ATATÜRK’ÜN  DEVLET MODELİ

Prof. Dr. Anıl Çeçen

Türkiye Cumhuriyeti son günlerde  son derece ilginç tartışmalara sahne olmaktadır . Atatürk’ün devlet modeli her yönden saldırıya uğratılırken , sanki böyle bir durum yokmuş gibi bir durum yaratılarak , Türk devletinin tasfiyesi sürecine devam edilmek istenmektedir . Dünyanın ve merkezi bölgenin son yıllarda içine sürüklendiği gelişmeler sonucunda ,yeni devlet modellerinin aranması ve bu doğrultuda varolan  eski siyasal yapıların zorlanması çerçevesinde , Türkiye Cumhuriyeti çok ciddi bir sınavdan geçmektedir . Küreselleşme adına empoze edilen girişimler , Avrupa Birliğinin bitmek tükenmek bilmeyen talepleri , küçücük İsrail’in Amerika Birleşik devletlerini arkasına alarak , Türkiye’yi bir yerlere sürükleme çabaları ,  ABD’nin dünyanın en büyük gücü olarak ayakta kalabilmek  için geliştirdiği yeni politikaların hepsi gelip dünyanın merkezindeki Türkiye üzerinde odaklanmakta ve Büyük Atatürk’ten Türk ulusuna yadigar kalmış olan  devlet modelini zorlamaktadır . Küresel sermayenin  bütün dünyayı babalarının çitftliğine dönüştürmek amaçlı  yeni sömürge planları da bu duruma ek olarak  katlanılmaz külfetleri  bütün dünya halklarına ve devletlerine dayatmaktadır.

Tam bu aşamada , Amerikan emperyalizminin Avrasya hegemonya merkezi olarak  Ankara’da kurulmuş olan bir özel Amerikan üniversitesinde ,dünyanın hiç bir ülkesinde görülmemiş bir sivil anayasa  sempozyumu düzenlenmiş ve buraya gelen  Anayasa Mahkemesi başkanı ,  bazı neoliberal mandacı ve cemaatçı  kadrolarla beraber varolan Türkiye Cumhuriyeti anayasasına karşı çıkmıştır . Bu karşı çıkış normalin ötesine giderek ,sivil anayasa görünümünde bir federasyon devleti arayışlarını tırmandırırken ,yüksek mahkeme başkanı  Türk Anayasasının değişmez maddelerinin değişmesini açıkca talep etmiştir . Ertesi gün basına geniş olarak yansıyan bu  istek beraberinde yeni anayasa tartışmalarını gündeme getirmiştir . Eskiden beri  federasyoncuların üniter devlete karşı çıkan girişimleriyle , cemaatçıların laik devlete  karşı çıkan  tutumları devam edip giderken , Türk devletinin aynı zamanda milli ve merkezi siyasal yapılanmasını güvence altına alan ,değişmez maddelerin değiştirilmek istenmesi kamuoyunda haklı olarak ciddi bir kuşku ve tepki yaratmıştır . Neredeyse bir yüzyıla yakın bir süredir , ulusal ,üniter ,merkezi ve laik bir devletin çatısı altında yaşamakta olan Türk ulusunun ,emperyalizmin istekleri ya da planları doğrultusunda eskisinden çok farklı bir yöne çekilmek  istenmesi  artık en üst noktada  anayasal düzeni hedef alması , ülkemiz açısından  ciddi tehditler oluşturmaktadır . Bütün hukukçular gibi ,yüksek mahkeme üyeleri ve başkanlarının da bu durumu yerinde bilmeleri gerekmekte ve anayasa ile ilgili konuşurlarken , Türkiye Cumhuriyeti devlet sistemini bilerek harekmet etmeleri gerekmektedir . Bu durumu dikkate almayan sorumsuz demeçler ya da ayaküstü konuşmalar  eskiden buyana Atatürk’ün devlet modeline karşı  mücadele eden işbirlikçi çevrelerin ekmeğine yağ sürmektedir.

