Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'nda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.
Konuşmasına Bingöl Karlıova'da meydana gelen depremden etkilenenlere "geçmiş olsun" dileklerini ileterek başlayan Gül, hükümet olarak, vatandaşın yanında olduklarını belirtti.
Pençe-Kartal Operasyon Harekatının da büyük bir başarıyla gerçekleştiğine dikkati çeken Gül, "Kahraman Mehmetçiğimize de buradan dualarımızı gönderiyoruz. İnşallah terörün kökünü kazıyıp, ülkemize, huzurumuza kast edenlere sonuna kadar mücadelemizi yapıp, bunu da başarıyla taçlandıracağız." diye konuştu.
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) tedbirlerine ilişkin soru üzerine Gül, koronavirüsün yeni alışkanlıklar kazandırdığını belirterek, mesafe, hijyen ve maskenin temel kural olduğunu vurguladı.
Bir rehavete kapılıp da maskelerin indirildiği, takılmadığı ya da mesafeye dikkat edilmediği görüntülerin, arzu etmedikleri görüntüler olduğuna işaret eden Gül, "Bir rehavete asla düşemeyiz çünkü dünyada benzer hadiseler de bir rehavetin de olumsuz etkilediği bir realite." dedi.
Koronavirüs sürecinde alınan önlemlere ilişkin bilgi veren Gül, toplantıları tele konferanslarla ve video konferanslarla yaptıklarını, başsavcılarla komisyon başkanlarıyla tüm adliye hizmetlerinin hepsini dijital olarak takip ettiklerini aktardı.
Bu konuda Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu'nun önerilerine dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Gül, "Burada hiçbir şey yok gibi bir mesafeyi ortadan kaldıran, maskesiz, hijyene dikkat etmeyen bir tutum olursa bu ülkemiz sağlığı için çok tehlikeli olur. O yüzden tüm vatandaşlarımıza yeni normalde, eskiye dönüş değil yeni normalin alışkanlıklarıyla tedbire azami bir şekilde dikkat etmenin gerekliliğini hatırlatıyorum. Buna dikkat edersek hepimiz için ülkemiz için bu sağlık kazanımı sürdürmüş oluruz." diye konuştu.
Gül, Kovid-19 nedeniyle durdurulan yargısal süreçin ve duruşmaların ne zaman başlayacağı, yargıda normalleşme adımları için hazırlıklar ve takvimin nasıl işleyeceğine ilişkin soru üzerine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatları doğrultusunda tüm devlet kurumlarıyla büyük bir süreç yönetiminin ortaya konduğunu ve bütün dünyanın Türkiye'ye imrenerek baktığını belirtti.
"Yarın duruşmalar da yargısal süreler de başlayacak"
Türkiye'nin hem sağlıktaki altyapısı, yatırımlarıyla hem de bu konuda sağlık çalışanlarının öz verisiyle önemli bir başarı elde ettiğinin altını çizen Gül, "Tüm bu tedbirleri almak adına yargıda da süreler durduruldu Cumhurbaşkanımız tarafından 15 Haziran'a kadar. Durdurulan süreler tekrar başlayacak yarın." dedi.
Bu süreleri durdurma nedeninin adliyede yüz binlerce insan sirkülasyonu bulunduğu için salgının olumsuz etkilenmemesi olduğunu dile getiren Gül, şöyle konuştu:
"Kovid ile ilgili mücadele ediyorsunuz, 'evde kalın' diyorsunuz ama kişinin belirli bir temyiz süresi var davasını açma zorunluluğu var, itiraz etme zorunluluğu var şimdi o süreyi durdurmazsanız 'evde kal 'demenin bir anlamı yok. Dolayısıyla 'siz evde kalın müsterih olun bu tür hak kayıpları olmayacak' diye hükümetimizin bu konuda almış olduğu, meclisimizin aldığı tedbir oldu. Duruşmalar ile ilgili de duruşmanın yoğunluğu var. Bu konuda da yine süreler uzatıldı. Tutuklu süreler, acil işler hariç yargılamalar da ertelenmiş oldu. Temel yaklaşım 'burada bir hak kaybı olmayacak, siz sağlığınıza dikkat edin, evde kalın, bunların hepsini telafi edeceğiz' diye bir tedbir alındı. Tabii bunu yaparken adaletin kapısına kilit vurulmadı. Yine bu arada da işlenen suçlar varsa toplumu tehdit eden neler varsa adliyenin kapısı açıktı. Yani yine hakim, savcılarımız, yargı çalışanlarımız, avukatlarımız yine bu hizmeti sürdürdüler. Ama genel itibariyle bu salgının olumsuz etkilenmemesi, yayılmaması için tedbirler alındı. Yarın bu tedbirler sona eriyor ve artık duruşmalar da süreler de başlayacak."
