KUDÜS (AA) - Avustralyalı Yahudi Dennis Michael Rohan'ın 21 Ağustos 1969'da Mescid-i Aksa'ya girerek, Kıble Mescidi'nin mihrabını ve bin yıllık minberini ateşe vermesinin üzerinden tam 50 yıl geçmesine rağmen İsrail işgalinde bulunan Harem-i Şerif hala yangın yeri.
İşgal altındaki Doğu Kudüs'ün Eski Şehir bölgesinde bulunan Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa içinde Kabe'nin bulunduğu Mekke'deki Mescid-i Haram ile içinde Hazreti Muhammed'in kabrinin yer aldığı Medine'deki Mescid-i Nebevi'den sonra dünya Müslümanları için en kutsal alan.
İslam Halifesi Hazreti Ömer'in emriyle 636 yılında Harem-i Şerif'in içine inşa edilen Kıble Mescidi, 1969 yılında Avustralyalı fanatik Yahudi Rohan'ın saldırısına maruz kaldı. Rohan'ın çıkardığı yangında Selahaddin Eyyubi tarafından mescide hediye edilen "Selahaddin Minberi" ile güney duvarı tamamen yandı.
Selahaddin Minberi'nin birebir kopyası, Ürdün Kraliyet Divanı tarafından Ürdün'deki Balka Uygulamalı Bilimler Üniversitesi'ne yaptırılarak 2007'de Kıble Mescidine yerleştirildi.
Mescid-i Aksa'ya yönelik tekrarlayan ihlaller
İsrail yönetimi, fanatik Yahudileri, polis korumasında Mescid-i Aksa'nın avlusuna alıyor ve zaman zaman Müslümanların girişlerine de yaş sınırlaması getiriyor. Birçok radikal Yahudi örgüt ve siyasetçi, daha önce iki kez yıkılan bir Yahudi tapınağının bulunduğunu iddia ederek Harem-i Şerif'in kendileri için de ibadete açılmasını istiyor.
Son dönemde İsrail yönetimi tarafından Mescid-i Aksa'ya yönelik ihlallerinde ciddi bir artış yaşanırken, fanatik Yahudilerin Harem-i Şerif'in tarihi statükosunun değiştirilmesi ve üzerinde Süleyman Mabedinin yeniden inşa edilmesi yönündeki çağrıları yüksek sesle dillendirilmeye başlandı.
Yangın Müslümanların hafızasındaki canlılığını koruyor
Mescid-i Aksa'nın ateşe verilmesinin 50. yılı dolayısıyla, eski Kudüs ve Filistin Müftüsü Şeyh İkrime Sabri başkanlığındaki Kudüs Yüksek İslam Heyeti'nden yapılan yazılı açıklamada, 21 Ağustos 1969'daki yangının hala Müslüman halkların hafızasında canlılığını koruduğu vurgulandı.
Açıklamada söz konusu saldırıda Rohan'ın yanı sıra başka suçluların da olduğu ancak o dönem olayın üstünün örtüldüğü ifade edilerek, Harem-i Şerif'te çıkarılan yangının asıl sorumlusunun İsrail makamları olduğu kaydedildi.
Mescid-i Aksa'nın hala bir yangın yeri olduğu ve farklı şekillerde bu yangının sürdüğü vurgulanan açıklamada, İsrail makamlarının Harem-i Şerif'in altındaki kazı çalışmalarına, İsrail polislerinin ihlallerine, aşırı sağcı İsrail hükümetinin açık desteğini alan fanatik Yahudilerin de baskınlarına hala devam ettiği hatırlatıldı.
İsrail hükümet yetkilileri ve milletvekillerinin Mescid-i Aksa'daki tarihi statükonun değiştirilmesi yönündeki çağrıları kınanırken, söz konusu çağrıların Yahudilerin Harem-i Şerif üzerindeki emellerinin gün yüzüne çıkması olarak değerlendirildi.
Mescid-i Aksa'nın 144 dönümlük alanın tamamını kapsadığı ve içinde Kıble Mescidi ile Kubbetu's Sahra başta olmak üzere çok sayıda mescit ve yapının yer aldığı kaydedilen açıklamada, "Bu mescit ilahi bir kararla sadece Müslümanlara has kılınmıştır ve yeryüzündeki yaklaşık 2 milyar Müslümanın imanının bir parçasıdır." denildi.
Açıklamada ayrıca gayrimüslimlerin eskiden de bugün de Harem-i Şerif ile bir alakalarının olmadığı, Yahudilerin hak iddiasının reddedildiği belirtilerek, fanatik Yahudilerin Mescid-i Aksa'nın avlusuna girişinin kabul edilemez olduğu ifade edildi.
Ürdün Vakıflar, İslami İşler ve Mukaddesat Bakanlığına bağlı Kudüs İslami Vakıflar İdaresinden yapılan yazılı açıklamada da felaketin üzerinden 50 yıl geçmesine rağmen Mescid-i Aksa'ya yönelik tehditlerin şiddet dozu artarak devam ettiği vurgulandı.
