Siyasetin geleceği ve yeni anlayış
Cuma günü kaleme aldığım “Rantın cazibesi ve çıkmaz sokak” balığını taşıyan yazımdan devam edecek olursak siyasetin geleceğini nelerin beklediğini görürüz.
Siyaset özetle toplumun ortak ihtiyaçlarının çözülmesi gereken kamu hizmetlerini görmeye talip olmak şeklinde tarif edilmelidir.
İşte bu ana anlayış üzerine inşa edilmesi gereken bir yaklaşım ve buna bağlı türevleri siyasetin geleceğini belirlemelidir.
Türkiye’de siyasi gelenek lider karizması üzerine inşa edilmiştir. Cumhuriyet dönemi boyunca siyaset tarihini incelediğinizde sırası ile Mustafa Kemal Atatürk, Milli Şef İsmet İnönü, Demokrat Parti Lideri Adnan Menderes, 80 öncesinin dörtlüsü Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş, 80 sonrası ise Recep Tayyip Erdoğan karizmatik liderdir.
Bu kategoride Rahmetli Turgut Özal’ı saymıyorum. Özal benim gözümde karizmatik liderden öte kadro hareketinin temsilcisidir. Türkiye’nin siyasal yapısı ile pek uyum sağlamadığını söylemek gerekir.
Gelinen noktada Türkiye siyasetinde yeni anlayış ve yeni beklentiler belirmiştir. Sadece karizmatik liderliğin yetmediği bir döneme girilmiştir. Artık toplumun geldiği noktayı iyi okuyup bu anlayış ve beklentilere paralel siyasetin geleceğinin şekilleneceğini görmek gerekir.
Son dönemdeki yazılarımda çok sık bilerek vurguladığım bir durum vardır. Siyaset kurumu iktidarı ve muhalefeti hatta yeni oluşumları ile birlikte ciddi bir çıkmaza girmiştir. Toplumun genelinin beklentilerine paralel politikalar geliştirmekten giderek uzaklaşılmaktadır. Adeta çevrimiçi bir duruma girilmiştir. Toplumun beklentilerini karşılayacak çözümler üretmek yerine etki-tepki siyaseti diyebileceğimiz karşılıklı söylemler üzerine kaymaktadır.
Son dönem gözlemlere göre siyaset kurumlarının iktidarı ve muhalefeti ile içine düştüğü bu durum 2023 seçimleri yaklaştıkça toplumsal kamplaşmaya doğru Türkiye’yi itmektedir.31 Mart seçimlerinde elde edilen başarılar özellikle Erdoğan karşıtlığı etrafında hırcın bir hale oluşturduğu söylenebilir. Öyle bir noktaya gelinmiştir ki iktidarın ortaya koyduğu Türkiye’nin geleceğini doğrudan etkileyen projeleri dahi karşıtlık psikoloji ile ters etkiye dönebilmektedir.
Oysa ideal yapıda siyasetin ana muhatabı vatandaştır, toplumdur, devlettir. Siyaset kurumunun işleyişi hızlı bir şekilde karşıtlık psikolojisinden uzaklaşmak zorundadır. Siyaset kurumunun çok acil ana muhatabı vatandaş, toplum ve devlet formuna dönüp bu alanlarda çözümler üretecek projelere yönelmek zorundadır. Gelecek vizyonu çizmeyen, geçmişe takılı kalan kısır döngülere kapılan siyaset kurumunun hiçbir gelecek yoktur. Bugün muhalefetin tek ortak noktası Erdoğan düşmanlığıdır. İktidarın ise buna karşı savunmasıdır.
Görünen o dur ki siyaset kurumu 1970’lerdeki gibi, 1990’lardaki gibi galibi olmayan bir duruma düşmektedir. Eğer bu durumdan ciddi bir çıkış yolu bulunmazsa 2023 seçimlerinde milli iradenin değil farklı etkenlerin oyuncağına dönmüş olarak çıkarız.
Tüm bu nedenle 2023’e giden yolda siyasetin geleceği Türkiye’nin geldiği ve dünyanın gittiği noktada toplumun beklentilerine paralel zamanın sorunlarının çözümünü önceleyen yeni bir anlayıştır. Bu doğrultuda kim politikalar ve projeler geliştirirse onlar başarılı olacaktır. Diğerleri silinip gidecektir.
Kalın sağlıcakla…