Bu kadar “kutsal olduğu söylenen, özellikle her yılın ikinci Mayısında “kutlanam” nasıl oluyor da aynı kadın, aynı anne bir anda o kutsal vasfına bakılmaksızın her türlü eziyete uğrayabiliyor?
Dilimize yerleşmiş olan kutlama sözcüğünün gerçek anlamda yerini bulduğundan, doğru kullanıldığından ne kadar eminsiniz?
“Kut” Eski Türkçe bir kelime ve İslamiyet öncesi Orta Asya Türkleri için belki de en yüce kavram. Tanrı yani Göktengri kaynaklı “kut” yaşam gücünü, bereketi, uğur ve mutluluğu ifade etmiş. Kelimenin başındaki “ku-” fiili “akmak, akıtmak, çıkmak, yayılmak” anlamına geliyor.
Sonundaki “-t” ise bu eylemi isimleştirmiş. Akışkan olduğu düşünülen “kut“un bereketle, bollukla ve bize can veren kanla bağdaştırılması da bu yüzdendir.
O halde kadınlarımız, annelerimiz “kutlu” ise nasıl oluyor da baş tacı yapmanız gereken, sizlere evlatlar kazandıran kutlularınıza kıyabiliyorsunuz?
Neden ettiğiniz küfürlerin başına “ana-avrat”ları koyuyorsunuz?
Oysa sizin ananız da avradınız da kutlunuz değil midir?
Sizi de dünyaya kazandıran, belki de toplumda kayıp bir vak’a olma nedeniniz de bir annedir.
Kutsiyet sadece sınırlarınız aşılmadığı sürece mi geçerlidir?
Nasıl oluyor da kendinizi en ufak bir hatayı cezalandırma ehliyetine sahip görüyorsunuz?
Cani bir kimliğe bürünmüş olan her kim ise hiçbir özür, hiçbir kutlama yaptıklarını affettir(e)mez!
Topluma bir birey kazandırmanın sorumluluğu ise özellikle anneden geçer ve bu sadece bizim değil, her toplumun önemli bir sorunudur.
Yanlış, birliktelik ve evliliklerden, erken yaşlarda dünyaya getirilen, gereken ve hak ettikleri sevgi ile yetiştirilmeyen çocuklardan nasıl bir beklenti içinde olabilirsiniz?
Bu çocukların topluma kazandırıl(a)mamasından kimi sorumlu tutar, kimi suçlarsınız?
Bütün bunlar bir kısırdöngünün çaresizliği değil midir?
Annelik kavramı her şeyden önce “başkası için yaşamak”tan geçer.
Bu sorumluluk duygusunun farkında olarak sevgiyi göstererek, saygıyı yaşayarak topluma yararlı bir birey yetiştiren her anne kutsaldır.
Hiçbir çocuk horlanarak, kırılarak, azarlanarak, terslenerek yetiştirilmemelidir.
Unutulmamalıdır ki “ne ekerseniz, onu biçersiniz” işte tam da bu nedenle o biçtikleriniz, sizin ektiklerinizdir.
Aşıladıklarınız, öğrettikleriniz, gösterdiklerinizdir.
Kısacası evlatlarınız, sizin karnelerinizdir.
En başta bizlere Cumhuriyetimizi armağan eden Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanımefendiyi saygı ile anıyorum.
Aramızdan ayrılmış olan annelerimizi o çaresiz özlem duygusu ile yâd ediyorum.
Hiçbir annenin evlatları ile sınanmayacağı, evlatlarından yana üzüntülerin yaşanmayacağı, annelerin sevgi ve saygı ile kucaklanacağı güzel günler temennisi ile bütün annelerin gününü kutluyorum.
Aşkım TAN
12.05.19-Ankara