Oryantalizm ya da popülizm yapmak gibi bir mecburiyetim yok, hiç olmadı, her daim real politik'in içinden yürüyerek bugünlere geldik.
Hal böyleyken...
Atatürk, vatan'ı Atatürk kitap'ları yazarak, ekran'da tarih anlatarak kurtarmadı ise bugünkü yanlışlara direnip yarınki felaketlere engel olabilmenin en önemli şartlarından biri, geçmişi doğru ve iyi öğrenmektir.
Bu yazı, başta Anayasal düzeni değiştirme iddiası olmak üzere, Atatürk Türkiyesi'ni ortadan kaldırmak için her türlü kanun dışı, hukuk dışı yola başvuran "o kafa", "o zihniyet"e...
Bugün aslında dün'dü...
Azap Osman, "ANTEP SAVUNMASI"nın kahraman yiğitlerinden biri...
Fransızlar Antep’i işgal etmiş; kadın, çocuk, yaşlı demeden Ermenilerin yardımı ile önüne geleni öldürüyordu.
Sokaklarda patlama sesleri çığlıklara karışıyordu.
Bir gün tüfekçi Yusuf’un dükkanına sinirden yumruklarını demir gibi sıkmış bir adam girdi.
Ve derdini anlatmaya başladı:
"Ağam, adım Osman.
Köylüler bana Azap Osman derler.
Anlayacağın rençberim.
Aynı zamanda da iyi avcıyım.
Düşman çocuk, kadın demeden öldürüyor.
Bana bir tüfek lazım.
Elimde bir tüfeğim olsa attığım gâvuru indiririm aşağıya!
Ama en başından söyleyeyim, cebimde hiç param yok..."
Tüfekçi Yusuf karşısında dimdik duran adama uzun uzun baktı, adeta boğazı düğümlenmişti.
Ama ne yazık ki hiç tüfek yoktu elinde, olan tüfekler de direniş çetelerine dağıtılmıştı.
Yeni tüfek bulmak da imkansızdı.
Daha Yusuf sözünü bitirmeden Osman dükkandan ayrılmıştı.
İçinden söylene söylene yürüyordu:
"Düşman bomba yağdıracak, ben de ölümleri izleyeceğim ha…
Olmaz, olmaz, mutlaka silah bulmalıyım!"
Eve gelmişti ve evde dört dönüyordu, mutlaka silah bulmalıydı ama satıp para edecek hiçbir eşyası da yoktu.
Derdini karısına anlattı:
"Şehre bomba yağıyor, mutlaka silah bulmayalım!"
Azap Osman bir çözüm bulmuştu.
Ancak bulduğu çözüm müydü, yoksa çözümsüzlük mü onu bilmiyordu.
Hanımına çözümü anlattığında kadının gözleri doldu.
Boğazı düğümlenmişti kadının ama başka bir çaresi yoktu.
Hemen suyu ısıttı ve bahçede oynayan kızı Ayşe’yi çağırdı ve sımsıkı sarıldıktan sonra güzelce yıkadı.
Kınalar yaktı…
Gece kızını yanına aldı uyudu ve sabah en güzel elbiselerini giydirdikten sonra "hadi kızım baban seni biraz gezdirecek sakın babanın sözünden çıkma" dedi ve ikisini arkalarından ağlayarak uğurladı.
Kadın konuşamıyordu, adeta hayat durmuştu o an…
Azap Osman’ın tüfekçi Yusuf’un yanına uğramasının üstünden tam 15 gün geçmişti ve yine uğradı.
Ama bu sefer yüzü gülüyordu:
"Yusuf usta, silah dedim, yok dedin.
Ben silahı buldum ama mermi almaya param yetmedi, bari mermiler senden olsun."
Yusuf usta şaşırmıştı; "Nereden buldun bu tüfeği?" dedi.
"Uzun hikaye, anlatırım" dedi Osman.
Yusuf usta; "Tamam, mermiler benden ama tüfeği nereden bulduğunu anlatırsan. Sen anlat bakalım nereden buldun bu tüfeği?"
