Doğrusunu isterseniz böyle bir makale yazmama sebep olan, Prof. Dr Anıl Çeçen’in ‘Türkiye’de Türkçülük’ adını taşıyan yeni kitabı.
Tabii birkaç gün önce kutlanan ‘Türkçülük Günü’ arefesine denk gelmesi de ayrıca önemli. Zira Türkiye’de ‘Türkçülük Günü’ kutlanmasının anlamı noktasında yazmayı hep istemiştim.
Malum bizim gibi ülkelerde maalesef bazı kavramlar ve uygulamalar, çok önce kurucu irade tarafından bize hediye edildiğinden midir nedir bilmiyorum ama bizim bir türlü bir arada yaşatamadığımız kavramlar halini almış. Hatta bir arada yaşatamamışız. Bunların başında da Cumhuriyet ve demokrasi, Atatürkçülük ve Türkçülük-milliyetçilik- gibi kavramlar geliyor.
Mesela Cumhuriyet ve Demokrasi meselesinde ; biri diğerine göre ağır bastığında – Yani, Cumhuriyetçilik ağır bastığında darbe, demokrasi ağır bastığında dağılma tehlikesiyle- karşı karşıya geliyoruz.
Elbette bunun çok önemli nedenleri var ve ayrı bir yazı konusu. Belki de yazı dizileri yazıp cumhuriyet ile demokrasiyi bir dengede buluşturup nasıl birlikte yaşanabileceğine ve uygulanabileceğine çalışmamız gerekir. Tıpkı Türkiye’deki Türkçülük konusu gibi.
Ancak şimdi bu konuda artık rehber bir kitabımız var:
Prof. Dr. Anıl Çeçen’nin geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan ‘Türkiye’de Türkçülük’ kitabını imzalı olarak Sayın Çeçen’den alan şanslı kişilerdenim.
Prof. Dr. Anıl Çeçen’i bulup ta sormamak olmazdı, ben de hemen sordum ve çok önemli bir makale ortaya çıktı:
-Türkiye’de Arartürkçülük ve Türkçülük-milliyetçilik- ne zaman birleşecek? Böyle de bir zorunluluk yok mu? Niçin böyle bir kitap yazma zorunluluğu doğdu?
Doğrusu Anıl Çeçen bu konuda çok önemli açıklamalarda bulundu. Hiç dokunmadan aynen yayınlıyorum:
-Türkiye’de Milliyetçilik ile Türkçülük bir arada bütünleşmemiştir. Bu nedenle Türkçüler ile Atatürkçüler ayrı çizgilerde, ayrı çatılar altında birbirlerinden kopuk bir yaşam sürecinden gelmektedir.
Dünyanın her ülkesinde Milliyetçilik denince akla tek bir konu gelir: ya bir milli devlet vardır, milliyetçilik onun için yapılır. Ya da merkezi bir parti vardır, parti siyaseti olarak yapılır. Ya da bir millet tarih sahnesinden çıkmıştır, onun çıkarları için gündeme gelebilir.
Türkiye, tarihsel süreç içerisinde ortaya çıkan bir ulus devlet olarak Avrupa’nın yanı başında kurulmuş, hem Avrupa tipi ulus devlet hem de Asya tipi halkçı cumhuriyet rejimi uygulamaları bir araya gelmiştir.
Türkiye Asya ve Avrupa arasında kalmış bir ülke olarak , önce Cumhuriyet rejimini ilan edip, sonra ulus devletini kurmuştur. Bugün gelinen noktada; bir tarafta Cumhuriyetin kurucusu Atatürk’ün partisi cumhuriyetçilik ve halkçılığı gündeme getirmektedir. Diğer taraftan milli devletin temeli olan milliyetçi partiler de ulus devletten yana milliyetçilik yapmaktadırlar.
Atatürk’ün partisi, Türkiye koşullarına uygun bir senteze yöneldiği noktada, ulus devletçilikle, cumhuriyetçi halkçılığı bağdaştıran bir yaklaşımla devletin kuruluşu tamamlanmış ve bu çerçevede devleti kuran Cumhuriyetçi ve Halkçı parti, ulusalcılığın da temsilcisi olmuştur.
Bir taraftan ulus devleti savunan milliyetçi akımlar Türk siyasetinde etkileri olurken, cumhuriyetçi partinin de ulusalcı halkçılığa sahip çıkması, Türkiye’de iki başlı bir durumu ortaya çıkarmıştır.
Bir tarafta milliyetçiler Türkçülük yaparken, diğer tarafta Cumhuriyetçiler ve halkçılar, Atatürkçülük çatısı altında birleşmeye çalışmamışlardır. Atatürk döneminden bu yana geçen zamanda bu yüzden, Türkiye’de devleti ve ülkeyi bütünlükle, birlikte savunan bütüncül bir milliyetçilik gelişememiştir.
Sol kanattan gelen ulusalcılar Atatürkçülükte ısrar ederken, sağ kanattan gelenler e Türkçülük üzerinden örgütlenmeye başlamışlardır.
Bir taraftan sağ’dan gelen milliyetçi Türkçülük ile soldan gelen halkçı ve milliyetçi Atatürkçülük , ayrı ayrı çizgi ve partilerde etkinlik sağlayıp bugüne gelmiştir. Bu yüzden Türkiye’de güçlü bir milliyetçilik yapısı gerçekleşememiştir.
Devletin içindeki bazı kesimler milliyetçilik üzerinden Türkçülüğü öne çıkarmışlar, diğer tarafta da halkçı ve ulusalcıların savunduğu Atatürkçülük etkinliğini devam ettirmiştir.
Bugün geldiğimiz noktada, bir Türk devleti olarak yoluna devam ederken bazen milliyetçilik bazen halkçılık ve cumhuriyetçilik çizgisi ile çeşitli sorunlarla karşılaşılmıştır. Bu bölünmüşlük devam ederken Türk devletinin güçlü ve bütüncüllüğünde sorun yaşanmıştır.
Bu bölünmüşlük devam ederken Türkçülük ve Atatürkçülüğün bir araya gelmesi ve merkezde buluşması zorunlu görülmektedir. Çünkü sağ kanatta Türkçülük, solda Atatürkçülük ile istenen güçlenme olamamıştır. Sonuç olarak , Türkiye’nin bu siyasi sorunu aşabilmesi için ülkemizdeki Türkçülük ve Atatürkçülük bir araya gelerek yeni bir siyasi hareketi Kemalist Türkçülük çizgisinde oluşturmaları gerekmektedir.
Evet , Anıl Çeçen’in bir çırpıda kitap ve neden böyle bir kitabı yazdığına dair söyledikleri böyle. Ama aslında kitabın tamamında bir çok sorunun nedeni ve cevabı var. Hatta 2023 seçimlerinde, merkezde nasıl güçlü olunabileceğinin de ipuçları var dersek yerinde olur. Zira merkezin güçlenmesi için , Türkiye’yi dağılmadan kurtarıp birleştirmenin yolu da ; sağın milliyetçileri ile solun Atatürkçülerini aynı çatı altında birleştirmekten geçiyor. Ve yeniden Atatürk Cumhuriyeti’nden!