Erbaş'ın karar sonrası sarf ettiği 'Ayasofya’nın ibate açılması yetmez. Bir medresenin de açılması zorunludur' ifadelerinin eleştirildiği açıklamada "Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün kurduğu, fakat, Atatürk’ün adına bile tahammül edemediği bilinen Diyanet İşleri Başkanı’nın, “Ayasofya’nın ibate açılması yetmez. Bir medresenin de açılması zorunludur…” sözleri her şeyi açıklamaktadır. Kendisini Suudi Arabistan’da, Yemen’de, Afganistan’da, Pakistan’da, Malezya’da ya da İran’da yaşıyor sanmaktadır. Bu beyan, Tevhid-i Tedrisat ve Anayasal ilkelere aykırıdır. Hukuk Müşavirliğimiz, Diyanet İşleri Başkanı hakkında, bu nedenlerle, suç duyurusunda bulunmuştur… Lozan’da masada çarpıştığımız emperyal devletler, Tekli Hukuk Sistemine karşı çıkarak, Osmanlı’nın Çoklu Hukuk Sistemi’ni talep etmişlerdir. Aynı Çoklu Hukuk Sistemini, Çoklu Baroyu kimlerin neden istediği sorgulanmalıdır" denildi.
ADD tarafından yapılan açıklamanın tamamı şu şekilde:
"Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda belirtilen, “değiştirilmesi talep dahi edilemeyen” ilkeler; milli birlik ve bütünlüğümüzün güvencesidir. Türkiye Cumhuriyeti; üniter, sosyal, hukukun üstünlüğüne dayalı, laik ve demokratik bir ulus devletidir. Kurucusu, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’tür. Büyük Atatürk’ün bedenen aramızdan ayrılışından sonra; siyaset eliyle, Cumhuriyetin temel nitelikleri, birer birer yok edilmektedir. Açıkça söylüyoruz ki bu bir emperyal oyundur. Unutulmamalıdır ki Türkiye Cumhuriyeti, emperyalizmin tarihteki ilk yenilgisinin sonucudur.
Yok edilmek istenen, ilkelerin başında, laiklik gelmektedir. Çünkü, laiklik; çağdaşlaşmanın temelidir. Akılcı ve bilimsel düşüncenin; demokrasinin olmazsa olmazıdır. Bir inancın bir diğerine tahakküm kuramadığı, eşitlikçi ve özgürlükçü toplum, ancak ve ancak laiklik ile mümkündür… Çok partili siyasi yaşamla başlayan laiklik karşıtlığı; Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı, geleceğimizi ve ulusal bütünlüğümüzü tehdit etmektedir. Laikliğin örselenmesiyle; devlet sistemini ele geçiren, din istismarcısı ve emperyal işbirlikçisi, cemaatlerin ve tarikatların nelere mal olduğunun en iyi kanıtı; 15 Temmuz FETÖ darbe girişimidir. Laiklik yoksa, demokrasi de, hukukun üstünlüğü de, eşitlik ve özgürlük de yoktur. Laiklik yoksa; kadın yoktur, insan yoktur, birey ve yurttaş yoktur. Laiklik yoksa; çağdaş ve evrensel değerler yoktur… “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” sözü esasen laikliğin tanımıdır.
Bugün, siyasal dinci bir sistem inşa edilmiştir. Milletimizin samimi ve temiz inançları sömürülerek siyaset yapılmaktadır. Kutsallarımız, dini inançlarımız hiçbir siyasi partinin tekelinde değildir. Din adına siyasetçilerin konuşması kabul edilemez…
Ayasofya’nın ibadete açılması, asıl mesele değildir. Asıl mesele; Atatürk’ün kurduğu ulus devlet modelinin tasfiye edilmesidir… Asıl mesele, hukukun siyasete alet edilmesidir. Asıl mesele, ekonomik krizdir. Asıl mesele, işsizliktir. Asıl mesele, Ayasofya üzerinden, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı yapılmasıdır. Bu durum; rahatsız edicidir, kaygı vericidir, düşündürücüdür…
Atatürk’ün Ayasofya’yı müze yapması, Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin dünyaya verdiği bir barış mesajıdır. İkinci Dünya Savaşı rüzgarları bu dönemde esmeye başlamıştır. Avrupa’da faşist ve baskıcı yöneticiler, bu dönemde iktidarları ele geçirmiştir. İnsan hakları ve hukuk, 1930’lar Avrupa’sında ayaklar altındadır. Büyük Atatürk’ün 24 Kasım 1934’de Ayasofya’nın müze yapılmasına yönelik kararı ve imzası, böyle bir dönemde insanlığa ders niteliğindedir. Atatürkçü Düşünce Derneği, Atatürk’ün ve başkanlık yaptığı Bakanlar Kurulu’nun, bu kararının arkasındadır. Atatürkçü Düşünce Derneği, bu kararla “tarihe ihanet edildiği” söylemini de şiddetle red ve söyleyenlere iade etmektedir… Doğru olan Atatürk’ün kararıdır!