Bu süreçte, UYAP üzerinden dijital olarak hem avukatlara hem de hakim savcılara birçok imkanlar getirdiklerini, bunun faydasını görüp genişlettiklerini dile getiren Gül, "Avukatlarımız, savcılık dosyasını, adliyeye gitmeden, savcımızla görüşmeden de dosyasını görebilecek ve yine bulunduğu yerden, ilden adliye duruşmasına katılabilecek. Bugünlerde bir testimizi de yapacağız. Bu anlamda da yeni daha önceden de belirlediğiniz çalışmalara hız verdik." ifadelerini kullandı.
Bunların kalıcı olup olmayacağına ilişkin soru üzerine Gül, hem teknik hem muhteva olarak uygulamada beğenildiğinde yeni normalin alışkanlıklarından biri olabileceğini ifade etti.
"Biz, adliyelerde tüm tedbirleri aldık ve yarın itibarıyla da artık yeni dönem yine adliyelerde başlıyor, diyebiliriz." ifadelerini kullanan Gül, Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu'nun hazırladığı uygulama kılavuzları neyi gerektiriyorsa başsavcılıkların tüm adliyelerde birimleri kurduğunu ve bu birimlerde tüm hazırlığını yaptığını söyledi.
Adliyeye gelen tüm vatandaşların ve çalışanların sağlığının önemli olduğunu vurgulayan Gül, bu süreci başarıyla uygulamayı hedeflediklerini söyledi. Sosyal mesafe, maske ve hijyene dikkat edilmesi uyarısında da bulunan Gül, "Vatandaşlarımız da hepsinin avukatı var. Avukatlarımız takip edeceklerdir müsterih olsunlar böyle zorunlu olmadıkça adliyede bir insan sirkülasyonununa sebebiyet vermeden de adliye yoğunluğunu artırmamak adına da bir öneride bulunuyorum." diye konuştu.
"Savunmayı güçlendiren bir yapının olması bizim arzumuzdur"
Adalet Bakanı Gül, Avukatlık Kanunu'nda değişiklik yapılmasına ilişkin çalışmanın gündeme gelmesinin ardından Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ve bazı baro başkanlarıyla yapılan görüşmede ne talep edildiği ve iddia edildiği gibi "çoklu baro sistemi"ne geçilip geçilmeyeceğine ilişkin soru üzerine, Avukatlık Kanunu'nda barolara ilişkin düzenlemelerin yarım asra yakın uygulanan düzenlemeler olduğunu ve her dönemde bu çerçevede önerilere çalışıldığını, yeni taslaklar hazırlandığını anlattı.
Bu konunun, bugünün gündeminden ziyade her zaman "daha çoğulcu bir baro yapısı nasıl mümkün olur" kapsamında çözümler arayışı olduğunu, raporlar ve taslaklar hazırlandığını anımsatan Gül, şöyle devam etti:
"Dolayısıyla bu konuda bir ideolojik bir merkez değil, saygın bir hukuk kurumu ve herkesin, tüm avukatların mesleki anlamda dayanışma yapabileceği mesleki sorunlarının çözümüne gidecek bir meslek örgütü olmak hususundaki öneriler elbette her zaman masadadır, gündemdedir. Yani bir siyasi parti değil, bir meslek örgütü, bir meslek dayanışmasının merkezi olması, herkesin ortak beklentisidir. Dolayısıyla bu anlamda 'en doğrusu nedir' de doğal olarak her zaman gündemde olmuştur. Burada aslolan baro, savunma, yargının kurucu unsurudur. Yani avukatların bir meslek örgütüdür. Dolayısıyla savunma ne kadar güçlü olursa, avukat ne kadar güçlü olursa, avukat, savunma ne kadar itibarlı olursa yargının itibarı da o kadar artar. Dolayısıyla yapılacak tüm çalışmalarda savunmayı geriye düşüren değil savunmayı güçlendiren bir yapının olması bizim arzumuzdur. Savunmayı, yargının kurucu unsuru olan savunmanın renklendirilmesi, bu anlamda farklı bir ideolojik birtakım barajlara hapsedilmesi anlamındaki çalışmaların yargıya çok katkı yapmayacağına inanıyorum. Çoğulcu katılımcı bu anlamda herkesin orada var olabileceği bir yapı, kendini temsil edebileceği bir yapı, meslek örgütlenmesi anlamında önemli ve gerekli olduğunu düşünüyorum. Tüm bu çalışmalarda aslolan avukatlık mesleğinin itibarın artırılması, savunmanın daha da güçlendirilmesidir. Böyle bir çalışmanın ortaya çıkacağına inanıyorum."