Türkiye cumhuriyeti  Anayasasının ilk üç maddesi değiştirilemez .Dördüncü  maddeye göre ,  bu değişmez maddelerin değiştirilmesi  teklif dahi edilemez . Bu maddelerin değiştirilmesini teklif etmek , varolan anayasal düzene göre suçtur . Böylesine bir  anayasal suçun  kovuşturulması ve  değiştirme isteyenlerin  anayasal suç çerçevesinde  anayasal yargıya çıkarılmaları gerekmektedir . Ne var ki kadı konumundaki kişilerin böylesine bir  konuma sürüklenmeleri noktasında , kimin kimi yargılayacağı konusu çok ciddi bird anayasal sorun olarak ortaya çıktmaktadır . Ne var ki , varolan anayasayı sözü ve ruhu ile uygulamak konumunda bulunan bir yüksek yargıcın ,değiştirilmesi teklif dahi edilemiyecek maddeler ile ilgili değişiklik önermesi , Türkiye’de varolan  siyasal bunalımın  en üst düzeydeki bir göstergesi olarak ortaya çıkmaktadır . Mızrağın çuvala sığmadığı bir aşamada , kralın çıplak olduğunu bir yüksek yargıç dile getirmektedir . Böylesine bir aşamaya gelinmesi dikkate alınarak  ilgili ve yetkili kesimlerin ve makamların  sorunun aşılabilmesi doğrultusunda üzerlerine  düşeni yapmaları gerekmektedir . Cemaatçı kimliği ile tanınan bir yüksek yargıç  karşı oylarını  kaleme alırken , marksist bir düşünürün sözleri arkasına saklanmak gereğini duyuyorsa  ,artık bazı konuları daha açık olarak tartışmanın zamanı gelmiştir . Aslında hiç kimsenin uyumadığı ve herkesin herkesi izlediği bir aşamada , sözlerin ve yazıların anlyamı daha da ağırlaşmakta ve maksadı aşan durumlar  ortaya çıkmaktadır . İyiniyetli gibi dile getirilen sorunların arkasında başka plan ve programların olduğunun anlaşılması ,her kesimi olduğu kadar hukukçuları da rahatsız etmekte ve  tartışmaların başka yönlere kaymasına neden olmaktadır .

Son  yıllarda  birbiri ardı sıra yaşanan olaylar  artık genel bir durum muhasebesi yapabilmek için yeterli  bilgi kaynağı yaratmıştır . Aslında hiçkimsenin uyumadığı ve herkesin herkesi izlediği bir dönemden geçilirken , herkes gizli ardniyetlerini  başka söylemlerle gündeme getirmeğe çalışmakta ve Atatürk’ten Türk ulusuna bir yadigar olarak kalmış olan Türkiye cumhuriyetinin devlet yapısını zorlayıcı ya da değiştirici  yeni adımları değişim görünümü altında kamuoyuna zorlamaktadır . Atatürk’ün devlet modelini bir türlü kabül etmek istemeyen empereryalistler yerli işbirlikçileri aracılığı ile çeşitli metot ve yöntemlerle  kendi kafalarının içinde gizledikleri planlarının gerçekleşebilmesi hedefi doğrultusundaki  ciddi dayatmaları  demokrasi,insan hakları ,küreselleşme ,değişim , Avrupa Birliği gibi karşı  çıkılamıyacak  kavramların arkasına saklanarak  sürdürmektedirler . Küreselleşme  döneminin  ilk yıllarında ilgi ile izlenen bu tutum aradan yirmi yıl geçtikten sonra artık kabak tadı vermiştir . Küresel emperyalizm giderek evrensel faşizme dönüşürken hala ulus devletleri zayıflatma  kampanyalarının demokrasi görünümüyle sürdürülmek istenmesi çok ciddi boyutlarda tepki ile karşılaşmaktadır .Avrupa Birliğini oluşturan ülkelerin yollarının ayrıldığı bir aşamada sanki böyle birlik varmış gibi hareket etmek ve Türkiyle’de gelecekte bu birlik içinde yer alacakmış gibi   davranmak açıkca Türk ulusunu enayi yerine koymak ya da  açıkca alay etmektir . Avrupa Birliğini bir  manivela gibi kullanmak isteyen emperyalizm ve siyonizm Türkiye’ yi  kendi istedikleri planlara doğru sürüklerken , bu kıtasal birliğin bitme noktasına gelmesi yeni bir durumdur ve artık eskisi gibi  Avrupa üzerinden sürdürülen aldatmacalarla Türk devleti  Orta Doğu’da İsrail ve Amerikan oyunlarına alet edilemiyecektir . İnsan hakları gibi kutsal bir kavramın  