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün kurduğu, fakat, Atatürk’ün adına bile tahammül edemediği bilinen Diyanet İşleri Başkanı’nın, “Ayasofya’nın ibate açılması yetmez. Bir medresenin de açılması zorunludur…” sözleri her şeyi açıklamaktadır. Kendisini Suudi Arabistan’da, Yemen’de, Afganistan’da, Pakistan’da, Malezya’da ya da İran’da yaşıyor sanmaktadır. Bu beyan, Tevhid-i Tedrisat ve Anayasal ilkelere aykırıdır. Hukuk Müşavirliğimiz, Diyanet İşleri Başkanı hakkında, bu nedenlerle, suç duyurusunda bulunmuştur… Lozan’da masada çarpıştığımız emperyal devletler, Tekli Hukuk Sistemine karşı çıkarak, Osmanlı’nın Çoklu Hukuk Sistemi’ni talep etmişlerdir. Aynı Çoklu Hukuk Sistemini, Çoklu Baroyu kimlerin neden istediği sorgulanmalıdır…
Eğitim ve Öğretim Birliği (Tevhid-i Tedrisat) ile Tekli Hukuk Sistemi; Atatürk Cumhuriyeti’nin taşıyıcı kolonlarıdır. Çoklu Baro Yasası ile Osmanlı Devleti’ndeki Çoklu Hukuk Sistemine geçişin amaçlandığı aşikârdır. Atatürkçü Düşünce Derneği, bu konuda da üzerine düşeni yapmıştır ve yapacaktır...
24 Temmuz 2020, Lozan Barış Antlaşması’nın 97. yıl dönümüdür. Lozan, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk Milleti’nin sigortasıdır. Böylesine anlamlı bir günde Ayasofya’nın ibadete açılması, “86 yıllık esarete son verildi.”, “Taş adam eriyor, tükeniyor…” çığlıkları atanların, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarının, güç ve gövde gösterisine dönüştürülmemelidir. Bu tür eylem ve söylemlerle toplumsal barış ve huzur bozulmamalıdır. Yöneticilere sorumluluklarını tekrar tekrar hatırlatmak, demokratik bir hak ve yurttaşlık ödevimizdir…
Uyarılarımız, sadece, siyasi iktidara yönelik değildir... Muhalefeti de uyarıyoruz: Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarına karşı kayıtsız ve tepkisiz kalmanız, yeterince mücadele etmemeniz, hayal kırıklığı yaratmaktadır… Muhalefet; iktidarın kendi kendisini bitirmesini dileyerek ve bekleyerek, alternatif olamaz… Atatürk’e ve Cumhuriyete çok daha yüksek sesle sahip çıkınız... Parlamenter ve demokratik sisteme dönüş için acilen bir manifesto ve takvim yayımlayınız... Mecliste, Cumhuriyeti dönüştürme yasalarına, karşı çıkmakla birlikte; orada kalarak, sürece katkı sunmuş oluyorsunuz... Tekrarlıyoruz, sine-i milleti ciddiyetle düşününüz... Sesimize ses veriniz. Bu ses, hiç ayrımsız, Yüce Türk Milleti’nin gür sesidir…
Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkez Yönetim Kurulu, 12 Temmuz 2020 Pazar günü, yapmış olduğu acil değerlendirme toplantısında; yukarıda ifade edilen hususların örgütümüzle ve Milletimizle paylaşılmasına karar vermiştir.
Genel Merkez Yönetim Kurulumuz, 24 Temmuz 2020 Cuma günü, saat 12:00’da aynı kaygı ve düşünceleri paylaşan Sendika ve Demokratik Kitle Örgütleri başkanları ve yöneticileriyle birlikte, Anıtkabir programı gerçekleştirecektir. Büyük ATATÜRK’ün ve Lozan Kahramanı İsmet İNÖNÜ’nün manevi huzurunda, mücadele kararlılığımız bir kez daha teyit edilecektir…
Aynı gün (24 Temmuz 2020 Cuma günü), Lozan Antlaşması’nın 97. yıl dönümünde, saat 12:00’de bütün şubelerimiz, üyelerimizle ve yurttaşlarımızla; bulundukları yerlerdeki, Sendika ve Demokratik Kitle Örgütleri ile birlikte Atatürk ve Cumhuriyet için, Atatürk Anıtları önünde buluşacaklardır. Çelenk sunumu, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’mızın söylenmesinin ardından, Genel Merkezce gönderilecek kamuoyu açıklaması okunacaktır. Atatürkçülere yakışır bir şekilde, sosyal mesafe ve yeni normal kurallarına uyarak demokratik ve yasal hakkımızı hep birlikte kullanacağız.
Atatürk’ün Türk Milleti için tayin ettiği rotadan sapmak, yok oluş sürecine göz yummaktır. 15 Temmuz’un, FETÖ’nün, PKK’nın, bölücü ve gerici tüm yapıların hedefi Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milletidir…
Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti… Yaşasın Türk Milleti… Sonsuza Kadar… "