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu ile bir araya geldiklerini ve sürekli irtibat halinde olduklarını belirterek, "Temel yaklaşımımız, arzumuz da bu anlamda nitelikli çoğulcu ve katılımcı bir yapıya kavuşması." dedi.
Gül, Feyzioğlu'na diğer bazı barolardan eleştiriler geldiği belirtilerek, "Adalet bakanlarıyla baro başkanları görüşmez mi?" sorusuna, "Görüşür elbette barolar bizim Adalet Bakanlığı olarak en yakın çalıştığımız meslek kuruluşlarıdır. Elbette her zaman görüşürüz." yanıtını verdi.
"Avukatlık mesleği ve savunmanın güçlenmesi için diyalogları, iş birliğini artıracağız"
Gelen eleştirilere ilişkin olarak da Gül, şunları söyledi:
"Biz, bir mesele varsa diyalogda her meselenin konuşabileceğine inanıyoruz. AK Parti olarak da her meseleyi muhataplarıyla istişare ederek yapıyoruz. Dolayısıyla bu konudaki yaklaşımımıza Sayın Feyzioğlu ile bu anlamda süreci beraber üretmemiz, avukatlarla yine birtakım kazanımların gelmesinden birilerinin rahatsız olmasından ibaret. Ama biz, avukatlık mesleği ve savunma gücünü daha da güçlenmesi için bu tür diyalogları, bu tür iş birliklerini artıracağız. Aslolan Türkiye'de yargının saygınlığının artması, avukatlık mesleğinin daha da güçlenmesi. Çünkü savunma güçlü olursa yargıya güven, yargının bağımsızlığı daha da artar."
Gül, eleştirilerin savunma kurumunun güçlendirilmesinden ziyade "siyasi" ve "ideolojik" olduğunu da kaydetti.
"Bu düzenleme af değil, infaz süresine ilişkin düzenlemedir"
Gül, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) Kovid-19 sürecinde kabul edilen infaz düzenlemesine ilişkin, Türkiye'de af ile infaz düzenlemesinin birbirinden ayrılması gerektiğini, bu konuda bir kafa karışıklığının ortaya konulmaya çalışıldığını belirtti.
Affın, bütün sonuçlarıyla ortadan kalkmayacağını, bu düzenlemede, infaz süresine yönelik bir sürede tadilat söz konusu olduğunu dile getiren Gül, infazın devam ettiğini, denetimli serbestlikte bir kişinin hükümlü olarak birtakım müeyyidelerle karşılaştığını söyledi.
Gül, bir hakkın tahliyesinin söz konusu olmadığını belirterek, "Bu yapılan düzenleme, bir af değil bir infaz süresine ilişkin düzenlemedir. Bu ilk de değildir. Bu ilk 2012 yılında Türk mevzuatına girdi. 2012 yılında denetimli serbestlik getirildi ve tüm suçlara ilişkin bir yıl kala denetimli serbestliğe ayrılmaya izin veren bir düzenleme geldi. 2016'da denetimli serbestlik, 2 yıla çıkartıldı şimdi 3 yıla çıkartıldı. 2012'de 'af' demiyorsunuz 2016'da 'af' demiyorsunuz, Anayasa Mahkemesine bile gitmiyorsunuz. Şimdi Anayasa Mahkemesine gidilmesinin sebebi nedir?" diye konuştu.
Düzenlemede terör, cinsel suçlar, adam öldürme, uyuşturucu gibi suçların kapsam dışı bırakıldığını vurgulayan Gül, "CHP'ye soruyorum, itiraz ediyor. Bunlardan hangisi girmediği için rahatsız oluyorsunuz? Terör yararlanmadığı için mi rahatsız oluyorsun? Uyuşturucu mu yararlanmadı diye rahatsız olursunuz? Kadına yönelik istismar, tecavüz yer almadığı, cinsel suçlardan hüküm giyenler yaralanmadığı için mi, adam öldürme suçlarından hüküm giyenler yararlanmadı diye mi rahatsız oluyorsunuz? Hangisinden rahatsız oluyor, bunu kamuoyuna açıklasın." diye konuştu.
