Muhafazakar bir aileden geliyorum. Ailemin özünde sahip olduğu bütün değerlere olan saygım ve bağlılığım zaten evrensel değerlerin de bir iktizası olarak devam etmekte. Yegane siyasi görüşüm, hiçkimsenin kim olduğuna bakmaksızın kimsesiz kalmaması. Masum ve savunmasız hiçbir insan/canlının zulme uğramaması, liyakat sahibi herkesin layığını bulması, küçücük mutluluklarla mutlu olabilen her masum yüzün yüreğin yuvanın bunlardan yoksun bırakılmamasıdır. İyiliğe, adalete ve güzelliğe hizmet edecek, dinlemesini bilen, insanları kimliğine göre bölmeyen herkesle omuz omuzayım. Parti dedikodusu sanal gündemler, yapmacık hamasi göndermelere ayıracak vaktim yok. Çünkü işim bu değil. Edebiyat alanına gerek estetik bağlamda gerekse bilimsel anlamda son nefesime kadar zerre miktar katkıda bulunmaktan başka bir emelim de yok.
Hal böyleyken “İslamcı Dergiler Projesi” kapsamında benim muhtelif dergilerde yazdığım yazıları arşivlemişler. Dostlar agah olsunlar… Bir kere hiçbir çalışmamı hususiyle de edebi çalışmamı İslamcı bir kaygı ile yapmadım ve yapmayı da düşünmüyorum. Daha önce de arz ettim 17-25 Aralık ve 15 Temmuzdan ve bu süreçlerden sonra malum yapının muadillerine mensup bazı zevatı tanıdıktan sonra edebiyattan mütevellit tasavvufa olan ilgimden de soğudum. Bu projeyi yapanlar: “Biz meseleyi İslamcı dergiler bağlamında ele aldık. O yüzden yazılarınızı bu kapsamda ekledik. Sizin yazılarınızdan dolayı değil…” diyorsa dergi imtiyaz sahiplerinin böyle bir kategorizasyon karşısında tavrı nedir? Açıklasınlar da bizde nereye ve neye göre yazı yazacağımızı bilelim. (Ay Vakti, Aşkın E-hali, Kardelen, Akpınar dergilerinden ben kendilerini böyle tanımlayan bir açıklama duymadım.) Akşam gazetesinde yazarken de ne yazdığıma bakmadan bana “o mahalle” “bu mahalle” geyiği yapmışlardı. Yine bir vesile ile cevap vermıştim. Ancak meseleyi nedeni ve niçini ile bir kere daha arz edeyim.
Bana bir dönem yazılarımın yayımlandığı gazeteler için İslamcı demek, kabataştan, taksim ezanına kadar türlü iftiraların senaristi, kültürü ve fikri dilinden kısa oradaki bazı yazarlarla beni aynı kefeye koymak demektir. Bana İslamcı demek, “Cahillere güveniyorum” diyen rektör yardımcısı/ rektör ile yahut bizzat şahsıma kocakarı imanını telkin eden sabık bir rektör yardımcısı ile beni bir tutmak demektir. Bana İslamcı demek tek kitaplım molla yahut şeyhlerle beni aynı kefeye koymaktır. Bana İslamcı demek, çağımızda başka mevzusu yokmuş gibi hem de edebi bir makam verip, Sultan Abdlhamit'in bastonunun tonunda Akif'e sövmeyi yahut Akif'in fesinin altından Sultan Hamid'e sövmeyi ilmi minazara sanarak gündemi meşgul edenlerle beni aynı düzeyde saymaktır. O yüzden okuyan, düşünen, sorgulayan bir Müslüman olarak kalmayı tercih ederim. Bir gün birileri bana Kemalist dediğinde, gündemin rüzgarından pay almak için popülist söylemlerle Atatürk kitabı yazıp, romantik zengin kemalistlere de bunu iki bin liraya okutanlarla aynı kefeye konulmaktansa, laikliği nimet bilen ve Atatürk'ü seven bir akıl sahibi olmayı tercih edeceğimi ifade edeceğim gibi ifade ediyorum bunları. Yarın da “Devrim” adında bir cafe açıp çayı beş liraya okutan yoldaşlara ifade edeceğim gibi…
Tarihe ve amel defterime not düşmek adına:
Son olarak, gerek sıfat gerek adlaşmış sıfat olarak, öncelikle de bir Müslüman olarak hem de tam şu zamanda “İslamcılık”ı bütün varlığımla reddediyorum…