Tarihsel açıdan bakıldığında Antakya çok kez yıkılmış. Çok sayıda insanı bu felaketler sonucunda kaybetmiş. Antakya, Şanlıurfa, Adıyaman, Mardin diye devam edegelen ipek yolu ticaret güzergahı bu bölgenin çok eski medeniyetlere beşiklik yaptığını gösteriyor. Dünyanın en eski medeniyetleri Antakya, Göbeklitepe-Urfa, Mardin, Şırnak, Cizre dolaylarına kadar uzanıyor. Şırnak Cudi Dağı’nda Nuh’un Gemisinin oturduğu bilgileri çeşitli belgelerde yer alıyor.
Tarihsel perspektiflerin bize gösterdiği bilgiler ışığında hiçbir depremin, doğal afetin 6 Şubat depremi kadar büyük çaplı olmadığını gösteriyor. Aynı günde üç tane 7 üzeri depremin yaşanmasının dünyada eşi benzerinin olmadığını uluslararası kaynaklar deklare etmektedir. Yer kabuğuna çok yakın olması hasebiyle bölge bölge 9 ile 11 arasında şiddete sahip olduğunu birçok bilimsel kaynak deklare etti.
Aynı zamanda bu depremin çok büyük yıkımları getirmesinin diğer bir sebebi şehirleşmenin olmayışı, imar barışı, plansız yapılaşma, üst üste bindirilmiş binalar, bloklar, zemin etüdü yapılmadan kondurulan inşaatlar, ticari beklentilerle yapılmış yanlış yapılaşmalardır. Antakya’yı, Nurdağı’nı, Kırıkhan’ı ve daha niceleri kafasına göre yerleştirilen ucubelerle bindirilmiş betonların arasında esnafların alış satış işlemlerini şehircilik olarak yansıtan ve buralarda belediyecilik yapmaya çalışan kurmaca işlerin kağıttan kuleler olduğunu gördük. Yıkılmayacak binaların üzerine yıkılan binalar nedeniyle yıkıldığını ve yüzlerce insanın başkasının günahı neticesinde ölüşünü acıyla izledik.
Bu yıkımlarda sadece evler yıkılmadı aynı zamanda iş yerleri de yıkıldı. İş yerlerinin yıkılmasıyla birlikte barınma probleminin yanında geçinme problemi de ortaya çıkmış oldu. Bu bağlamda bu bölgede felaketi yaşayıp hayatta kalmaya çalışan insanların sürdürülebilir bir mücadele yürütemeyeceği çok açıktır.
Bu bölgelerde son yıllarda ekonomik olarak iyice daralan, zor günler yaşayan özel sektör öğretmenleri, ücretli, kurs, etüt öğretmenleri hem evlerini hem de iş yerlerini kaybettiler. KPSS çalışan adaylar hangi motivasyonla ders çalışabilecek? Bu fırsat eşitsizliği… Çoğu özel sektör öğretmeni asgari ücret seviyesinde çalıştırılırken hatta kimileri tecrübesiz addedilerek asgari ücretin altında çalıştırılıyordu. Çoğunu yakinen bildiğim ve kendim de dahil satın alma gücümüz yıllar içerisinde daraldı, geriledi. Ev kiralarının yükselişiyle kiralarımızı ödemekte zorluk çekerken faturaların fahiş oranda gelmesiyle iyice bunaldık. Cebimiz bu derece sıkışıkken gelen bu deprem bizim sıfırı tüketmemizle sonuçlandı. Kendi adıma anne ve babamı kaybettiğim bu süreçte ekonomik streslerden kaynaklı acımızı bile yaşayamadık.
Bir yanda enkazlar altından fışkıran acılarımızın yanında geleceğimizin teminat altında olmayışı, çocuklarımızın geçimlerini sağlayabilecek miyiz? endişeleri içimizi kemiriyordu.
Bu bağlamda;
Büyük devletler asrın felaketi kendi ülkesinde yaşansaydı behemehal vergisini aldığı kendi vatandaşının umutsuzluğa kapılmasına asla müsaade etmezdi.
Türkiye Cumhuriyeti de nitekim G20 ülkesidir ve büyük bir ülkedir.
Bizim devletimiz bir Afrika ya da Ortadoğu ülkesi değildir.
Doğal olarak devletimizden beklentimiz bizim gibi umutsuzluğu yaşamakta olan ataması yapılmayan, öğretmenlik formasyonu olan tüm depremzede öğretmenlerinin yıkımın yoğun yaşandığı Hatay, Adıyaman, Kahramanmaraş, Malatya ve bunların yanında Nurdağı, İslahiye gibi yıkımın buldozer gibi geçtiği bölgelerde ivedilikle devlet kadrosu verilmesi ve bu öğretmenlere barınma desteği verilmesidir.