Meclis'in infaz hukuku düzenlemesinin siyasal iradesi olduğunu ifade eden Gül, bu konunun AK Parti ve MHP'nin kamuoyuna verdiği bir söz olduğunu, kamuoyunda rahatsızlık uyandırmayacak şekilde çerçevesi çizilerek bir düzenleme yapıldığını kaydetti.
Düzenlemeye ilişkin bilgi veren Gül, kişinin cezaevine girdiği günden itibaren iyi hal konusunda incelemeye tabi tutulacağını, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığından heyet ve savcı başkanlığında komisyon oluşturulacağını belirtti.
"Ceza adaletini sağlayacak bir Bilim Komisyonu oluşturduk"
Gül, "İyi hallilik kalkacak. Buna heyet karar verecek. Heyet de sadece cezaevi personeli değil, Aile Bakanlığı, Sağlık Bakanlığından uzmanlar, psikologlar ve psikiyatristler olacak ve bu savcı başkanlığında olacak. Böyle olunca ne olacak? Toplumu rahatsız eden bir kişi, gerçekten topluma entegre olup ıslah olduysa iyi hallidir diye bir rapor verecek." dedi.
Hamilelerle yaşlılarla kadınlarla çocuklarla ilgili daha insani düzenlemeler söz konusu olduğunu dile getiren Gül, infaz hakimliği müessesesinin sistemin merkezine oturtulduğunu söyledi.
İnfaz hakiminin tüm bu süreci takip edeceğini, ceza adaletinin temel ayaklarından birisinin de infaz adaleti olduğunu aktaran Gül, "Bu çerçevede çok önemli, yargı reformunda da ortaya koyduğumuz düzenlemeler söz konusu. Tabii bu yeterli mi değil. Bu hususla alakalı daha yine ceza adaletini sağlayacak bir Bilim Komisyonu oluşturduk, ceza hukuku anlamda infaz, ceza genel hükümler ile ilgili ve usul hükümleri ile ilgili de çalışmalarımızı yapıp, bunu da Meclisimizin iradesine sunacağız." ifadesini kullandı.
Gül, TBMM'deki oylamalarda iç tüzük ihlali yapıldığı iddialarına ilişkin ise şu değerlendirmeyi yaptı:
"Orada gerekçe aftır. Nitelikli çoğunluk diye bir yaklaşım var ama bu bir af değil. Çünkü hükümlü olarak cezasını, infazını çekiyor. Tüm sonuçları ortadan kalkmıyor. Anayasa Mahkemesi kararları da böyle. Anayasa Mahkemesi kararlarında da yazıyor, okusalar anlayacaklar ama okumuyorlar. Anayasa Mahkemesinin kapısını aşındırarak buradan acaba nasıl genişleme imkanı olur diye bir düşünceyle yaklaşıyorlar. Bir af olmadığı için de genel hükümlere göre bir sayıyla çıkmıştır. İç tüzüğe de anayasaya da uygun bir düzenleme. Anayasa Mahkemesinin kararlarına baktığımızda bu bir af olmadığı için bu konuda CHP'nin başvurusunun yersiz ve hukuki temelsiz olduğunu düşünüyorum."
"Ülke menfaatleri bizim için her zaman temel çalışma noktası olmuştur"
AK Parti'nin milletin iradesine sırtını dayadığını, milletin iradesine dayanmadan hiçbir yetkiyi kullanmadığını, demokrasi anlayışının bu olduğunu dile getiren Gül, "Seçim mevzuatı da dahil olmak üzere tüm yaklaşımlara, 'AK Parti'ye nasıl yarar' değil, 'Ülke demokrasisine, hukukun üstünlüğüne nasıl katkı da bulunur, milletin iradesini daha da nasıl zenginleştirir' hep bu açıdan baktık bakmaya devam edeceğiz." dedi.
Anayasa çalışmalarında da "AK Parti'ye, MHP'ye nasıl yarar" düşüncesiyle hareket etmediklerini ifade eden Gül, milli iradenin nasıl tahkim edileceği bakış açısıyla olaya baktıklarını kaydetti.