Osman derin bir nefes aldı ve biraz da sıkılarak anlatmaya başladı:
"Baktım ki, şehirde her yaşta çocuk öldürülüyor.
Benimde, elinden öper bir kızım var, annesi akşamdan yıkadı, kınalar yaktı, sabah da en güzel elbiselerini giydirdi ve evden çıktık.
Beraber Halep’e gittik.
Orada çocuğu olmayan zengin bir aileye evlatlık olarak verdim.
Halep’ten de o parayla bu silahı aldım ama mermiye param yetmedi."
Yusuf ustanın o an gözleri doldu...
Sanki o mermileri kendisi yemişti.
Buğulu gözleriyle gitti, içerden, zulaya sakladığı mermilerden Osman’a verdi.
Osman dükkandan silahına sarıldığı gibi çıktı, koştuğu yerde sarıldığı silah değildi adeta kızına sarılır gibi sımsıkı sarılıyordu…
İşte, Gaziantep, bu anlatılması güç kahramanlar sayesinde kurtuldu.
Şehitliği göze almış kahramanlardan daha kahramandı Azap Osman…
Bu ve bunun gibi onlarca kahramanlık destanlarıyla düşmana teslim edilmedi Antep, daha fazla ne söylenebilir…
Bu öyküyü, yıllar yılı bizzat babasının yaşlı gözlerle anlatımından bilen Tüfekçi Yusuf ustanın kızı Şule Yıldırımdemir Tüfekçi, yıllar sonra yazdığı "Kınalı Kız" şiirinde şöyle anlatıyor:
"KINALI KIZ
Anamın kucağından aldın…
Tut elimi gidiyoruz dedin…
Nasıl sevindim baba…
Daha dün anam,
Parmaklarımı tek tek öpüp,
Kına yakmıştı…
Kınalı ellerim ne güzeldi…
Sen görmedin…
Bir elinle beni tuttun…
Diğer elinle anamı savurdun…
Sahi, anam niye çok ağladı baba?
Ben yeni öğrendim yürümeyi…
Senin adımlarına yetişemem ki…
Ne olur biraz yavaşla…
Hem bak,
Ellerim kınalı baba…
Bütün evler arkamızda kaldı…
Belki, aha şu tepeye çıkarsak…
Oradan görürüm, çökmeye yüz tutmuş evimizi…
Nasılda yoruldum…
Bilsem konuşmayı,
Sana dönelim diyeceğim…
Anamı özledim, acıktım…..
Ama sen durmuyorsun ki baba…
Beni sırtına aldın,
Uyu kızım dedin…
Çok üşümüşüm…
Sen beni ısıttın baba…
Yüksek dağların ötesine geçtik…
Bir başka diyara geldik…
Beni öptün kokladın…
Geldik kızım dedin…
İşte yeni evin burası…
Bir tüfek parası berdelin olsun,
Kızım Antep’e kurban olsun….
Bıraktın ellerimi…
Kınalı ellerim ne güzeldi…
Sen görmedin baba…
Bilirim, sevgini koydun gittin bana…
Fakirliği onuruna yediremedin…
Herkes çabalarken, sen durup seyredemedin…
Anladım artık neden kınalı ellerim?
Bir haksız savaşa kurban oldum ama
Sen bir daha dönmedin baba…
Koca başlı dağların ardında,
Bırak bir kızın olsun…
Gözyaşlarım…
Berdel ettiğin tüfeğe kurşun olsun…
Bu dünyada haksızlık son bulsun…
Benim adımı Antep’li yüreğine sorsun…
Baba, hakkım sana helal olsun!"
Bugün'ün hikayesi geçmişte yazıldı?!
2021 Cehennem Güz’ü bağlamında, küresel aksta ortak çıkar:
Yeniden Atatürk!
Yeniden Laik Türkiye!
Yeniden Çağdaş Türkiye!
Ezcümle:
Atatürk’ün "Gençliğe Hitabesi" bir "duvar süsü" değil, "Erken Uyarı Sistemi"dir!
(Fotoğraf: Azap Osman ve kızı)