Aylardır süren ve özellikle Cumartesi günleri iyice tırmanan eylemleri ile Fransa’daki Sarı Yelekliler ne istiyor? Neden sokaklara döküldüler? Altındaki sosyo-ekonomik dinamikler nelerdir? Biraz irdelemeye çalışalım.
Öncelikle belirtmek lazım: Bu hareket aslında yılların birikimi bir sosyo-ekonomik sorunun açığa çıkmasıdır. Fransa’da başlamış olsa bile Avrupa’nın birçok ülkesi için de geçerli bir sorundur.
Orta sınıfa ait insanların, orta gelir tuzağına düştüklerini fark etmiş olmalarıyla eyleme dönüştürdükleri öfkeleridir. Özellikle 30-50 yaşları arasında orta gelir grubundaki insanlar kendilerini köşeye sıkışmış hissediyorlar. Çoğunluğu yüksek öğrenim görmüş veya lise mezunu aile sahibi bu insanlar için en büyük sorun yaşam kalitelerinin sürekli düşüyor olmasıdır.
Artan hayat maliyetlerine karşın gelirleri hiç artmıyor. Piyasadaki iş alanlarının azalması sonucu, işlerini kaybettikleri zaman az gelirle ve düşük kalibreli işlerde çalışmaya mahkum oluyorlar. Öte taraftan işssizlik de artmaya devam ediyor.
Dijitalleşen ve otomasyonun her alana yayıldığı Avrupa’da, eski orta sınıf için zor günler başlamış durumdadır.
Sarı yelekliler ile konuştuğunuzda size bilinen orta gelir tuzağı hikayelerini anlatıyorlar: Kimisi bir işte çalışıyor olsa bile ay sonunda elde birşey kalmadan yaşıyor.
Bazıları ise düzenli gelirli bir işte çalışırken ev, tatil veya araba için kredi borçlarına girmişler. Bu düzenli gelirin sürekli var olacağı veya çalıştıkları yerden ayrılsalar dahi benzer maaşlı bir işe devam edecekleri varsayımı ile tasarruf yapmamışlar.
Zorlaşan rekabet koşulları ve dijital devrim bu profildeki birçok insanın işsiz kalmasına veya eskiden yaptıkları gibi bir işi bulamamalarına neden olmuş.
Sosyal yardım veya işsizlik maaşı süresi dolduktan sonra bile iş bulamayan aile ve çocuk sahibi insanlar var. Beklentileri ise bu duruma yol açan sistemin daha insan odaklı hale gelmesidir.
İşin sosyo-ekonomik boyutunun ön plana çıkmış olması, bu eylemlere siyasal bir kimlik yüklemeyi de geri plana itiyor. Hem sağ hem sol ideolojiye sahip insanların sarı yeleklerini giyerek bir anlamda siyaset ve ideoloji kimliğini, aynı sosyo-ekonomik sınıfa ait olma kimliğine dönüştürdüğüne şahit olmaktayız. Bu da yeni mücadelenin sınıfsal bir çerçevede ortaya çıktığını gösteriyor.
Şiddet ve etrafı tahrip etme yoluna başvurulmasının bu grup içinde çoğunlukla doğru bulunmadığını da belirtmem lazım.
Bir bakıma dünya için yeni bir olgudur Sarı Yelekliler. Din, etnik köken, siyasal düşünce veya cinsel tercihleri bakımından ayrışan insanların, aynı sosyo-ekonomik sınıfa ait olma ortak paydasında “Sarı Yelekli” orta sınıf dayanışması başlattığını görüyoruz.
Karl Marx’ın öngörüleri arasında yer alan sınıfsal çatışma seviyesine gelir mi bu iş, şu aşamada kestirmek zor.
Bu konuda zenginlerin sınıf çatışmasına dönüştürmeden atacağı adımlar olabilir mi göreceğiz.
Bazı ülkelerde herkese asgari geçim standardı maaşı bağlama projeleri hayata geçirildi. Bu insanların sokağa çıkan öfkeli kalabalıklar haline gelmesini engellemenin bir yolunu da onları eve bağlamak olarak düşünen zengin elitler, dijital film ve dizi platformlarına para yatırıyor gibiler.
Astronomik bütçelerle filmler yapıp piyasaya çıkmamış sinema eserlerine milyonlarca dolar yatıran ama çok cüzi bir üyelik ücreti alan dijital yayıncıların karlılıktan ziyade başka hedefleri var galiba.
Sarı yelek yerine insanlara evde PTT yaptırarak verilen asgari geçim parası ile güzel güzel paketli gıdaları ve TV’den binlerce filmi ve diziyi tükettirip ve sonra da kemale erdirme bir seçenek olabilir.
Zaten verilen asgari para da bu şekilde geri alınmış olur. Hem de üstüne diziler ve filmlerle geleneksel aile kavramını yıpratan, çocuk yapmamayı özendiren beyin yıkamalar da yapılmış olur.
Anlayacağınız değerli okurlar bu işler ince işler belki de çok organize ince işler...
Kaynak: Sarı Yelekliler - Berat Onur