Gül, "Dolayısıyla kişisel ya da partisel değil, ülke menfaatleri, ülkede demokrasinin kazanımları bizim için her zaman temel çalışma noktası olmuştur." dedi.
Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu, iç tüzüklerin bir ülkenin demokrasisini belgeleyen temel metinler olduğunu belirten Gül, bunların 12 Eylül sonrasında bir bütün olarak ortaya konmuş kanunlar olduğunu söyledi.
AK Parti ile demokratikleşme anlamında çok önemli değişiklikler yapıldığını aktaran Gül, siyasi partilerin kapatılmasının zorlaştırılması, siyasi partilerin saygınlığının artması, hazine yardımının daha katılımcı olması gibi siyasi partileri ve siyaseti güçlendiren adımlar atıldığını hatırlattı.
Gül, genel olarak 12 Eylül darbesinden sonra ortaya konulan bir kanun ruhu bulunduğunu belirterek, "Bir bütün böyle bir çalışma yapılmasına bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Ayrıca Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi geldi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile beraber bir uyum gerekiyor." ifadesini kullandı. Gül, Seçim Kanunu'ndaki olası değişikliğin, çoğulcu ve katılımcı bir yaklaşımla ele alınması gerektiğini vurguladı.
Bakan Gül, farklı farklı kanunlarda seçime ilişkin düzenlemelerin, atıfların bulunduğunu belirterek, reform anlamında bir çalışmaya da teknik olarak ihtiyaç bulunduğunu söyledi.
"Zaruri yapılması gereken değişikliklerin masaya getirilmesini hedefliyoruz"Ü
Seçim Kanunu'na ilişkin düzenlemeler ve erken seçim tartışmalarına ilişkin Gül, Cumhurbaşkanlığı seçimine üç yıl kaldığını ve bu konuda tüm siyasi partilerin de katılımıyla demokrasiye uygun düzenleme yapmak için çok önemli bir iklim olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'n Seçim Kanunu konusunda tüm muhalefete "Gelin arkadaş, dar bölge, daraltılmış bölge, baraj, bunların hepsini tartışalım." çağrısında da bulunduğunu ancak muhalefetin yıkım üzerine bir yaklaşım sergilediğini ifade eden Gül, "Siz yapın, biz eleştirelim. Libya'da, koronada eleştirelim.' Ne yaparlarsa yapsınlar, bu millet takdir ediyor, görüyor ki her yerde milletin lehine bir yaklaşım olunca ülkemizin lehine çıkıyor." dedi.
Gül, tüm siyasi partilerin katılımı, istişaresi ve ortak akılla daha iyi bir metin ortaya çıkabileceğini ve bunun demokrasi için önemli bir kazanım olacağını belirterek, "Üç yıl sonra seçim var, şu anda bu konuların konuşulup en sağlıklı sonuç çıkması için önemli bir zemin ve iklim söz konusu." değerlendirmesinde bulundu.
Milletvekili transferini engelleyen bir düzenleme olup olmayacağı konusunda da Gül, şöyle konuştu:
"Özellikle partilerin transferi hususunda Türkiye'de çok acı tecrübeler yaşandı. Güneş Motel gibi siyasi iktidara, 28 Şubat dönemi gibi muhtıralara, postmodern darbelere yönelik siyasal tercihlerin değiştirilmesine yönelik kötü örnekler yaşandı. Yeni bir sisteme, daha kurumsal, yürütmede istikrarın olduğu bir sisteme kavuştuk. Tüm bunlara bakıldığında siyaset kurumunun itibarını zedeleyen örnekler de yaşandı. Bazı ülkelerde bu anlamda yasaklayan düzenlemeler de söz konusu oldu. Sadece bu konuya indirgemek, konjonktürel ya da belli bir mesele üzerine konuşulması bunu daha da hafifletir.
Siyaset kurumunun itibarının zenginleştirilmesi, güçlendirilmesi, siyasi partilerin güçlendirilmesi, bu konuda demokratik temsilin daha da tahkim edilmesi anlamında tüm bu başlıklar mutlaka değerlendirilecektir. Sayın Cumhurbaşkanımız da her türlü öneriyle ilgili kamuoyuna çağrıda da bulunmuştur. Biz AK Parti'ye yönelik lehte ya da aleyhteki birtakım meseleler merkezinde değil, demokrasinin daha da ileriye kavuşması anlamında ihtiyaçların ve zaruri olarak yapılması gereken değişikliklerin masaya getirilmesini ve bunun tüm siyasi partilerle müzakere edilmesini hedefliyoruz."
