Son yıllarda yoğun bir şekilde Türkiye’den insanlar yurt dışına göç ediyorlar.
TÜİK tarafından verilen sayılara bakılırsa, 2017 yılında 250 binden fazla Türk vatandaşı göç amaçlı ülkeden ayrılmış. 2016 senesinde bu rakam 170 bin civarındaymış. Sanırım 2018 senesinde de benzer bir artış trendini göreceğiz.
Peki bir insan neden ülke değiştirmek ister?
Ülkesinde iş bulma olanakları olmadığı için mi? Yoksa başka ülkelerdeki istihdam açığını kapatmak üzere, davetle veya görevlendirme ile mi? Hatta yaptığı meslek öylesine özel olup da , ülkesinde buna uygun sektör olmadığı için mi? Başka bir ülkede kendi yetenek ve tecrübeleri daha fazla gelir sağladığı için mi?
Seneler önce, İtalya’daki Torino Üniversitesi’nde “Avrupa Birliği’nde çalışanların serbest dolaşımı” konulu bir foruma konuşmacı olarak davet edilmiştim. AB’deki iş gücünün neden ülke değiştirdiğinin cevaplarını ve benzer sorular etrafında aramaya çalışmıştık.
Soğuk Savaş sonrası genişleme döneminde, AB yeni üye ülkeler eklerken, Doğu’dan Batı’ya doğru önemli bir göç dalgası yaşanmıştı. Öyle ki , -eski doğu bloku yeni AB üyesi- ülkelerden hem beyaz yakalı, hem de mavi yakalı çalışan göçü yıllarca yaşanmış ve bunun hangi sosyolojik veya psikolojik nedenlerle olduğu üzerine birçok araştırma yapılmıştı.
Bu ülkelerden gelen göçün, yukarıdaki sıraladığım soruların en üstünde başka önemli bir nedeni daha ön plana çıkmaktaydı. “Travma’dan kaçış ve sonraki nesillerin benzer travmaları yaşamaması hayali.”
Bosna savaşı, Romanya’daki Çavuşesku’yu deviren iç savaş, Polonya’nın yakın dönemde Soğuk Savaş’ın mücadele alanı olması nedeniyle ağır kayıplara uğramış olması, Bulgaristan’daki Jivkov milliyetçiliği, Macaristan’ın bitmek bilmeyen yolsuzluk skandalları ve daha niceleri…
Aynı forumda Alman bir akademisyen en başta sıraladığım sorular için, “Batı Avrupalıların neden çalışmak üzere ülke değiştirdiklerine dair, "bunlar iyi sorular olabilir ama Doğu’dan gelenler için listeye insan hakları, demokrasi ve kurumlara güveni koymak gerekir" demişti.
Bu ülkelerin yüksek eğitimli ve parlak beyinli insanları, akın halinde Batı Avrupa’ya göç etmeye başlamıştı. AB üyesi olunmasıyla birlikte, kendi ülkelerinde doğan fırsatlarla zenginleşme hatta daha yüksek pozisyonlarda bulunma şansları vardı. Ancak fırsatlara aldırmadan, daha ortalama pozisyonlara ve çok daha rekabetçi bir çalışma ortamına gitmeyi tercih ettiler. İşte bu durumu da , kapitalist ve kariyerist mantıkla açıklamak mümkün olmuyor.
Türkiye’den ise çalışma ve başka nedenlerle Avrupa’ya göç, zaten elli yılı aşkın süredir var. Şu zamana kadar olan göçler, AB’nin genel göç trendleriyle kıyaslanınca, iki ana başlıkta farklılık göstermekteydi. Birincisi göç edenlerin büyük çoğunlukla “mavi yakalı” çalışan olması, ikincisi de “kadın çalışan” göçmen sayısının erkeklere göre çok daha az olması.
Son yıllardaki Türkiye’den dışarıya göçün sosyolojik olarak ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Benim edindiğim izlenim, bu aralar Avrupa’ya daha fazla oranda yüksek öğrenim almış, yabancı dil bilen hatta Türkiye’de ekonomik olarak birikimli insanların göç ediyor olması.
Yurt dışında yıllardır yaşayan biri olarak, daha fazla sayıda yüksek eğitimli insanımızın yurt dışına gitmesinin, vizyonunu geliştirmesinin ve yeni fikirlerle, yeni becerilerle Türkiye’ye katkı sağlamasının her zaman iyi olacağına inanıyorum.
Peki göç edenler, bu amaç doğrultusunda geri dönüş yapar mı?
Son yıllarda yurt dışına göç etmiş Türkler ve özellikle anneler arasında sosyal medyada kayda değer bir dayanışma var. Birçok facebook grubu ve internet forumları kurulmuş. Her türlü pratik bilgi paylaşımı yapılıyor.
Dediğim gibi, akademik düzeyde bir araştırma ile nedenler araştırılmalıdır. Ancak bu platformlardaki insanların yazdıklarına bakınca, sanırım göç etmek için çok önemli bir motivasyon da Türkiye’deki “eğitim sistemi”.
En çok konuşulan konulardan biri: Çocuklarının Türkiye’deki sürekli “yenilenen” sınav sistemi, bir anda “statüleri” değişen okullar veya “kalite yoksunu ateş pahası” özel okullar sorunlarına maruz kalmadan, yurt dışında nasıl okutabilecekleridir.
Eğitim sisteminin çağın gereklerine uygun ve AB standartları ile rekabet edebilir noktaya gelmesi için, vakit kaybedilmeden adımlar atılması gerekiyor.
50 yıldır Türkiye’den, genel itibariyle, “mavi yakalı ve erkek” iş gücü göçü alan Avrupa’da, bu yeni “beyaz gurbetçi” profili nasıl bir etki yapacak acaba? Ben olumlu etkiler yapacağını düşünenlerdenim.
Türkiye’nin istikameti Avrupa Birliği olmalıdır. AB’deki Türklerle, ayırım yapmaksızın, devletin iletişimi güçlü tutması her zamankinden daha önemlidir.