Yugoslavya’da emperyalist amaçlı kullanılması da  ,artık bu kavramın   siyasal maniplasyonlarda kullanılmasını  zorlaştırmıştır . Türk ulusuna karşı yıllardır sürdürülen oyunlar ve sahktekarlıkların arkasında yatan gerçek niyetler ortaya çıkmış ve  Atatürk’ün devlet modelini ortadan kaldırmak isteyen büyük bir oyunla ile Türkiye’nin karşı karşıya olduğu anlaşılmıştır . Değişim görünümlü  her türlü emperyal plan devredışı kalırken , bu kez de  sivil anayasa görünümlü bir başka oyun sahnelenmek istenmekte ve yeni bir anayasa dayatmasıyla gene Atatürk’ün  merkezi,ulusal,üniter ve laik devlet modeli  kaldırılmak istenmektedir . Siyasal girişimlerle gerçekleştirilemeyen tasfiye operasyonu  sivil görünümlü  hukuk adımları ile  tamamlanmaya çalışılmaktadır . Son sivil anayasa girişimi ve bu doğrultkuda anayasanın değişmez maddelerinin değiştirilmek istenmesi , böylesine yeni bir  oyun ile Türk ulusunun karşı karşıya olduğunu açıkca göstermektedir .

Anayasaya göre , Türk devletinin ulusal kurtuluş günlerinden gelen bir siyasal yapılanması vardır . Bu Atatürk’ün devlet modelidir . Bu modelin arkasında kurucu irade olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun kurucu başkanı olarak Mustafa Kemal Atatkürk’ün  iradesi bulunmaktadır . Dünyanın merkezindeki çok  uluslu imparatorluk olarak Osmanlı Devleti çökünce ,geride kalan topraklarda bir milli devletin kurulmasına giden yol  son Osmanlı meclisinde alınan ulusal ant kararı ile  başlatılmıştır . Misakı milli özgün adı ile alınan karar doğrultsunda türk ve müslümanların çoğunlukta bulunduğu  merkezi bölgeler bir milli devletin çatısı altında yeniden biraraya getirilmek üzere bir  ulusal kurtuluş savaşı verilecektir . Bu doğrultuda başlatılan milli mücadele , Erzurum ve Sivas Kongrelerinde alınan kararlar doğrultusunda yürütülmüş ,Ankara’da   Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldıktan sonra ,meclis hükümeti sistemi içinde yeni milli devletin kuruluşu tamamlanmıştır . Ulusal kurtuluş savaşı zafere ulaştırıldıktan sonra , Lozan Antlaşması ile bütün dünya yeni milli devleti  tam bağımsız bir  siyasal yapı olarak tanımıştır . Sivas Kongresi kararları doğrultusunda merkezi , ulusal ve üniter  bir devlet kurulmuştur . Daha sonraki aşamada  meclise sunulan Halkçılık Bildirisi ile de ilk anayasının temelleri atılmıştır . Halkçılık temeline dayanan bir ulus devletin kuruluşuna giden yol tarihsel süreç içerisinde aşama aşama gerçekleştirilmiştir . Atatürk halktan aldığı yetki ile  hareket ederek , Osmanlı devletinin bitme aşamasında kabüledilen ulusal anta  yaraşır bir biçimde yeni ulus devleti  merkezi ve üniter bir yapıda oluşturmuştur . Atatürk’ün kendi el yazısı ile kaleme aldığı Halkçılık Bildirisi incelenirse , her türlü bölücülüğe,eyalet ve federasyon  sistemlerine alternatif olarak   halk egemenliğine dayanan bir  temsili rejimin temellerinin atıldığı ve daha sonra da cumhuriyet ilan edilerek  bunun anayasal bir  sisteme dönüştürüldüğü görülmektedir . Atatürk’ün devlet modelinin arkasında , Misakı milli, Erzurum ve Sivas Kongreleri kararları ile Lozan Antlaşmasının maddelerinin bulunduğunu iyi bilmek gerekmektedir . Mustafa Kemal daha sonra kendi  hazırladığı Halkçılık Bildirisi ile ilk anayasanın  temel çerçevesini çizerek , ortaya ulusal egemenliğe dayanan bir merkezi   ve  üniter  bir devlet yapısı koymuştur .  Cumhuriyetin ilanı ile  halk egemenliği bir rejime dönüştürülmüş ,  yeni partilerin kurulmasıyla demokrasiye geçiş denemeleri  yapılmış ama  ikinci dünya savaşı koşullarının baskısıyla  demokrasiye geçiş savaş sonrası yıllara ertelenmiştir .