"Ayasofya'nın zincirlerinin kırılıp ibadete açılması dileğimizdir"
Bakan Gül, Ayasofya'nın ibadete açılması için Danıştayda açılan davada duruşma gününün yaklaştığının hatırlatılması ve ibadete açılmasının önündeki engelin ne olacağını yönündeki soruya, "Turnikeyle içine girdiğimiz tek camidir, bu ayıbın gerçekten ortadan kalkması hukukun bir gereğidir." karşılığını verdi.
Ayasofya'nın 500 yıldır cami olarak hizmet verdiğini, sonra bir idari kararla farklı bir müze haline getirildiğini belirten Gül, "Fatih Sultan Mehmet'in vakfiyesidir. Hukuki anlamda bakıldığında da Kariye Camii ile ilgili bir emsal yaklaşım da İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun vakfa uygun bir şekilde hizmet vermesi yönünde bir içtihadı var. Danıştay, bu içtihat çerçevesinde bir karar verebilir ya da gerekçesini açıklayarak farklı bir karar verebilir." dedi.
Adalet Bakanı Gül, Ayasofya ile ilgili konunun, başka bir ülkenin tasarrufunda olan, onların yorumuna bırakılan bir konu olmadığının altını çizerek, şöyle devam etti:
"Türkiye Cumhuriyeti'nin tasarrufunda olan bir meseledir. Türkiye Cumhuriyeti'nin egemenlik meselesidir. Fatih Sultan Mehmet'in vakfiyesidir. Bu çerçevede, hukuki olarak bir karar verildiğinde, yakın bir zamanda bunun hangi yönde karar vereceğini göreceğiz. İdari olarak da bu konuda gerekli adımlar atılacaktır. Ayasofya'nın elbette ibadete açılması, zincirlerinin kırılıp ibadete açılması hepimizin ortak dileğidir. Fatih Sultan Mehmet'in vasiyetinin yerine getirilmesidir. Mülkiyet hakkı anlamında da vakfa ait olan bir cami olarak bir konunun aslına dönmesi anlamında hepimizi heyecanlandıran bir sürecin hukuki, idari anlamda arefesinde olduğumuzu düşünüyorum. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanımız da genel yaklaşımları ortaya koydu. İnşallah neticesini hep birlikte göreceğiz."
"Ayasofya, hepimizin rüyası"
Bakan Gül, UNESCO'nun Kültürel Miras Listesi'nde bulunan Ayasofya ile ilgili eleştirilere ilişkin soruyu yanıtlarken Ayasofya'nın mimari ve tarihi anlamdaki gelenek ve değerlerinin korunacağının, cami olunca farklı şekilde kullanılmayacağının altını çizdi.
Ayasofya'nın cami olarak hizmet vermesinin yanında kültürel ve mimari tüm değerlerinin korunacağını vurgulayan Gül, 500 yıldır cami olarak hizmet vermesine katkı sağlanacağını söyledi.
Bakan Gül, Ayasofya'yla ilgili yargısal sürecin ne zaman çözülmesinin öngörüldüğü konusunda da şunları kaydetti:
"Kamuoyuna da yansıdı. Duruşması temmuzun ilk haftasında. Usul hükümlerine göre bakıldığında yakın bir zamanda karar verilecektir. Kararın ne yönde olacağını elbette Danıştay, Yüksek Mahkeme takdir edecektir. Bu konuda, bir sonucu hep beraber değerlendireceğiz. Duruşma temmuzda olduğu için karar da çok fazla gecikmeyecektir. Ayasofya hepimizin rüyası, Fatih Sultan Mehmet'in vasiyeti. Bu vasiyetinin yerine geleceğini dünya gözüyle görmek bütün milletimizin ortak beklentisidir. Bunu yaşayabilmek büyük bir şekilde heyecanlandırıyor. Ayasofya'nın aslına döndüğünü inşallah hep birlikte görürüz. Bu vesileyle, karşısındaki camimize bile göz koyanlar var. 'Müze olsun.' diyenler var. Bu gerici kafa ülkeye bugüne kadar hiçbir şey vermedi.
