Atlantik milliyetçiliği diye bir kavram ülkemizde hiç konuşulmazken, bir yazıya neden böyle bir başlık kullanarak girildiği konusu üzerinde düşünülmesi gerekir. İçinde bulunduğumuz koşullarda milliyetçilik hızla yükselirken, bu akımın Atlantik ya da Pasifik diye okyanus isimleri ile tanımlanması ya da tasnif edilmesi doğru bir yaklaşım olabilir mi? Milliyetçiliğin okyanuslarla ne ilgisi var? Neden denizlerle milliyetçilik tanımlanmıyor. Bu gibi sorulara cevap ararken, dünyadaki gelişmeleri yakın izlemek ve ülkelerin ya da devletlerin bulundukları bölgelere göre değerlendirme yapmak gerekir. Bölgesel analizlere girişildiği zaman denizler ve okyanuslar da önem kazanarak öne geçebilirler ve tasniflerde kendi adları ile yer alabilirler. Avrupa milliyetçiliği olduğu gibi bir Amerika ya da Afrika milliyetçiliği de olabilecektir. Akdeniz milliyetçiliği olduğu gibi bir Karadeniz milliyetçiliği de gündeme gelebilir. İçinde bulunduğumuz bu aşamada dünyanın en büyük gücü olan Amerika Birleşik Devletleri günümüzün Atlantik gücü olduğundan, Atlantik merkezli bir yeni yapılanmayı savunmak da Atlantik milliyetçililiği olarak adlandırılabilir. Eğer Atlantik gücü bir ülkede yükselmekte olan milliyetçiliği uzaktan kumandalı biçimde kontrol ediyorsa ya da yönlendiriyorsa, gene bir tür Atlantik milliyetçiliğinden söz etmek mümkün hale gelebilir. Bu tür bir milliyetçilik daha çok sömürge düzeyine sürüklenmiş olan ülkelerde ABD ya da Atlantik emperyalizminin merkez olmasını kabul eden ve her şeyi bu doğrultuda değerlendiren bir milliyetçilik anlayışıdır. Kısaca buna bir tür Amerikan mandacılığı adı da verilebilir.
Günümüzde milliyetçilik ülkemizde tartışılırken geçmişten gelen olayların etkileri ile hareket edilmekte ve bir türlü gerçek anlamıyla milliyetçilik üzerinde anlaşılamamaktadır. Özellikle soğuk savaş döneminden gelen alışkanlıklarla milliyetçilik sol karşıtlığı olarak görülmekte ve her türlü sol düşünce akımı sanki komünizm anlamına geliyormuş gibi dışlanmağa çalışılmaktadır .Komünist sistemin çökmüş olduğu ve ülkemizin siyasal rejimi açısından komünizmin bir tehlike olmaktan çıktığı bu aşamada hala milliyetçiliği sol karşıtlığı olarak anlamak son derece yanlıştır .Milliyetçilik gerçek anlamıyla bir milli devletin ve topyekun bir milletin çıkarlarının savunulmasıdır .Bu yönü ile milliyetçilik her açıdan antiemperyalist olmak zorundadır .Gerçek anlamıyla ele alınırsa milliyetçiliğin sol karşıtlığı değil ama bütünüyle emperyalizm karşıtlığı olduğu anlaşılmaktadır .Milliyetçilik kavramı içerik olarak millet kavramından doğduğu için bütünüyle bir milletin ve millete bağlı olarak milli çıkarların savunulması anlamına gelmektedir .Milletin varlığını tehdit eden her türlü dış baskı ve saldırıya karşı milletin iç dinamiklerini temsil eden milli refleksin ortaya çıkabilmesi ve tepki göstermesi milliyetçiliğin varlığı açısından son derece önemlidir .Milliyetçilik kavramı toplumların uluslaşması sürecinde ortaya çıktığı için milli varlıklarla doğrudan doğruya bağlı bir kavramdır .Bu nedenle milliyetçilik milletin varlığı ile ve milletin siyasal örgütlenmesi olan milli devletin sürekliliği ile açıklanabilecek bir siyasal kavramdır .Bütün dünyadaki milliyetçilik akımları her ülkede milletlerin ve milli devletlerin varlığı ve sürekliliği ile yakından bağlantılı olarak ortaya çıkmış ve her türlü emperyalizme karşı savaşarak milli varlıkların yaşamasını sağlayabilmiştir .Yirmi birinci yüzyılda milli devletler ve milletler milliyetçilik akımlarının örgütlenmesi ile küresel emperyalizme karşı direnebilmekte ve yaşamlarını sürdürebilmektedirler .