Atatürk’ün son döneminde Anayasaya giren altı ilke , Türk devlet yapısının temel taşları olmuş ve  Atatürk’ün devlet modeli bu altı ilke doğrultusunda geleceğe dönük olarak kurumlaştırılmıştır .Fransız devriminden gelen cumhuriyetçilik,milliyetçilik ve laiklik ilkeleriyle beraber , Rus devriminden gelen devletçilik, halkçılık ve devrimcilik   ilkelerinin türkiye gerçeklerinde yeni bir sentez oluşturabilmesi için Atatürk önemli çalışmalar yapmış ve en sonunda belirlenen altı ilke Türkiye Cumhuriyetinin Atatürk’ten gelen devlet modelinin temel taşları olarak anayasadaki yerlerini almışlardır . İki kutuplu dünya sisteminin tam arasında kalan merkezi coğrafyada bağımsız bir devlete yönelen Atatürk , batı ve doğu bloklarının temelinde yatan iki büyük devrimden gelen ilkeleri Türkiye gerçeğinde kaynaştırmak istemiş ve böylece eklektik bir sistem ile  kutuplardan hiç birisine dahil olmadan dünyanın ortasında bağımsız bir devletin temellerini atmıştır . Böylece batı blokunun sömürgesi ya da sosyalist sistemin bir eyaleti olmaktan Türkiye’yi kurtaran Atatürk kurmuş olduğu devlet yapısını geleceğe dönük olarak bağımsız bir yolda ilerlmeyebilmesi için kendine özgü ilkelerle  diğer ülkelerden farklı bir sisteme kavuşturmuştur . Atatürk’ün  bu kendine özgü devlet sistemine batılı ülkeler  Kemalist  Devlet olarak isim takmışlar ve günümüze kadar atatürk’ün devlet modeli Kemalist Devlet olarak devam edip gelmiştir . Tam bağımsızlığı kendi kaderi olarak tanımlayan Atatürk ,kurmuş olduğu devleti de geleceğe dönük olarak tambağımsız bir biçimde ayakta kalacak tarzda kurumlaştırmıştır . Bu nedenle , geçen yüzyılın sonlarına doğru sosyalist sistemyıkılmasına rağmen , Atatürk’ün Kemalist devlet modeli  ayakta kalarak zamanımıza kadar varlığını sürdürmüştür . Altı ok , hem Türk ulusuna hedef göstermiş hem de Atatürk’ün devlet modelinin temel taşları olarak günümüze kadar Kemalist devletin ayakta kalmasını sağlamıştır .

