Milletimin ayrılma bölünme endişesi, Mezarımda dahi rahatsız eder beni. Saldırgan düşmanlara karşı birleşmek iken çâremiz, Birlik olmazsa, kızgın demirle dağlanmış gibi yanarım.
Birlikteliğin oluşturduğu sinerjiye bağlı olumlu ve lehte bir güç ve bu gücün ürkütücülüğü bulunur. Ayrılıkların kaotik ve kırılganlığının rağmına meşru bir dokunulmazlığı resmediyor.
Sürüden ayrılanı kurt kapar.
Hz. Ali (r.a), arkadaşlarıyla oturmuş, Hz. Osman’ın (r.a.) hayâtından bazı şeyler naklediyor, onun insanlar arasındaki mevkiinden bahsediyordu. Sonra sözü onun şehâdetine getirdi ve: Benim, sizin ve Osman’ın durumu neye benziyor, biliyor musunuz?” diyerek şu misâli anlatmaya başladı:
Sık ağaçlı bir ormanda üç tane öküz vardı. Birisi siyah, diğeri beyaz, öbürü de kırmızı idi.
Ormanda bir de aslan vardı, lâkin birlik ve beraberlik içinde oldukları ve yardımlaştıkları için onları yemeye gücü yetmiyordu. Siyah öküzle kırmızı öküze gelerek şöyle dedi:
Bu ormanda bizi diğer hayvanlara farkettiren şu beyaz öküzdür. Çünkü onun rengi açık ve dikkat çekici bir renktir. Onu yemem için bana bırakırsanız, orman hem benim hem de sizin için daha emîn bir yer olur.
İki öküz: Öyleyse, buyur, o senindir” dediler.
Aslan da beyaz öküzü bir güzel yedi. Çok geçmeden yine geldi. Kırmızı öküze:
Bu ormanda bizi diğer hayvanlara farkettiren şu siyah öküzdür. Çünkü onun rengi dikkat çekici bir renktir.
Benimle senin rengin ise öyle değil. Onu yememe müsaade edersen orman bizim için daha emniyetli olur, orada birlikte yaşarız” dedi.
O da: Buyur, ye!” dedi. Aslan siyah öküzü yedi.
Bir müddet sonra aslan kırmızı öküzün yanına gelip: Seni yiyeceğim” dedi.
O da: Öyleyse bana müsaade et, üç defa nidâ edeyim” dedi.
Aslan: Tamam, istediğini söyle” dedi.
Kırmızı öküz yüksek bir sesle şöyle nidâ etti: Dikkat edin, ben beyaz öküzün yendiği gün yendim! Dikkat edin, ben beyaz öküzün yendiği gün yendim! Dikkat edin, ben beyaz öküzün yendiği gün yendim!
Bu hikayedeki gibi bazen de aslan kapıyor
Aslana meşruiyet kazandıran ontolojik olarak kendindeki güçtür.
Bugün bu aslana benzer çok sayıda aslan bulunmaktadır. Aslan işini yaparken hep meşru görüntünün altında prosedürüne uydurarak avını götürüyor.
Bunu dünya siyasi tarihinde hep gördük. Yeni değil…
2003’te Irak…
Irak’ı koruyacaklarını söyleyenler… Petrolü götürdüler… Iraklılar kan revan oldu, aileler dağıldı, namuslar parçalandı.
Şimdi kendi haline bırakılsa bozuk nesil 30 sene kendini toparlayıp ayağa kalkamaz.
Ama tiyatro bitmez.
Kendine bırakmazlar.
Dikkat edin!
Aslan meşru söylemlerle avını dünyanın her tarafında götürüyor.
Halbuki hikayede anlatılan öküzler birlikte hareket edip birbirlerini yem etmeselerdi aslan onlara ilişebilir miydi?
Araplara bakın.
Hangisi birbirinin kuyusunu kazımıyor?
Böylece aslana av hiç bitmiyor.
Türkler olarak İslam dünyasında daha kollamacıyız ancak aramıza fitne sokanlara pabuç bırakmamalıyız.
İbrahim Layık denilen bir güvenlik görevlisi bir kızı seviyor ve teklif ediyor.
Kızın cevabı: “ben asla bir kürtlerle çıkmam”
Beyni zonklatırcasına İbrahim “ne mutlu kürdüm ve türküm diyene” deyip intihar etmiş.
Vicdanın insanı muhasebe etmediği toplumlarda avcılara çok av bulunur.
Azınlık ifadesinin insan onurunu yok ettiğini iyi bilen avcılar bu milletin içine çok fitne soktular, dembedem başarılı avlar götürdülerse de milletimizin içindeki o sağduyulu yan genellikle ağır bastı ve avcılara tamamen av olmaktan önemli ölçüde kurtulduk.
Ancak şunu kesinlikle unutmamak lazım:
Aslan hep beslenecek av arayacak çünkü beslenemezse ölecek. Av için meşru söylemlerle ya da kahpece tiyatrolarla tezgahları işletmeye devam edecek.
Ya
Dikkat edin, ben beyaz öküzün yendiği gün yendim! Diyen kırmızı öküz gibi vaveyla etmekten kurtulamayacağız
Ya da
Bir olacağız iri olacağız diri olacağız ve aslanlara av olmaktan biiznillah kurtulacağız.
Cennetmekan Yavuz’u ve daha nice bu topraklar için toprağa düşmüş askerlerimizin ruhlarını rahat ettireceğiz.
Dücane Cündioğlu meramımızı şu sözlerle özetliyor:
Toplum olmanın temeli birlik değil, çokluktur, farklılıktır, benzerlik kadar benzemezliktir, çünkü düşünmeyi devindiren ilke özdeşlik değil ayrımdır.
Yurttaşın görevi kendine benzemeyeni sevmek değil ona saygı duymaktır. Sevmek için yurttaşlığa gerek yok, insan olmak kafidir.