. Tehcir kararı amacına uygundu. Türkiye savunma içgüdüsüyle hareket etmiştir.”
Avrupa ülkelerinin, Rusya’nın, Biden’in ve HDP’nin bu gerçekleri bilmemesi düşünülebilir mi?
Bu kara kampanya, Türkiye’yi ulusal çıkarlarını savunmaktan ve kendisi olma mücadelesinden alıkoymamalıdır.
(05.05.2021)