17 Aralık 2010’da Tunus’ta geçim kaynağı elinden alınan Muhammed Buazizi’nin kendisini yakarak intihar girişiminde bulunmasıyla Arap devletlerinde sırayla ayaklanmalar başladı. Bu ayaklanmalara Batı’yı referans alan “Arap Baharı” adı verildi, yani oryantalist bir bakış açısı ile tanımlandı. Peki bu isim ne kadar doğru ve neden Arap Baharı denildi? Başka alternatifler üretildi mi? Peki bu olaylara ne demeliyiz, nasıl kavramsallaştırmalıyız noktasında alternatifler nelerdir? Bunlar ve benzeri sorulara daha muhalif olan ya da bölgeyi içsel dinamikleri ile anlamaya çalışan yazarlar –olayların tek tipleştirmemesi gerektiğini hatırda tutarak- Arap üzerinde uzlaşı sağladırlar ama Bahar yerine daha çeşitli alternatifler getirdiler. Arap Ayaklanmaları ve 1987’deki 1. İntifada’yı referans alan ve bağlantıyı Filistinlilerin İsrail baskısına baş kaldırması ile otoriter rejimlere başkaldırı üzerinden kurarak da Arap İntifadası dediler. Bu isimlendirmelerin olayları bölgeyi merkeze alarak yapılması hem Batı merkezliliğe karşı çıkış noktasında, hem de analiz düzeyinde sağlıklı bir inceleme için önem arz ettiğini hatırda tutmam gerekir. Peki Arap Baharı ismine itirazlarımızın nedenleri nelerdir?
Ayaklanmalar ilk başladığında coğrafya ile ilgili yazıp çizenler hepsini kapsayacak bir ad bulma çabası içerisine girdiler. Bu sürecin sonunda Batı bu ayaklanmaları Arap Baharı diye tanımladı. Bu tanımın iki kusuru var. İlki oryantalist bir damar ile Batı’da yaşanan bir olayı referans alması, ikincisi birbirinden farklı özellikleri olan devletleri homojenleştirerek olayları anlamamızı zorlaştırması.
Oryantalist damarın referans aldığı nokta 5 Ocak 1968’de Çekoslovakya’nın başkenti olan Prag’da yaşanan olaylardır ve bu olaylar tarihte “Prag Baharı” olarak anılır. Prag Baharı'nda Çekoslovakya’nın otoriter ve baskıcı bir Sovyet yönetimine karşı demokratikleşme çabaları vardı. Halk “Arap Baharı”nda da otoriter rejimlere karşı bir başkaldırı ve demokratik talepler dile getirdi. Bu tanımlamayla bağlantıyı otoriter rejimlere karşı başkaldırı ve demokratik talepler üzerinden kurmuş oldular. Kısaca tanımlama Batı’dan bölgeye bakışla yapıldı.
Birbirinden farklı özellikleri olan devletlerin tek tipleştirilmesi yani homojenleştirilmesindeki sorun ise devletlerin birbirinden farklı yapılarının ve sokağa çıkan kitlenin farklı gruplardan oluşmasının göz ardı edilmesiydi. “Arap Baharı”nın meydana geldiği devletlerden bir kaçına ufak bir göz atarsak bu durumu görmek mümkün. Örneğin Mısır’da ve Tunus’ta ne kadar farklı olsa da devlet çökmezken, Suriye’de ve Libya’da devlet çökmüştür. Mısır’da süreç bir darbe ile sonlanırken, Tunus’ta bir geçiş hükümeti kuruldu ve reformlar yapıldı. Protesto eden gruplara baktığımızdaysa üniversiteliler, işçiler, orta sınıf, sol gruplar, sağ gruplar ve islamcılar gibi yelpaze genişken, etnik olarak da yelpaze genişti. Ne kadar coğrafi yeri ve olayların başlamasının nedenleri itibariyle ortak noktalar elbette ki mevcut a buna rağmen tek tipleştiremeyiz. Bunun sebebi tek tipleştirmenin, olayları anlamlandırırken genelleme yapmamıza ve ülkeler arasındaki farkları göz ardı etmemize neden olmasıdır. Yukarıda sayılan nedenlerden dolayı olayı tanımlarken dilimize daha uygun olan “Arap Ayaklanmaları” tercih edilmelidir.