İsrail Aksa'yı turistlerin ziyaret ettiği bir müzeye dönüştürmeye çalışıyor
İsrail'in Mescid-i Aksa altında ve çevresinde kazı çalışmaları yürüttüğü, bölgenin tarihi dokusunu değiştirdiği dile getirilen açıklamada, Tel Aviv yönetiminin, sürdürdüğü Yahudi yerleşim birimleri inşa faaliyetleriyle kutsal şehirdeki Arap-Müslüman kimliğini tehdit ettiği ve ileri sürdüğü sahte gerekçelerle Filistinlileri Kudüs'ten çıkarmaya çalıştığı kaydedildi.
İsrail'in Mescid-i Aksa'ya çıkan yollarda birçok sinagog inşa ettiği veya inşasını planladığı, böylece Müslümanların Aksa'ya ulaşımını engellemeye çalıştığı ve kutsal mabedi adeta yabancı turistlerin ziyaret ettiği bir müzeye dönüştürdüğü kaydedilen açıklamada, "işgal devletinin Harem-i Şerif'te restorasyon çalışmalarını engellediği ve kendi kanunlarını dayattığı" hatırlatıldı.
Mescid-i Aksa üzerindeki tek meşru mercinin Kudüs İslami Vakıflar İdaresi olduğu vurgulanan açıklamada, Arap ve İslam dünyasına "Harem-i Şerif'e yönelik sorumluluklarını yerine getirme" çağrısında bulunuldu.
İsrail Kamu Güvenliği Bakanı Gilad Erdan, Kurban Bayramı'nın ilk gününde İsrail polisinin Harem-i Şerif'te Filistinlilere düzenlediği saldırının ardından İbranice yayın yapan "90 FM" radyo kanalına yaptığı açıklamada, "Yahudilerin de ibadet etmeleri için Tapınak Tepesi'ndeki (Mescid-i Aksa) statükonun değiştirilmesi lazım." demişti.
Aksa'yı kuşatan tehlikeler
Kudüs'ün özgürleşmesinin simgesi olarak bilinen minberin yerine aslına uygun olarak detaylı bir işçilikle yapılan minber, günümüzde Kudüs ve Harem-i Şerif'i ziyaret eden kişilerin en çok görmek istediği eserler arasında yer alıyor. Yangında ciddi şekilde tahrip olan orijinal minber ise Mescid-i Aksa'daki İslam Müzesinde sergileniyor.
Mescid-i Aksa'da 50 yıl önce yaşanan ve hâlâ hatıralardaki canlılığını koruyan yangının yol açtığı tahribat restore çalışmaları neticesinde giderilse de Vakıflar İdaresi, Aksa'nın etrafının çeşitli tehlikelerle kuşatıldığı ve söz konusu tehlikelerin artarak devam ettiği uyarısında bulunuyor.
Vakıflar İdaresi İsrail'in kazı çalışmaları, Yahudi yerleşimcilerin baskınları ve diğer ihlallerini "Mescid-i Aksa'yı zamansal ve mekânsal olarak bölme çabaları" olarak değerlendiriyor.
Kudüs İslami Vakıflar İdaresinin egemenliği ihlal ediliyor
Mescid-i Aksa ve Kudüs'teki vakıflar, İsrail ile Ürdün arasında 26 Ekim 1994'te imzalanan barış antlaşmasına göre Ürdün Vakıflar, İslami İşler ve Mukaddesat Bakanlığına bağlı Kudüs İslami Vakıflar İdaresi'nin himayesinde bulunuyor.
Daha önce Kudüs İslami Vakıflar İdaresinin izni dahilinde Mescid-i Aksa'yı ziyaret eden Yahudiler, 2003'ten bu yana Vakıflar İdaresinin egemenliğini ihlal eden İsrail'in tek taraflı kararı çerçevesinde polis eşliğinde Müslümanların kutsal mabedine giriyor.
İsrail makamlarının bu tek taraflı kararını tanımayan Kudüs İslami Vakıflar İdaresi, Müslümanların egemenliğini ihlal edici bu tür girişleri baskın olarak tanımlıyor.
İşgal altındaki Doğu Kudüs'te bulunan Mescid-i Aksa, Müslümanların ilk kıblesi olma özelliğini taşıyor.
Yahudiler, içinde Kıble Mescidi ile Kubbetu's Sahra Camisi'nin yanı sıra müze, medreseler ve büyük avlunun yer aldığı Mescid-i Aksa Külliyesi altında, sözde "Süleyman Mabedi kalıntılarının bulunduğu" iddiasıyla kazı çalışmaları yapıyor, Mescid-i Aksa'da kendilerinin de ibadet etme hakları olduğunu savunuyor.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Dışişleri Komisyonu, 13 Ekim 20016'da Mescid-i Aksa'nın Musevilikle bağına dair herhangi bir ibarenin bulunmadığına ilişkin tasarıyı oylamış ve 6'ya karşılık 24 oyla kabul etmişti. Karar tasarısı daha sonra UNESCO Yürütme Kurulu tarafından da onaylanmıştı.
UNESCO Dünya Mirası Komitesi ise 7 Temmuz 2017'de İsrail'in Kudüs'te Mescid-i Aksa ve çevresinde egemenlik hakkı iddiaları ve yürüttüğü yasa dışı kazıları kınayan bir tasarıyı kabul etmişti.