Balbay Türkiye siyasetini öyküleştirdiği yazısında, "Başta söyledik, ahali her şeye alışmış ama bu kadarına alışacak hal kalmamış. Akbabadan başka memleketi yönetecek yok mu diye sormaya başlamış. Akbabanın iktidarı bitmeye yüz tutmuş, Soruya yanıt bulana dek, memleket bitmezse..." ifadelerini kullandı.
Mustafa Balbay'ın "Akbaba ‘ak’ım derken!" başlıklı yazısı şöyle oldu:
Akbabaların iktidarda olduğu, akbabalar ve onlara akrabalar dışında herkesin darda olduğu bir memlekette işler iyice karışmış.
Karışmış ama ahali buna da alışmış.
Olağanüstü durum olağan hale gelmiş. Akbaba büyük bir kriz çıkınca hemen çözümü ortaya koyarmış:
Daha büyük kriz çıkarmak!
Ahali, “Bundan kötüsü olmaz artık” derken, başına geleni sineye çekerken, büyük krizin etkisi biterken akbaba mutlaka daha büyüğünü bulurmuş.
“Bunlar başımıza niye geliyor, hep belalarla uğraşmak kader mi” diye soran olursa, onun da çaresine bakılır, “Dış güçlerin maşası” denip kenar atılırmış.
Kenarda tekin durmazsa hapse atılırmış.
Ahali bakmazmış, akbabanın bütün ormanı soyduğuna...
Bakarmış hayatta olduğuna, kuru ekmek de olsa karnının doyduğuna.
Gerçi memlekette, “Hapiste yatacak olana öğütler” diye şiirler de yazılmış ama şöyle bir şiir daha makbulmüş sanki:
Gölgede yatacak olana söğütler!
***
Akbaba “çıkış yolu” derken öyle bir “çöküş yolu” bulmuş ki! Memlekette çöken çökene...
Herkes bulduğu yere gücü kadar çökerken en büyük çökücü akbaba, devletin üstüne çökmüş. Ormandaki öteki canlılar da bir yandan akbabaya kızıyormuş, bir yandan da aman devlete bir şey olmasın diye geriliyormuş. Akbaba iktidar keyfini sürerken orman ahalisine sesleniyormuş:
“Çöktüm devletin üstüne,
Ben gidersem devlet çöker.
Herkes dikkat etsin sözüne,
Hata yapan cezasını çeker.”
Akbaba o kadar güzel kurmuş ki düzeni, hiç affetmemiş kendisini üzeni. Bunun için de etrafında azgın ve mutlu bir azınlık oluşturmuş.
Çakal, tilki, sırtlan, ayı...
En çok onlar almış payı.
Gel zaman git zaman, düzen devam etmiş muntazaman.
Hazıra dağ dayanmaz derler... Akbaba memleketin her şeyini sata sata bitirince, itibarını yitirince, işler sarpa sarmaya başlamış.
Derken bir gün akbabaya bir başka baba kafa tutmuş. Ormanın bu tür gelenekleri de varmış. Halk “baba” deyince “mafya babasını” da anlarmış.
Akbaba her şeyi aklarken...
Bütçenin çoğunu kendine saklarken...
Hakkı, hukuku, adaleti haklarken...
Mafya babası bütün bunlara tanıklık yaparken...
Bir gün tepesi atmış, “lan bırraakkk” deyip, açmış ağzını yummuş gözünü. Kameradan saklamamış sözünü.
Aslan, kaplan, koyun, keçi, inek, eşek, manda...
Herkes duyduklarına şaşırmış ormanda...
Akbabanın bütün kara işleri akladığını bilmeyen yokmuş ama ahali bunları mafya babasından duyunca ona büyük bir güven beslemiş.
Mafya babası, olmuş ormanın en hası!
***
Akbabanın bir de ortağı varmış. Lakabı da ulu kurtmuş.
Ama zamanla ulu kurt,
Olmuş akbabanın kulu kurt!
Akbaba, kurdu yanına çekerek onu kullandığını düşünürmüş.
Kurt da akbabayı kontrol ederek yönettiğini düşünürmüş.
Akbaba iktidarını böylece sürdürürken kurdu da yanına almanın densizliğiyle sadece ormanın içinde değil, dışında da bir denge kurmuş:
İçeride halkını azarla
Dışarıda ülkeni pazarla!
Başta söyledik, ahali her şeye alışmış ama bu kadarına alışacak hal kalmamış. Akbabadan başka memleketi yönetecek yok mu diye sormaya başlamış.
Akbabanın iktidarı bitmeye yüz tutmuş,
Soruya yanıt bulana dek, memleket bitmezse...