Işık Teoman anlatıyor..” Konak Belediye Başkanı Ahmet Sarışın’ın meslektaşım Bülent Demirsoy ile birlikte basın danışmanlığı görevini yürütüyoruz. Akşamları işten çıktıktan sonra ud kursuna gidiyorum, ud kursunda yetişenler daha sonra saz sanatçısı olarak koroya katılıyor.Haftanın üç günü Servet Önder yönetimindeki Konak Belediyesi Türk Sanat Müziği korosunun değişmez elemanı olmuştum. Konak Belediyesi Kültür Müdürlüğü o yıllarda Güzelyalı’da eski As Sineması’nda çalışmalarını yürütüyor. Bu arada bir teyze dikkatimi çekiyor, çok zayıf, incecik, tertemiz, bembeyaz saçları, güler yüzlü, 65 yaşlarında. Teyze Kültür Müdürlüğü’nün hiçbir etkinliğini kaçırmıyor, konserleri takip ediyor, koro ile birlikte şarkılar söylüyor, broşürleri ve program kitapçıklarını topluyor. Resim sergilerinin değişmez takipçisi, çalışmalara katılan hemen herkes teyzeyi tanıyor, sohbet ediyor.
Yıl 1996, yaz sıcakları. Basın bürosuna haber ve ziyaret için gelen belediye muhabiri meslektaşlarımızla sohbet ediyoruz. Temizlik İşleri Müdürü Ramazan Baran telefon ile aradı: “Işık merhaba, bir çöp ev var ve çevreye çok kötü kokular yayıyormuş, komşuları ihbarda bulundu, temizlemeye gideceğiz, haber yapmak ister misiniz?” O yıllarda çok fazla haber konusu çıkmadığı için hemen ekip olarak hazırlandık, Güzelyalı 33. Sokak’ta bir apartman dairesi. Üçüncü kata çıkıyoruz, asansörü yok. Daha kapıdan girer girmez kesif bir ağır koku burnumuzun kemiğine kadar işliyor, merdivenlerden çıkarken, koku daha da ağırlaşıyor, evin kapısına geldiğimizde ise dayanılmaz bir hal alıyor.
Ben hayatımda ilk kez bir çöp ev görüyorum, burnumu kapatarak içeri girdim, ama daha girer girmez devasa boyutta ıvır zıvır eşyaların üstünden atlamak zorunda kaldım. Naylonlar, gazeteler, dergiler, broşürler, eski eşyalar, nereden geldiyse yüzlerce kravat, saç tokaları, pantolonlar, gömlekler, içinde ne olduğunu merak ettiğim kutular, kutular, kutular ve ayaklarımızın altından geçip giden yüzlerce karafatmalar, garip antenli böcekler.
Evin sahibini merak ediyorum ve konuşmak istiyorum, arka balkondan iki gözü iki çeşme, burnunu mendil ile silen bir teyze çıkıp geldi; nasıl ağlıyor, yaşları sel olmuş, “Ne olur bırakın benim eşyalarımı, onların hepsi bana lazım, hepsi benim, kimseye vermem. Hepsinin sahipleri var, ben onları sevdiklerime hediye olarak götürüyorum!” diye feryat ediyor. Teyze ile göz göze geldiğimde başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Kültür Müdürlüğü’nün kadrolu teyzesi, meğer çöp evin sahibi”
Bakmasak ya da ölüp gitsek çoğumuzun hele yazar çizerlerin evleri çöp ev gibi olacak. Yüzlerce kitap, kaset, plaket, hediyelik eşya vs. Geçenlerde Metin Aydınoğlu getirdi bu konuyu yine bir sohbette. Hatta yazdı da.
“Hepimiz gün gelecek bu dünyadan bir yere gideceğiz.Gidip de dönen yok, nereye gideceğimizi de bilmiyoruz. Son olmadığını sanıyorum, belki de çok yeni, yepyeni bir başlangıç. Burdan da bir şey götürmeyeceğiz, götüremeyeceğiz.Bu da kesin, belli zaten. Hepimizin birer hatırası var. Okan Yüksel ağabeyi aradım. “Okan ağabeyim o kadar dergi, gazete, yazı, kitap, plaket, ödül, rozet ne olacak müze açılması gerekmez mi” dedim. Aman Allah'ım o içindeki devrimci, emekçi ruhu bir kabardı, bir fışkırdı ki, dertliymiş meğer bu konuda. Bir kaç yere, kuruma, kulübe bağışlamış, ne arayan varmış, ne de soran”
Hadi müze açmanın bir ton işlemi var. Anı evleri oluşturulamaz mı? Bizden sonraki kuşakların “İzmir’de böyle insanlar da varrnış” diye gezecekleri, belki maddi değeri olmayan ama manevi değeri çok büyük ödül vb koleksiyonları görebilecekleri, araştırma yapacakların yararlanabilecekleri anı evleri.
“Başka bir hayat mümkün”diyor İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer. “Biz İzmiriz” diyor. “Biz hepimiz birlikte varız ve birbirimize muhtacız. Barış içinde bir arada yaşamanın yollarını hep birlikte bulacağız, ya bir yol bulacağız ya da bir yol yapacağız. Göreceksiniz yapacağız, çünkü bu bizim ortak kaderimiz. Biz buna muktediriz” diyor.
Başkan’ın bu konuya da en kısa zamanda el atacağına inanıyor, sevgili Nükhet Duru’nun şarkısından bir kuple ile bitiriyorum.
“Anılar aklıma geldikçe bakarım geçmişe
Nasıl o yıllar gelip geçmiş delice
Anılar sıra sıra benim karşımda”