Eski alışkanlıkları aşarak günümüzün milliyetçiliğine bakıldığında küresel emperyalizme karşı bir direniş olarak geliştiği görülmektedir .ABD merkezli küresel emperyalizm bütün dünyayı esir almağa kalkıştığı bu aşamada ABD emperyalizmine rakip olarak yeni siyasal kutup başı olarak Avrupa Birliğinin ve bu doğrultuda Rusya,Çin,Hindistan ve Brezilya gibi büyük ülkelerin geleceğin çok kutuplu dünyasında yeni kutup merkezleri olarak gündeme geldikleri görülmektedir .Bu çerçevede bütün kutup merkezi ülkeler dünya egemenliği için birbirleriyle rekabete girerken , dünyanın her bölgesinde küçük ve orta boy ülkeler üzerinde egemenlik kurabilmenin yollarını aramaktadırlar . Yeni dönemde dünya ülkeleri küresel süreçte sadece ABD emperyalizmi ile değil ama aynı zamanda yeni kutup merkezi büyük ülkelerin dünyada egemenlik kurma yarışında farklı emperyal saldırı ve baskı politikaları ile karşı karşıya kalmaktadırlar . Bu durumda milliyetçilik bütün kutup merkezi büyük emperyal devletlerin saldırılarına karşı , içinden çıkmış olduğu ülkenin milli çıkarlarını korumak zorundadır . Bu çerçevede kendisini milliyetçi olarak gösteren herkes bütün kutup merkezi büyük ülkelerin emperyal saldırılarına karşı ülkelerin ve uluslarının milli çıkarlarını korumak zorundadır .Hal böyle olmasına rağmen , Türkiye’de kendisini milliyetçi gösteren bazı kişilerin Avrupa emperyalizmine karşı çıkarken , ABD emperyalizmini görmezden geldiği görülmektedir .İşte bu tür milliyetçilik ülkemizdeki konumu ile bir Atlantik Mlilliyetçiliği olarak tanımlanabilir . Bir Atlantik gücü olan ABD’nin görmezden gelinmesi , Türkiye’deki milliyetçi hareketleri ABD sempatisine ve giderek ABD’nin denetimine sürükleyebilecektir ki , böylesine dıştan kontrollü bir harekete milliyetçilik demek mümkün olamayacaktır , çünkü milliyetçilik gerçek anlamıyla her türlü dış insiyatife karşı çıkmak ve direnmektir . .
Soğuk savaş döneminin antisovyetizm alışkanlığı ile bir ABD kontrollü milliyetçilik Türkiye’yi dünyanın merkezi bölgesinde ABD üssüne dönüştürecektir . Atatürk’ün tam bağımsızlık ilkesi ile kurmuş olduğu cumhuriyetimizin varlığı açısından ters olacak böylesine bir tutum,milliyetçilik olarak adlandırılamaz . Olsa olsa ancak ABD mandacılığı olarak tanımlanabilir . Sivas Kongresinde reddedilen ABD mandacılığının günümüzde bir Avrupa düşmanlığına dönüştürülerek , ABD güdümünde yeni bir tür Atlantik Milliyetçiliği biçiminde uygulanmak istenmesi , ülkemizde yeniden gelişmeğe başlayan Türk milliyetçiliğinin gerçek özüne aykırı bir durumdur .Milliyetçi çevrelerin Avrupa Birliğine emperyalizm olarak karşı çıkarken , küreselleşmenin baş patronu olan ABD’ye hiç karşı çıkmaması ve bu emperyal gücün haksız Orta Doğu saldırısını görmezden gelmesi şaşırtıcı bir gelişmedir . ABD emperyalizminin patronluğunda bir sömürge düzeyine sürüklenmeyi kabul eden Atlantik Milliyetçiliği gerçek bir milliyetçilik olamaz.. Atlantik emperyalizminin maddi destekleri ile örgütlenen ve ülkemizde etkili kılınmak istenen bu tür bir milliyetçilik sapmasına ,Türk milliyetçileri uyanık davranarak izin vermemelidirler . Aksi takdirde Avrupa emperyalizmine karşı çıkarken ,dünyanın merkezi bölgesinde bir ABD sömürgesi durumuna sürüklenebiliriz .Kuvayı Milliye’den gelen tam bağımsız Türkiye Cumhuriyetinin ilelebet payidar kalabilmesi ve yeni yüzyılda bağımsız devlet olarak varlığını sürdürebilmesi böylesine uyanık bir cumhuriyet bekçiliğini zorunlu kılmaktadır . Her türlü emperyalizme karşı cumhuriyetimizin uyanık bekçiliğini sürdürecek olan gerçek Türk milliyetçileri ,Kuvayı Milliye geleneğine ve mirasına sahip çıkacaklar ve hiçbir şekilde bir Atlantik Milliyetçiliği kisvesi altında ABD mandacılığına izin vermeyeceklerdir .Ancak böylesine bilinçli bir tutum ile Türkiye bağımsızlığını koruyabilir.