VİYANA(AA) - Avusturya'da tarihinin en büyük skandalıyla aşırı sağcı hükümetin geçen mayıs ayında düşmesi ve aşırı sağcı Özgürlük Partisi (FPÖ) ve eski Genel Başkanı Heinz Christian Strache’ye yönelik sayısız yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının ardından yapılan erken genel seçimlerde, halkın merkez sağ Avusturya Halk Partisi (ÖVP) ve Yeşiller Partisine iktidarı kurma yetkisi vermesi, özellikle ülkede yaşayan yabancılar arasında olumlu karşılandı.
Genel itibariyle çevrenin korunması, iklim değişikliği gibi konulara yoğunlaşan Yeşiller’in, göç ve iltica konularında daha insani yasalar hayata geçirilmesini savunması, dini ve etnik azınlıkların haklarının korunması gibi hususlarda çok daha özgürlükçü bir tutum sergilemesi, ülkede Müslüman ve yabancı karşıtlığının azalacağı düşüncesine yol açtı.
Yeşiller'e olan güven boşa çıktı
ÖVP Genel Başkanı Sebastian Kurz’un liderliğinde kurulan merkez sağ ve Yeşiller iktidarının hükümet programında öne çıkan, okullarda 10 yaşına kadar uygulanan başörtüsü yasağının 14 yaşına kadar kapsamının genişletilmesi, "güvenlik hapsi" olarak adlandırılan ve mahkeme kararı olmaksızın suç işleme potansiyeli olduğu düşünülen göçmen ve mültecilerin gözaltına alınması gibi olağanüstü güvenlik tedbirleri, "siyasal İslam'la" mücadele adı altında Müslümanların haklarının kısıtlanmak istenmesi gibi konular, yeni dönemde yabancı ve Müslümanlara yönelik baskıların hız kesmeden süreceği kaygılarına neden oldu.
Hukukçular ve STK'lardan tepki
Avusturya’da yaklaşık 800 bin Müslümanın yasal temsilcisi olarak kabul edilen Avusturya İslam Cemaati (İGGÖ) yeni hükümeti, açıkladığı programla "Müslümanlara yönelik düşmanca bir yaklaşım içinde" olduğu görüşünü paylaşarak, Yeşiller’in ayrımcılık karşıtı bilindik tutumlarının hükümet programına yansımamasını ise hayal kırıklığı olarak tanımladı.
Avusturya Hakimler Birliği Başkanı Sabine Matejka ise hükümetin hayata geçirmek istediği güvenlik hapsi uygulamasının topluma zarar vereceğini belirterek, anayasa değişikliği yapılmadan söz konusu uygulamanın hayata geçirilmesinin düşünüldüğünden çok daha zor olduğunu belirterek hükümet programına tepki gösterdi.
"Hükümet programı hayal kırıklığına yol açtı"
Eski milletvekili ve siyasetçi Martha Bissman, AA muhabirine yaptığı açıklamada, iki parti arasında başlayan koalisyon görüşmelerinin hem aşırı sağla koalisyon yapan Sebastian Kurz’un geçmişteki hatalarını düzeltmesi hem de 2017 seçimlerinde meclis dışında kalan Yeşiller Partisinin çevre ve iklim konularında etkili politikaları hayata geçirmesinin yanı sıra ikinci bir aşırı sağcı hükümetin kurulmasını önlemek gibi önemli bir konuma sahip olduğunu ancak 1 Ocak’ta açıklanan hükümet programının tam bir hayal kırıklığına yol açtığını söyledi.
Bissman, açıklanan programla önceki hükümetin yabancı ve Müslüman karşıtı sert tutumunun devam ettirildiğini vurgulayarak, "Aşırı sağcı FPÖ’nün katı programı devam ettirildi. Müslümanlara yönelik sağ popülist kışkırtıcılık sürdürüldü. ‘Siyasal İslam’ cumhuriyetin en büyük düşmanı olarak şeytanlaştırılırken, başörtüsü yasağı ise siyasi malzeme olarak kullanılmaya devam edilerek, bir savaş unsuru olarak kullanıldı." şeklinde konuştu.
Hükümet programına büyük çoğunlukla sağ popülizmin damga vurduğuna dikkati çeken Bissman, 'Siyasal İslam' ifadesinin hükümet programında 6 kere geçtiğini ancak insanlık vurgusuna bir kere yer verildiğini belirtti.
Siyasal İslam bilmecesi
Bissman, yeni Uyum Bakanı Susanne Raap’ın kısa bir süre önce İslami kuruluşlara yönelik kontrollerin artırılacağı ve başörtüsü yasağının ise 2020’de yürürlüğe girmesi için çalışacaklarını, siyasal İslam’a sıfır tolerans göstereceklerini açıkladığını anımsatarak, "Siyasal İslam! bu savaş ifadesi hiçbir tanımlama yapılmadan yıllarca sağ popülistler tarafından kullanıldı. Ne anlama geliyor bu ifade, kim bu siyasal İslamcılar? Nefret söylemi yayanlar ya da teröristler mi? Yoksa başörtüsü takan Yasmin mi? Aktivist Muhammet mi? Din öğretmenleri, dini cemaatler ya da camiler mi? Bu ifade tam anlamıyla tanımlanmadığı müddetçe ciddi bir tehlike oluşturmayı sürdürecek ve bir toplumun tamamına yönelik toptan iftira ve karalama kampanyalarına kapı aralayacaktır." değerlendirmesinde bulundu.
Azınlık ve insan haklarını savunan Yeşiller’in kabul etmekte zorlandığı sağ popülist uygulamalarla karşı karşıya kaldığını kaydeden Bissman, bunun karşılığında geniş yetkilere sahip, yenilenen çevre bakanlığını üstlendiğini, iklimin korunmasına ilişkin düzenlemelerin ve en önemlisi ekolojik vergi düzenlemelerinin ise en erken 2022’de hayata geçirebileceğinin öngörüldüğünü söyledi.
Bissman, iyi bir iklim koruma programının insanlar arasındaki ortamın iyileştirilmesiyle mümkün olacağını, azınlıkların ve yoksulların gözardı edildiği bir toplumda hayata geçirilecek çevreyi koruma önlemlerinin toplumun çoğunluğuna yönelik değil "seçkinlerin programı" olacağını ifade etti.
Georgetown Üniversitesinde kıdemli araştırmacı olarak çalışmalarını sürdüren Siyaset Bilimci Dr. Farid Hafez ise birçok açıdan farklı yaklaşımlara ve çatışma noktalarına sahip yeni hükümetin nasıl bir ilerleme kaydedeceğinin kestirilemediğini belirterek, merkez sağ ÖVP’nin hem bakanlık hem de hükümet programında yer alan konular açısından daha dominant bir durumda olduğunu anlattı.
"Yeni hükümetin programı öncekinden farksız"
Hafez, şu anki hükümetin göç ve Müslümanlara ilişkin konularda önceki hükümetle neredeyse aynı programa sahip olduğunu, hatta bazı hususlar da daha sert düzenlemeleri hayata geçirmeyi hedeflediğini söyledi.
Özellikle din dersleri, Müslüman kız öğrenciler ve Müslümanlara ait kurumlara yönelik çok daha sert uygulamaların yeni hükümet programında yer aldığına dikkati çeken Hafez, "Hükümet programında yer alan uygulamalar, hayata geçirilirse eğer, İslam karşıtı politikalar Yeşiller gibi (göçmen yanlısı, özgürlükçü) bir partinin eliyle meşrulaştırılmış olacak ki, bu çok daha kötü bir durum." diye konuştu.