Farklı mekanlarda, değişik zamanlarda ısrarla, inatla aynı şeyler yapılıyor. Metropol kentlerde, taşrada, tatil sitelerinde Alevi inanç ve kültüründen gelen yurttaşlara yönelik çirkin ifade ve tehditlerin yer aldığı aynı dilin aynı elin ürünü yazılar yazılıyor.
Açılan kaşa vurma taktiğini uyguluyorlar. Zinciri zayıf gördükleri halkadan kopartmaya çalışıyorlar. Asla pes etmiyorlar. Her ayrıntısı her olasılığı düşünülmüş sinsi bir stratejinin saha uygulamalarına tanık oluyoruz.
Sahada yapılacak pratik çalışma için bu kez İzmir seçildi. Gaziemir'de yaşayan Alevi inanç ve kültürüne sahip bir yurttaşımızın kapısına kırmızı boya ile "Defol Alevi" yazıldı.
12 Eylül öncesi Kahramanmaraş başta olmak üzere Çorum ve Sivas’ta Alevi inançlı yurttaşlarımıza yönelik katliam ve saldırılar da aynı stratejinin ürünüydü. Bu şehirler, Alevilik -Sünnilik inancının, aynı millete mensup olma duygusunu ortadan kaldırmadığının sosyolojik kanıtlarıydı. O halde bu sosyolojik alaşım ayrıştırılmalı, bu içiçelik dinamitlenmeliydi.
Kahramanmaraş, Sivas ve Çorum'da uygulamaya sokulan sinsi stratejinin hedefi, mezhep aidiyetinin millet aidiyetinin önüne geçirilmesiydi. İlk olarak Türk kimliğinin üstünde, birincil kimlik olarak benimsetilecek Alevilik / Sünnilik üzerinden ayrıştırma ve yabancılaştırma derinleştirilecekti. İki kesimi farklı kompartımanlara ayırma projesinin kaması bu kentlerden sokulacaktı. Kaderde, tasada, kıvançta Türkleri bir arada tutan ortak değerleri yok edecek "seçilmiş travma"lar bu "seçilmiş kentler" de test edilecekti!
Sivas / Madımak ( 2 Temmuz 1993 ) bir üst aşama idi. Kurgusu çok önceden yapılmiş kundakçılık ile mezhep farklılığının ortadan kaldıramadığı millet olma, bir arada ortak geleceğe yürüme duygusu kül edilmek istenmişti.
Sıra, Madımak'ın Alevi inançlı yurttaşlarımızda yarattığı travmanın benzerini Sünni inançlılarda oluşturmaktaydı. Bunun için seçilen yer hem sosyolojik hem de coğrafi açıdan çok önemliydi. Erzincan'ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar, Tunceli sınırındaydı.
Kiralık katiller, Başbağları, Madımak'ın ateşi sönmeden 5 Temmuz gecesi bastılar. Yatsı namazına durmuş köylüleri kurşuna dizip, camiyle birlikte köyü toptan ateşe verdiler.
Bir taşla iki kuş vurmanın hesabı yapılmıştı. Tunceli- Erzincan üzerinden hem Türk / Kürt hem de Alevi / Sünni kavgası tetiklenecekti. İki tarafta da aynı çatı altında bir arada yaşamanın olanaksızlığı duygusu uyandırılacaktı. Dünün Yugoslavya'sının etnik ayrışması, bugünün Irak'ı ve Suriye'sindeki mezhep boğazlaşması bir arada yürütülecekti.
Bir ve birlikte olmanın, aynı kökten gelmenin düşünsel ve duyusal paydaları dinamitlenerek ortak ruh yok edilecekti.
Bir kez daha tekrar edelim.Sinsi strateji, Alevi inançlıları içe kapanmaya, toplumun genelinden soyutlanarak gettolaşmaya zorluyor. Bu tür provokasyonlarla yaratılan bireysel tedirginliği kitlesel paranoyaya dönüştürmeyi hedefliyor. Toplumun asli unsuru, milletin ayrılmaz parçası Alevi inanç ve kültüründen gelen yurttaşlarımız, azınlık kategorisine alınarak merkezin dışına çıkarılmak isteniyor.
Manevi önderi Hacı Bektaşı Veli (serçeşme) manevi merkezi Hacı Bektaş (Sulucakarahöyük) olan bin yılı aşkın inanç kültür sarmalını köklerinden koparmaya yönelik provakasyona dikkat!
Sosyolojik gerçekliğimiz olan Alevi /Bektaşilerimizi, sahte manevi merkezlerin, sentetik manevi önderlerin peşinden yeni Madımak provokasyonlarına sürüklemeye hayır!