Türkiye Cumhuriyeti anayasası , sert ve katı bir anayasal sisteme sahiptir . Dünyanın ortasına emperyalist güçler saldırırken ,bu bölgedeki devletleri tehdit ettikleri için , Atatürk gelecekte de bu tür saldırılara karşı direnebilecek bir devlet yapısını  bağımsız ve güçlü bir biçimde  kendi modeli ile ortaya koymuştur . Bu nedenle , Türk anayasasının bazı maddeleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez . Özgürlükler ve otorite dengelenirken ,güçlü yürütme ile devletin  gücü artırılmış ve böylece her türlü saldırıya karşı devletin bağımsızlığı güvence altına alınmak istenmiştir .  Atatürk ,cumhuriyeti emanet ettiği Türk gençliğine onuncu yıl söylevinde  bir siyasal miras bırakırken, her türlü gaflet,delalet ve hıyanete karşı  gelecek kuşakları uyarmıştır . Bugün yaşanan olaylar dikkate alınırsa , ülkenin kuşatıldığı devlet ve kamu kurumlarının içeriden ele geçirildiği bir aşamada  Türk devletinin kurucusunun ne derece uzak görüşlü olduğu bir kez daha kanıtlanmaktadır . Anayasayı uygulamakla görevli yüksek yargıçların , değişmez maddelerin değiştirilmesini önerme noktasına gelmeleri ve bu yoldan Atatürk’ün devlet modelinin ortadan kaldırılmasına aracı olmaları  konusu da    gene Atatürk’ün ne derece haklı olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır . Emperyalist saldırı , ekonomik sömürgecilik ya da psikolojik savaş yolları ile Türk devletinin Atatürk’ten gelen modelini değiştiremiyenlerin , bu kez hukuk yolunu deneyerek , Anayasanın değişmez maddelerini hedef aldıkları görülmektedir . Bir devletin ana çatısını oluşturan anayasanın  bu tür girişimlerle değiştirilmek istenmesi , Atatürk’ün devlet modelinin ortadan kaldırılmasına giden yolu açacaktır .

Türkiye Cumhuriyeti anayasasının başlangıç hükümleri de  ilk üç madde ile beraber bir bütün oluşturdukları için değiştirilemiyecek maddeler arasında yer almaktadır . Atatürk’ün sözlerine ve eylemine  yapılan atıflar , başlangıç hükümlerini de Atatürk’ün devlet modelinin bir bölünmez parçası haline getirmiştir . Türk devletinin bir cumhuriyet olması , cumhuriyetin temel nitelikleri olarak toplumun huzuru,milli dayanışma ,adalet anlayışı ,insan haklarına saygı ,Atatürk milliyetçiliğine bağlılık , dimokratiklik,laiklik ve sosyal hukuk devleti ,Atatürk’ün devlet modelinin  temel taşlarıdır .  Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ilkesi doğrultusunda üniter devlet ile , başkentin Ankara olması  çerçevesinde merkezi devlet ilkeleri de gene Atatürk’ün devlet modelinin bölünmez parçalarıdır . Anayasal çerçevede korunmakta olan devrim yasaları da gene Atatürk’ün devlet modelinin olmazsa olmaz ilkeleridir .   Türk  anayasasının değiştirilemez maddeleri ve özü işte bu Atkatürk’ün   devlet modelinin  temel esaslarıdır . Türkiye Cumhuriyeti devleti bir esas devlet olarak ele alındığı zaman , bütün bu ilkelerin biraraya gelmesinden oluşan Atatürk’ün devlet modeli  ile beraber ortak bir yapıya sahip olduğu görülmektedir . Bu nedenle , Türk devletini başka devletlerle karşılaştırırken

Özünde varolan Atatürk’ün  kendine özgü modelini görmezden gelmek mümkün değildir . Atatürk düşmanları ve  emperyalizmin işbirlikçisi ulus düşmanları  Atatürk’e saldırırken , aynı zamanda onun devlet modeline de karşı çıkmaktalar ve  tarihsel sürecin bir ulusal kazanımı olan bu devlet modelini devredışı bırakarak , Türkleri  başka tür devlet modellerine zorlamaktadırlar . Anayasanın değişmez maddeleri içinde yer alan bu modelin dayandığı bütün ilkeler Türk anayasa hukukunun temel prensipleri olarak , anayasa hukukuna ve devlet yaşamına yön göstermektedirler Kanun koyucular ve anayasa yapıcılar bu gerçekleri dikkate alarak hareket etmek durumlundadırlar ,aksi takdirde Türkiye’de bir hukuk devletinin varlığından sözedebilmek son derece zorlaşabilir  Bütün yasalar   hazırlanırken  olduğu gibi anayasa değişiklikleri sırasında da , Atatürk’ün devlet modelini oluşturan  değişmez maddelerdeki ilkelerin  esas alınması   zorunluluğu vardır .