Umutları yeşertecek olan öğretmenlerin umutsuzluk girdabında boğulup gitmelerine devletimiz izin vermemelidir.
Deprem bölgelerinde enkazların ve yıkımın doğurduğu tahribatın çocuklarımızın gönüllerinin enkazlara dönmemesi için bölgedeki özel sektör öğretmenlerin devlet kadrolarına alınması gerekir.
17 Ağustos 1999 Gölcük depremi, 6 Şubat 2023 Pazarcık depremine kıyasla devede kulak kalıyor ve o dönem bölgedeki ataması yapılmayan öğretmenler nasıl istihdam edildiyse burada da aynı şekilde atamalar yapılmalıdır.
Kısa vadede bunlar yapılmalıdır.
Orta vadede eğitim fakültelerinde şişmiş durumdaki öğretmen sayısı eritilinceye kadar kontenjan alımı durdurulmalıdır.
Taban maaş uygulaması da bu bağlamda ivedilikle atılması gereken adımlardan biridir.
Bu bağlamda depremzede arkadaşım Burcu Düzgün’ün mektubunu aldım ve okudukça dehşete kapıldım ve dizlerimin bağı çözüldü. Umarsızlık teknesine bindirilip hayatın ölümle arasındaki çizginin sırtına yaslandım. Anlamı kalmamıştı sanki aldığımız nefeslerin.
Buna benzer binlerce acının tarifinin yapılamadığı, acılarımızın plastikleştiği, dünyanın kullanılmış peçete gibi savrulduğunu, yaşamlarımızın darmaduman oluşu ile vergisini verdiğimiz devletimizin bize yaşam penceresi bağlamında yapması gerekli olduğu şeylerin var olduğunu düşünüyoruz.
BURCU HOCAMIZIN MEKTUBU
Ben Burcu Düzgün. 6 Şubat depremine maruz kalan bir afetzedeyim. Bu depremde eşimi, annemi ve 3,5 yaşındaki oğlumu kaybettim. Özel sektörde çalışan bir Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeniyim, işimi de kaybettim. Bu depremden en çok etkilenen, en çok yara alan afetzedeyim sanırım. Ben de saatlerce enkaz altında kaldım ve eşimin amcası ile kuzenleri tarafından çok zor bir şekilde enkazdan çıkartıldım.
Binanın yıkılmasından sonra bunun bir rüya olduğunu sanıp kendimi tokatladım. Oğlumun ağlamasıyla kendime geldim. Eşime seslendim, cevap gelmedi. Halbuki yanı başımdaydı o da. Oğlum da kucağımda... Oğlumun üzerinde bir şey olup olmadığını kontrol ettim, iyiydi. O esnada eşimin ayağına dokundum, sarstım, çekiştirdim, hiçbir tepki vermedi...
Oğlum saatlerce kucağımdaydı, ona bir şey olmasın diye üstüne kapandım ve nitekim başta hiçbir şey olmadı. Her şey benim üzerimdeydi. Betonlar, gardırop, gardırop aynasının kırıkları... Sağ omzumda kolon... Saatlerce saklambaç oynuyoruz diyerek sakinleştirdim onu. Bizi bulacaklar, sobe yapacağız dedim. Onda bir çizik dahi yokken çıkarılmadan sadece 5 dakika önce nefes alamaz oldu ve cennete uçtu.
Sonrasında beni çıkardılar. Bedenim kısmen sağlamdı fakat o enkazın altında eşim ve oğlum ile ben de ruhumu teslim ettim.
Ailemle asla iletişim kuramadım. Telefonlar enkazda, bulduğumuz telefonlarda şebeke yok. İyi olmaları için dua etmekten başka elimden gelen hiçbir şey yoktu. Benim tedavim için de başka ilçeye gönderilmem sebebiyle de iletişim kurmam bir gün daha gecikti.
Anneydim, oğlum gitti. Anneme sarılmak için anneme koştum, annemin de vefat ettiğini öğrendim. Annemin naaşını bulmak için de sayısız ceset torbası açmak zorunda kalmış olmakla travmalarıma bir yenisi daha eklendi. Olsun dedim, annem ben orada olsam gerekirse binlercesini bile açar yine beni bulurdu dedim.
Evim, işim, annem, hayat arkadaşım, hayata inanışım ve en zoru kalbimin en güzel parçası oğlum bu afet ile ellerimden kayıp gitti.
Bizi bir çiçeğin yerinden koparılışı gibi koparıp aldılar. Savrulup gittiğimiz yerde ya tekrar çiçek açacağız ya da kuruyup gideceğiz.
ATAMASI YAPILMAYAN DEPREMZEDE ÖĞRETMENLER PLATFORMU BASIN SÖZCÜSÜ
BESTAMİ BOZKURT-ANTAKYA