Bu zihniyetin veremeyeceğini bütün milletimiz görüyor. Kim neye inanırsa inansın tüm ibadethanelerde özgür bir şekilde ibadetlerin yapılabildiği demokratik bir ülkeyiz. Camimize de kavuşmak bizim ortak dileğimizdir. İnşallah süreç, hukuki anlamda da vakıf hukuku anlamında da sonuçlanmış olur."
"Kadına şiddet konusu, son dönemde yeni vakalarla bir kez daha gündeme geldi. Eleştirilerin odağında ise şüphelilerin serbest bırakılması var. Suç mağdurlarına yönelik Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile hangi yeni adımlar atılacak?" sorusunu Gül, "Bu, hepimizin canını yakan bir konu. Bütün insanlığın uğraştığı hadiselerden biri. Avrupa ülkeleri de bu konuda acı olaylar yaşıyor. Ülkemize baktığımızda bu hususta hükümetimiz ve tüm kurumlarımız çok büyük bir hassasiyet içerisinde. Kadına yönelik şiddeti önlemek adına mevzuatımız, Batılı birçok ülkeden daha ileride. Kadına yönelik her türlü şiddet, lanetlenesi bir durumdur. Bunu asla tasvip etmiyoruz." şeklinde cevapladı.
Gül, kadına yönelik şiddette yargının sonuç aşaması olduğunu, kadının şiddete maruz kalmasını önleyici tedbirlere kafa yorulması gerektiğini vurgulayarak şunları kaydetti:
"Bu konuda yargısal yönden çok önemli adımlar atıldı. Cumhurbaşkanımızın kararnamesiyle de mağdur odaklı bir yargılama için düzenleme yürürlüğe konuldu. Özellikle adliyelerde bir müdürlük oluşturarak mağdura adliyenin kapısından girdiği andan itibaren her türlü desteğin verileceği ve sürecin tamamlanıncaya kadar uzmanlar marifetiyle yürütüldüğü bir sistemi öngördük. Buna yönelik uygulamalarımız, kararname çerçevesinde devam edecek. Biz, 'tüm şeyleri yaptık artık elimizden bu geliyor' diyemeyiz. Bir cana, bir kadına daha el uzanmaması için ne yapmamız gerekiyorsa hükümet olarak, yargısal yönüyle de yapmaya devam ediyoruz. Bu çerçevede hazırladığımız genelgelerle kadına yönelik şiddet bürolarının savcılıklarda oluşturulması ve bu konuda HSK'nin ihtisas mahkemeleri belirlemesi yönünde adımlar söz konusu. Bu konuyla ilgili önemli aşamalar elde edildi. Savcılıklara da bu konu tekrar hatırlatıldı. 'Mağdurun yanında yer alın.' şeklinde birtakım ifadeler vurgulandı. Elbette yargısal boyutuyla da eksikler, hatalar, kabul edemediğimiz uygulamalar olabiliyor ama bu konudaki hassasiyetin en üst düzeyde olması için her türlü çabalar ortaya konulabiliyor.
"Savcılık bilgiyi öğrendiğinde bunu dikkate almak zorunda"
Bakan Gül, kadına şiddet olaylarının sosyal medya üzerinde paylaşılmasının ihbar niteliğiyle ilgili bir soruya ise "Karakola ya da savcılara o video gitmemişse, sosyal medyada bu yapılıyorsa bu anlamda yargı ya da karakola bir suç atfetmek mümkün değil. Dosyanın içerisinde bilgi varsa ve bu dikkate alınmıyorsa bunun asla tasvibi mümkün değil. Burada asıl olan adaletin yerini bulmasıdır. O kişiden beklenen, videoyu karakola ya da savcılık makamına vermesidir ama oradan yayınladı diye bir şey demek de doğru değil. Savcılık bilgiyi öğrendiğinde bunu dikkate almak zorunda. Bu tür bilgiler değerlidir. Diğer taraftan vatandaşın, 'ben yazdım o yüzden harekete geçildi', 'bunu paylaşmasaydım o kişi yakalanmayacaktı, savcılık, emniyet itibar etmeyecekti' algısı da doğru değil. Oysa savcı da zaten o delili bekliyor. Bu anlamda paylaşımlar yargıya yardım edildiği yönüyle doğru ama kişisel verileri paylaşma ve soruşturmanın gizliliğini ihlal edilmesi ise asla kabul edilemez." yanıtını verdi.