Atatürk’ün  devlet modelini  savunmak , esas devletin siyasal ve hukuki yapısını ortaya koymaktadır . Bu tutumun  derin devlet tartışmaları ile uzaktan yakından hiç bir ilgisi yoktur çünkü , bir hukuk devleti olarak Türkiye Cumhuriyeti devleti , anayasadaki değişmez maddelerde belirtilen Atatürk’ün devlet modelini taşımaktadır ve  bu modelin ilkelerine dayanmaktadır . Derinlik aynı zamanda bir yeraltı çağrışımı yaptığı için  ,Atatürk ilkelerine ve devlet modeline dayanan Türkiye Cumhuriyetinin  temel yapısını korumak ve savunmak  bir esas devletçilik olarak , derin devlet yaklaşımlarından  uzak düşmektedir . Esas devlet  Teşkilatı  Esasiye kanunundan gelen  bir kavram olarak bütünüyle anayasal ve yasal yapılanmayı ifade etmekte ve kesin olarak   bir gizlilik  ortaya koyan derin devletçilikle tamamen  zıt bir anlam  taşımaktadır . Türk anayasa sistemi bir pozitif  hukuk yapılanmasıdır ve bu doğrultuda  yürürlükte olan  uygulamayı  temsil etmektedir . Bütün hukuk işlemlerinin yürürlükteki anayasa ve ilkeleri doğrultusunda yapılması ve yasalar ile diğer hukuk düzenlemelerinin buna göre yapılması gerekmektedir . Derin devletçliğin suç kokan yaklaşımlarına karşılık esas devletçiliğin hukuksal yapılanması , anayasal sistem doğrultusunda  Atatürk’ün devlet modelinin korunması için  elverişli bir ortam yaratmaktadır . Ciddi hukukçular , pozitif sistemin  korunması için  öncülük yaparlarsa ve üzerlerine düşenr görevleri yerine getirirlerse , Türk devleti dış baskı ve yönlendirmelerle içine sürüklenmiş olduğu  devlet krizinden kısa zamanda kurtulma şansını yakalayabilecektir . Burada her türlü maddi çıkara teslim olmamış ve sadece hak ile hukukun sesesini dile getirecek hukukçuların öncülüğüne gereksinme vardır . Ancak bu yoldan , siyasal senaryolara karşı Atatürk’ün devletini ayakta tutabilmek mümkün olacaktır .

Son zamanlarda geliştirilen  bir psikolojik savaş senaryosu ile , Atatürk’ün devletini korumak ya da savunmak bir ideolojik devletçilik olarak adlandırılmaktadır . Bazı siyonist ikinci cumhuriyetçilerle beraber emperyalizm işbirlikçisi neoliberaller tarafından geliştirilen bu söylem tarzı , Türk anayasasında varolan ve halen yürürlükte olan Atatürk’ün devlet modelinin savunulmasını ya da  korunmasını daha işin başında mahkum etmekte , bu tutumu ideolojik devletçilik biçiminde suçlayarak , neredeyse pozitif hukuk düzeninin savunulmasını olanaksız bir duruma düşürmektedirn . Emperylal mlerkezler tarafındanh geliştirilmiş olan bi psikolojik savaş yaklaşımı ile ,. Atatürk’ün devletini tasfiye süreci hızlandırıylmak istenmekte ve her türlü koruma ya da savunma girişimi  en baştan suçlanarak  devredışı  bırakılmağa çalışılmaktadır . Kendileri ,neoliberalizmi,postmodernizmi,siyonizmi ciddi ideolojiler olarak savunurlarken ve bu ideolojilere dayanarak Atatürk’ün devlet modeline  açıktan saldırırlarken , ulusal,üniter ve laik  bir yapıya sahip olan Atatürk’ün  devletini ortadan kaldırmağa çalışmaktadırlar . Burada ciddi bir ideolojik saldırı vardır ve  bu Türk ulusunun ,kurtuluş savaşından gelen kazanımlarını  ortadan kaldırmayı hedeflemektedir . Türk ulusunun alnında enayi yazıyorsa , bu