Mağdurların yaşamını cehenneme çeviren ‘musallat olma’ (stallking) suç olarak ilk kez 1990’da ABD’de tanımlandı. Kanunlaşan takipçi tacizci yasası diğer ülkelere de örnek oldu. Bilişim hukukçusu avukat Ceren Küpeli’yle sorunun hukuki yönünü ve Türkiye’deki düzenlemeleri konuştuk.
Stalking olarak günümüzde karşımıza gelen olaylara baktığımızda bu terimin Türkçe’de en doğru şekilde ‘musallat olma, dadanma’ şeklinde karşılık bulduğuna inanıyorum. Nitekim karşımıza gelen olaylarda, ısrarlı şekilde takip etmenin yanısıra, tehdit veya şantaj gibi ayrıca suç teşkil eden bir eylemin bulunduğunu; bunu da takiben maddi veya manevi bir zararın verildiğini (veya buna en azından teşebbüs edildiğini) görebiliyoruz. Bu durumda, yaşanan mağduriyetleri tanımlarken eylemi yalnızca ‘takip’ lafzıyla sınırlamanın, gerçek bir eylemsel bütünlüğü ifade etmeyeceği kanısındayım.
Hukuk sistemimizde bu suçu tanımlayan, ceza öngören düzenleme var mı?
Türk hukukunda stalking bir suç olarak değil, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi’ne Dair Kanun uyarınca ‘tek taraflı ısrarlı takip’ lafzı altında, ‘aralarında ailesel bir ilişki olup olmaması önem arz etmeksizin güvenliğinden endişe edecek şekilde ve fiziki veya psikolojik açıdan korku ve çaresizlik duygularına sebep olacak biçimde, kişinin baskı altında tutulması’ olarak tanımlanmıştır. Söz konusu yasa çerçevesinde eylemi gerçekleştiren fail hakkında uzaklaştırma kararı, mağdur hakkında da koruma tedbiri alınabilmektedir. Söz konusu yasanın dayanağı İstanbul Sözleşmesi’dir.
Eylemin bu dar çerçevedeki tanımına karşılık, karşımıza gelen olayların ‘bir kişiyi baskı altında tutmak’ kalıbının çok ötesinde, birçok yakın tehlike içeren tehdit ve tacizleri içerecek şekilde gerçekleştiğini görüyoruz. Bu durumda mağdurların başvurabileceği birçok suç tipi vardır. Bunların başında ısrarla telefon edilmesi gibi örnekler varsa huzur ve sükunu bozma suçundan, herhangi bir içerikte olabilecek tehdit veya şantaj suçundan, cinsel ifadelerle kişinin rahatsız edilmesi söz konusu ise cinsel taciz suçundan, kişinin görüntü ve ses kayıtlarının alınması söz konusu ise özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan bahsedilebilecektir.
Günümüz iletişim araçlarıyla musallat olma nasıl evrildi?
Dijital iletişim araçları insanları ulaşılabilir kıldıkça, kişilere her istenildiğinde ulaşılması ve dolayısıyla da rahatsız edilmeleri kaçınılmaz bir son olarak gelişti. Özellikle kişilerin kimliklerini gizleyerek bu rahatsızlığı verebildiğini düşünürsek kişinin ismen kendisine yakıştırmadığı bu musallat eylemini, dijital kimliğiyle kolaylıkla yapabilmesinin önünde bir engel kalmadı. Dijital dünyanın hızlı evrimini düşünürsek, ‘anonim’ faillerin bireylerin hayatını kaosa çevirebildiği bir dünyada, titizlikle gerçekleşecek bir yargı incelemesine ve caydırıcılık sağlayacak yaptırımlara ihtiyacımızın olacağı net olarak görülecektir.
Stalking’in günümüzde siber ortamda en yaygın görülme biçimi, dijital platformlarda sahte hesaplar açarak kişinin sürekli izlendiğini hissettirmek, farklı kimliklerle kişiyi baskılayıcı mesajlar atmak, kişinin fotoğraflarına ısrarlı bir şekilde yorumlar yazmak, mağduru içeren manipüle edilmiş görüntü ve videolar oluşturmak ve kişinin gittiği yerleri sosyal medyadan öğrenip karşısına çıkmak şeklinde olmaktadır.
Siber zorbalıkla birleşmesi cezayı ağırlaştırıyor mu?
Eylemin siber zorbalık dahil başkaca siber mağduriyetlerle birleşmesi durumunda, eylemin cezasının artırılması ve eylem dolayısıyla suç soruşturmalarının başlatılması mümkündür.
Mağdur yaşadıklarını nasıl delillendirebilir?
Mağdurlar yaşadıkları her bir baskı unsurunu, takip edilme anlarını, kendilerine gelen mesaj ve dijital içerikleri saklamalı ve delillendirmeli. Örneğin kişi sosyal medya platformundan rahatsız edilmeye başlamış ve akabinde mağdurun iş yerinin öğrenilerek o mekanda karşısına çıkılması söz konusu oluyorsa, burada tehlikelilik boyutu artan bir ısrarlı takipten bahsedebiliriz, mağdurlar mutlaka fiziki olarak da takip edildiklerini delillendirmelidir ve ivedilikle koruma tedbirlerine başvurmalıdır.