"Kadına yönelik şiddete karşı mücadelemizi sürdüreceğiz"
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi kapsamında eski eş için alınacak önlemlerin sorulması üzerine Gül, önleyici tedbir anlamında hem kolluğun hem de savcılığın çok önemli misyonunun bulunduğunu, bu konuda koordinasyonun ise Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında olduğunu belirtti.
Kadına yönelik şiddetin psikolojik ve sosyolojik boyutunun da bulunduğunu belirten Gül, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının, ilgili bakanlıklara bildirdiği eksiklikleri, en önemli başlık olarak ele alıp değerlendirdiklerini bildirdi.
Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde, sadece kamu kurumlarının değil, sivil toplum kuruluşları, medya ve kanaat önderleri de dahil herkesin ortak sorumluluklarının bulunduğuna işaret eden Gül, "Bir kişi şiddete uğradıktan sonra, kanunlarımızda zaten ağır cezalar var, daha da ağırlaştırılmamız gerekiyorsa elbette yapılabilir ama mesele bir kadın şiddete uğramadan önce, ölmeden, yaralanmadan önce bu hadisenin önlenmesidir." dedi.
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için şiddet büroları kurulduğunu, savcılıklar ve ihtisas mahkemeleri oluşturulduğunu anlatan Gül, şöyle devam etti:
"2017-2020 yılları arasında 18 bin 20 koruyucu, 1 milyon 791 bin 182 önleyici olmak üzere toplam 1 milyon 809 bin tedbir kararı verilmiş. Sadece tedbir kararı verilmesi anlamında, bu da önemli ama mesela, boşanmış ama 10 yıldır nafaka ödüyor. Yok parayı yatırdın, eksik yatırdın, yatırmadın... Aile devamının kesilmesi anlamında atılması gereken adımların da yine tüm yönleriyle değerlendirilmesi... Nafaka da bunlardan biri. Bu konunun da artık sonuçlandırılması gerekir. Bu konudaki çalışmalar da masada olan konulardan biri. Değişiklik yapılması gerektiği açık."
Gül, kadına yönelik şiddete sadece istatistik olarak bakmadıklarını belirerek, "Bir kadına bile kalkan eli, uygulanan şiddeti asla tasvip etmiyoruz ve sonuna kadar da mücadelemizi sürdüreceğiz." diye konuştu.
Görüntülü görüşme ve dijital sayım
Bakan Gül, cezaevlerindeki dijital sayım uygulaması ile hükümlü ve tutukluların yakınlarıyla görüntülü görüşmesine imkan sağlayan düzenlemenin de uzun zamandır üzerinde düşündükleri önemli başlıklardan biri olduğunu bildirdi.
Bu çalışmaya ilişkin mevzuatın hazırlandığını, teknik hazırlığın da tamamlanmak üzere olduğunu ifade eden Gül, sözlerini şöyle tamamladı:
"Cezaevlerinde annesini, babasını 10 yıldır, 15 yıldır göremeyen, yurt dışından ziyarete gelemeyen insanlar var. Bu kişilerin, cezaevindeki yakınlarıyla görüntülü görüşebileceği bir sistem kuruyoruz. Koğuşun içinde, sese yalıtılmış, güvenli bir şekilde orada görüşmesi gereken kişiyle görüntülü görüşüp konuşabilecek bir sistem. Bu bir hak, elbette çerçevesi çizilecek. Yine sayımlar yapılıyor. Günde 2 defa sayım için hükümlü ve tutuklular hizaya diziliyor. Artık sayımlar parmak iziyle yapılacak. Dilekçe yazacaksa oradan talepte bulunacak. Son derece insani bir uygulama. Koğuşa konulacak kiosk dediğimiz bir sistem üzerinde çalışıyoruz. Birçok açıdan çok önemli bir düzenleme olacak. Dünyada bu anlamda bir düzenleme ile karşılaşmadık, öncüyüz. Pilot uygulamalara yakın zamanda başlayacağız. Başarılı bir şekilde uygulandıktan sonra cezaevlerinde bunların yaygınlaştırılması sağlanacak. Hele şu pandemi sürecinde sayımlar yapıyorsunuz, oradaki hükümlü tutuklu da devlete emanet, bir fiziksel temasa da gerek kalmasın diye çok önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz. İnşallah yakın zamanda bunu hayata geçireceğiz. Koğuşlara ATM benzeri bir cihaz konulacak, görüşme, dilekçe, bazı talepler ve sayım bu cihaz üzerinden yapılacak."