ANKARA KORİDORU - Sahanın dili ve İbn-i Haldun’un teorisi

Sadullah Özcan

Bilirsiniz. İbn-i Haldun’un meşhur iktidar teorisi vardır. Kısaca İktidarı hedefleyenler ve iktidara sahip olanlar. İbn-i Haldun buna kale içinde olanlar ve kale dışında olanlar. Yani korunaklı olanlar, korunaklı bir mekân peşinde olanlar. Teorinin detayını çok iyi bilmem. Ama teorinin kısaca özeti kale dışındaki bedevilerin kale içindeki iktidar sahipleri hadirilerin konumuna yani iktidarı ele geçirmek için sürekli saldırı durumu. Bedeviler iktidarı ele geçirmek için sürekli saldırı içinde mücadele ederken hadirilerin kale içinde korunaklı konumundan rahatlıkları ve ellerindeki iktidarın hiç bitmeyecekmiş gibi rahat olmaları. Ama zamanla rahatlık nedeniyle oluşan zaaflardan bedevilerin kaleyi ele geçirerek iktidara ulaşmaları. İktidara ulaşan bedevilerin zamanla ellerinden hiç iktidar gitmeyecekmiş hissine kapılmaları ve hadireleşerek kale dışında kalan diğer bedevilerin hedefi olmaları. Döngü bu. Kale dışı sürekli iktidarı ele geçirmeyi hedefleyen bedeviler, kale içi ise sürekli bedevi gelip hadirileşen ve sonrası kaçınılmaz sonu yaşayanlar döngüsü. 
 

İbn-i Haldun’un bu teorisini günümüze uyarladığımızda çokta farklı bir manzara görülmemektedir. Bir dönem ezilen, horlanan, hırpalanan kesimler yönetime gelir. Yani bedeviyken kaleyi fetheder,  hadirilerin iktidarına son verir. Ama zamanla ezilme, horlanma, hırpalanma dönemlerini unutur. İktidar ellerinden hiç gitmeyecek duygusuna kapılır. Kısaca hadirileşir.  Onlarında ezdikleri, horladıkları, dışladıkları, hırpaladıkları, rantı paylaşmaktan kaçtıkları bir kitle ortaya çıkar. 
 

Aslında bugünlerde iktidarı ve muhalefeti ile bütün siyasi yapılarda benzeri yıpranmışlığı görüyoruz. İktidar olmak illa hükümete gelmek değildir. Bugün için resmen her siyasi hareket, her STK, her çıkar grubu birer kaledir. Her kalenin içindeki hadirilerin rehavetine karşılık dışındaki bedevilerin hedefi tabii seyrinde ilerliyor. Bu nedenle 31 Mart seçimlerinde bu teorinin sonuçlarını farklı formatta göreceğiz. 
 

Özellikle AK Parti açısından iki farklı tehlike bulunuyor. AK Parti bir taraftan genel manada iktidar rehavetini yaşıyor. Bu nedenle kendi dışındakilerin iktidar hedefini basite alıyor. Diğer taraftan kendi içindeki iktidar handikabı ile karşı karşıya. Aslında AK Parti açısından en büyük tehlike içindeki bu handikaptır. 17 yıldır sürdürdüğü iktidarının sonucunda iki grup oluşmuştur. Birincisi karar vericiler çevresinde kurulan kalelere sığınmış kesim. İkincisi dış etkenlere karşı 17 yıldır AK Parti ayakta kalsın diye mücadele veren kesim. 17 yılın sonunda AK Parti’yi iç kaleler ören kesim iktidarın bütün nimetlerini kendilerinin hakkı görme gafletine kapıldılar. Sayıları bütün Türkiye’de Bin kişiyi geçmeyen ve her türlü makam, mevki ve rant musluğunun başını tutan dar bir kadro. Bu kabuğun kırılamaması sonucu iç kalenin dışında iktidar kalesinin içinde bulunan yapı galiba bu sefer dış kale surlarını korumaktan vazgeçecek. 
 

İki-üç gündür sahadan aldığım izlenim bunu gösteriyor. Öyle ki tabanın beklentileri doğrultusunda değişimin yaşandığı yerlerde taban kaleye sahip çıkarken, iç kalede farklı dünyalar kuran ve kabuğunu kıramayan yerlerde hezimet kaçınılmazdır. 
İbn-i Haldun’un teorisinin günümüz tezahürünün bu seçimlerde nasıl tecelli edeceğini göreceğiz. 

Cuma’nın hayrı üzerinize olsun…