ideolojik saldırılar  hedefiuni bulabilir ama  Türk ulusu uyumuyorsa o zaman bu ideolojik saldırılar  bir emperyalist safsata olmaktan ileri gidemez .Kendi ideolojileri doğrultusunda devlet kuramayanların ,Türk ulusunun üniter ve merkezi devletine çamur atmağa hiç hakları olmaması gerekir .Tarihsel  süreç içerisinde Türk ulusu kurtuluşunu kazandığına göre , ulusal iradesinin kurucu bir irade olarak kabül edildiği bugünkü anayasal düzen devam edecektir . Türk devletinin kurucu iradesi Türk ulusunun kurtuluş savaşında ortaya koymuş olduğu bağımsızlık iradesidir .  Sonradan iktidara gelmiş olan  siyasal partilerin ya da askeri rejimlerin anayasa yapmaları kurucu irade olarak kabül edilemez . Onlar ulusal kurtuluş savaşı sonrasında Türk ulusu adına   kurucu iradeyi temsil ederek devleti kuran Atatürk’ün   izleyicileridir .  Sonraki iktidarlar devleti kuran iradenin doğrultusunda harekmet ederek kurulmuş olan devleti yönetmişlerdir . Onların yaptığı anayasa ya da yasalarda bir kurucu irade aramak yanlıştır çünkü kurucu irade tektir ve o da devleti kuran  Türk ulusu ile onun temsilcisi olan Atatürk’ün iradesidir . Devlet modelini ideolojik devlet olarak suçlamak ta yanlıştır ve  kurucu iradeyi ortadan kaldırmaya yönelik bir siyasal manevradır .

Devletin kurucu iradesine ve devletin temelinde kurucu iradeden gelen modele , emperyalistler ve onların yerli işbirlikçileri resmi ideoloji olarak  karşı çıkmaktadırlar . Varolan anayasal  düzeni resmi ideoloji olarak suçlamak ya da çamur atmak ,bir anlamda pozitif anayasal düzeni kabül etmemek ve  açıktan karşı çıkmak anlamına gelmektedir .Şeriat yönetimi getirmek isteyen cemaatçılığı sivil toplumculuk olarak görmek , alt kimlikleri örgütleyerek  etnik topluluklar yaratmayı gene aynı doğrultuda başka bir tür sivil toplumculuk olarak  düşünmek , gene resmen geçerli olan anayasal düzeni resmi ideoloji diye suçlayanların   bir psikolojik savaş taktiğidir . Bu tür oyunlar dünyanın her yerinde devlet modeline ya da anyasal düzene karşı çıkanların kendi muhalefetlerini  gizledikleri  girişimlerdir . Son zamanlarda Türkiye’de de özellikle federasyoncuların bu tür  tavırlar içine girdikleri görülmekte , Anayasanın temelini oluşturan atatürk’ün devlet modeli  resmi ideoloji adına  dışlanırken ,  sivil toplumculuk görünümü altında cemaatçılık ve etnikçilik meşrulaştırılmağa çalışılmaktadır . Bu bölgede hegemonya projeleri peşinde koşan emperyal dış güçlerde bu tür siyasal senaryoları hem    örgütlemekte hem de dışarıdan finanse ederek Türkiye’deki siyasal gelişmeleri belirli yönlere doğru çekmeğe çalışmaktadırlar . Esas devleti korumak ,anayasal düzeni savunmak resmi ideoloji suçlamaları ya da derin devletçilik   çamurculuğu ile önlenmeğe çalışılmaktadır . Bu tür emperyalist ağızlar , ülkede ciddi bir kafa karışıklığı yaratmakta ve Türk insanının devleti ile rejimine olan güvenini sarsmaktadır .Emperyalizmin saldırısına karşı  bir varolam savaşı vererek tarih sahnesine çıkmış olan Türk ulusunun bu tür siyasal oyunlara karşı daha güçlübir biçimde karşı koyması gerekmektedir , aksi takdirde devlet düzeninin korumak her geçen gün daha da zorlaşacaktır .

