BERKUN OYA’NIN LÂLEYi SEÇMESİ, TEVÂFUK MU YOKSA TESÂDÜF MÜ?

Kerime Yıldız

Bir Başkadır dizisi hakkında çok ilginç eleştirileri okuyunca merâkımı yenemeyip tüm bölümleri internetten seyrettim. Festival filmi tadında bir dizinin bu kadar reyting yapması, gerçekten mühim bir başarı.

İlk dikkatimi çeken eleştiri, Osmanlının meşhur çiçek üstâdı Ali Üsküdârî çağrışımı yapan Ali Sâdi Hoca’nın plastik çiçek-doğal çiçek dersiydi. Bu sahnenin Nureddin Yıldız’ın bir konuşmasından alındığı yazıldı. O konuşmayı da dinledim.

Yıldız, plastik gül-doğal gül kıyaslaması yapıyor. Ali Sâdi Hoca ise bu kıyaslamayı, lâle üzerinden yapıyor. Vazodaki plastik lâlelerin kopmadığını ve dahî kokmadığını Meryem’e uygulamalı anlattıktan sonra, güzel kokan bir demet kır çiçeğini eline vererek, “İşte bu biziz.” diyor. Dünya nimetlerine kanıp öte tarafta cehenneme gidecekleri ise plastik lâleye benzetiyor. Meryem’in yengesinin hastalığını da plastik lâle üzerinden teşhis ediyor:

“Âbinin hanımı, bunun kokmayan yapraklarına, bükülmeyen dalına kanmış.”

Âli Sâdi Hoca, kısaca, “Allah’ın yarattığı, kırılır, dökülür, vakti gelince toprağa karışır ama güzel kokar; kulun yarattığı ise dayanıklıdır, kopmaz kırılmaz ama kokmaz.” diyor. Kendisini ve kendisi gibi olanları, doğal çiçeklere; ötekileri ise plastik olana benzetiyor. 

Böyle bir yorumu lâle üzerinden yapmak, büyük bir hatâ. Lâleyi, dizideki hoca mı yoksa senarist mi tanımıyor bilemedim. Lâle gibi muhteşem bir çiçek, maalesef kokmaz.

Yazımın başlığındaki “tevâfuk” kelimesine geleyim.

Demek ki Allah’ın yarattığı çiçekler de kokmayabiliyor. Mesele buhurumeryem de böyledir. Muhteşem görünüşüne rağmen kokmaz. Kokmamak kabul edilebilir de bir de kötü kokan çiçek gerçeği var.

Peki bundan nasıl bir sonuç çıkarabiliriz?

İnsanoğlu, çiçek gibidir. Güzel kokanı vardır; kokmayanı vardır. “Ne akar ne kokar” deyimi böylelerini anlatır. Fenâ olan, kokmamak değil, kötü koku yaymak. Yâni çiçek olarak yaratıldığı hâlde kötü koku yayanlar. Özellikle de vazodaki plastikleri taşlarken..

Örnek mi? Hemen vereyim. ABD’li sapık bir starın Türkiye’ye gelip hepimizle dalga geçer gibi başına başörtü takıp dolaşmasını kutsayan bir yayın organı, Sinan’ın tülbent koklama sahnesini, “alenen başörtüyü cinsel obje olarak kullanma alçaklığı” olarak gördü.

Yok yok böylelerini kokmayan lâlelere veya buhurumeryeme benzetecek kadar çiçek câhili değilim. Böyleleri, ceset çiçeği gibi kötü koku yayıyor.

…….

Başörtü mücâdelesi veren münevver bir başörtülü yazar, Berkun Oya’ya, Meryemlerin değil, kendisi gibi, “bir başka”ların filmini yapmasını teklif etti.

Berkun Oya bu teklifi değerlendirirse işi, gerçekten çok zor. Doğal olduğunu iddiâ edip plastik hayat süren; daha Türkçe sorayım, Allah’ın emri olduğu için başını örten, namazını kılan ama yalan yazabilen, iftira atabilen bir kadını hangi çiçekle anlatsın?

Yönetmen, belki de bilerek Meryem’i tercih etti. Meryem, okumamış bir kız. Ama beyaz Türk Peri’yi alt üst edecek kadar doğal.

 

 

 

    

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.