Atatürk’ün devlet modelinin temelinde bir temel norm olarak ulusal,üniter ve merkezi devlet yapısı  bulunmaktadır . Anayasanın başlangıç hükümleri ile beraber değişmez maddeleri ;Türk  devletinin dayandığı temel nordur . Her devlyetin temelinde bir temel norm yatmaktadır . Büyük hukuk bilgini HansKelsen’in ortaya koyduğu gibi , her devlet bir anayasaya dayanır ve her anayasada da devletin dayanağı olan bir temel norm bulunur. Amerikan devleti bir federasyondur . İngiliz devleti bir krallıktır . İsrail devleti bir din devletidir . İran devleti bir islam devletidir . Türk devleti de bir  ulusal ve üniter birmerkezi devlettir . Devletin kurucu iradesini temsil eden Atatürk , Türk ulusu adına bu devlet modelini anayasal sistemin  temel normu haline getirmiştir . Atatürk’ün kurmuş olduğu cumhuriyet devleti ilelebet payidar kaldıkça , işbaşına gelen iktidarlar bu temel norma uygun olarak hareket etmek  durumundadırlar . Türk devleti yıkılmadıkça ve yerine yeni bir devlet kurulmadıkça , Atatürk’ün devlet modeli Türkiye Cumhuriyeti anayasalarında bir temel norm olarak varlığını sürdürecek ve geleceğe dönük olarak devletin bu ilkeler doğrultusunda  kurumlaşmasını sağlayacaktır . Demokrasi kavramını  alt kimlikleri yasallaştırma doğrultusunda kullananlar ulusal bir demokrasi olamıyacağını gösterme çabası içerisinde ,yeni bir Sevr haritası yaratarak alt kimlikli eyaletlere dayanan bölgesel federasyonu oluşturabilmenin çabası içindedirler . Tam bu aşamada , Türk devletinin dayandığı temel norm görmezden gelinerek Atatürk’ün devlet modeli  tasfiye edilmek istenmektedir . Türk devletinin temelyinde varolan temel normu iktidara getiren Türk ulusunun iradesi görmezden gelinirken , küresel imparatorluk ardında koşan tekelci sermayenin iktidarına dönük bir yapılanma doğrultusunda Türkiye yeni bir temel norma ve devlet yapılanmasına sürüklenmek istenmektedir .  Türk devletini kurmuş olan Türk ulusunun artık iradesine sahip çıkarak , Atatürk’ün kurmuş olduğu devlet modelinin geleceğe dönük varlığını koruyabilmesi için  yeni bir  milli mücadeleye yönelmesi gerekliliği her geçen gün daha da artmaktadır . Önümüzdeki dönemde , devletin temelindeki ulusal ve üniter devlet temel normuna sahip çıkanlarla ,emperyalizmin gerçekleştirmek istediği çok uluslu eyalet ve federasylon yapılanması ardında koşanlar  arasında  bir siyasal çekişmenin yaşanacağı görülmektedir . Türk ulusu kısa zamanda toparlanarak Atatürk’ün devlet modeline sahip çıkarsa böylesine bir çekişme yaşanmadan toplumsal barış içerisinde Türkiye Cumhuriyeti geleceğe dönük olarak  gelişmesini sürdürebilecektir . Toparlanma olmaz ve çekişme yaşanırsa , böylesine bir sürecin nerede duracağı nı şimdiden kestirebilmek  olanaksızdır . Yeni bir dünya düzeni arayışı aşamasında Türk ulusunu belirsizliklere sürükleme ye  hiç kimsenin hakkının olmaması gerekir .Atatürk’ün devlet modeli Türk ulusunu gelecekte güvence altına alabilmek açısından son derece yeterli bir sistemdir . Türk ulusu bu gerçeği bilerek hareket ederse bir çok emperyalist oyun bozulabilecektir .