Sorgulayan üretir, üreten mutlu olur ve bilinçaltının karanlık bölgelerine daha fazla nüfuz edebilir.
Neden bir insan mutluyken diğeri üzgündür? Neden bir insan zenginliğin sefasını sürerken diğeri yoksul ve hüzünlüdür? Neden bir insan korkak ve endişeliyken diğeri inanç ve güven doludur? Neden bir insanın güzel lüks bir evi varken diğeri derme çatma bir yerde yaşamak zorundadır?
Joseph Murpy ”Bilinçaltının Gücü” adlı kitabının başında böyle sıraladığı soruları şöyle bir soruyla insanı düşünmeye sevkedip cevabını bilincine buldurmaya çalışmaktadır.
“Bu soruların yanıtı bilinç ve bilinçaltınızın işleyişinde gizli olabilir mi? Kesinlikle evet.”
Sorular insanın düşünmesine start veren, bilinci canlandıran dinamo gibidir. Ancak doğru zamanda doğru sorular doğru kişiye yönlendirildiğinde bahsettiğimiz eylem gerçekleşir.
Evet
Felsefede sorular cevaplardan daha önemlidir. Çünkü cevabı kesinleşmiş bir soru düşünmeyi öldürür. Düşünme durur.
Ancak öyle ki soru sormak düşünmenin ana esasıdır. İnsan soruya cevap verirken hazırbulunuşluğunu kullanır yani bellekte ne biriktirildiyse onunla cevaba ulaşmaya gayret eder. Bu gayret tabii ki önemli ve kıymetli olabilir ancak o soruyu hazırlayan kişi o soruyu üretmiştir ve yoğun düşünmelerin sonucunda eylemine vasıl olmuştur.
Soru üretmek, cevap ise tüketmek diyebiliriz.
Üretmek zor, zahmetli ve çok kıymetlidir, tüketmek ise ihtiyaçtır.
Sorular insan zihnini canlı tutan ve bilince projektör tutan üst bilinç eseridir.
İnsan bebeklikten itibaren bilmediği şeyleri soru sorarak öğrenmeye gayret eder, sordukça öğrenir, öğrendikçe bilinç genişler ve bilincin genişlemesiyle yeni perspektif sorular birbirini kovalar. Ne zamanki insan soru sormayı keser, öğrenme biter, varoluşunun rağmına bilincini kör testereyle biçmeye koyulur.
Düşünmeyi terkeden insan bilinç ölümü yaşamaya başlar ve bedenen yaşasa bile hayatının gayesini yitirdiği için yaşadığından bir şey anlamaz ve hayvan gibi yeme içme fonksiyonlarının ötesine geçemez.
Dolayısıyla insan düşünmek zorundadır ve düşünme, yeme içme gibi temel ihtiyaçlardan daha öte hayatının ereğini canlı tutan eylemdir.
Joseph Murphy, insan bilicinin ve daha derinlerde yer alan ve insanın sadece bir kısmına vakıf olabildiği bilinçaltına soru sorarak erişilebileceğini anlatıyor.
Bilinç dediğimiz şey buzdağının denizin altında kalan kısmı gibidir ve daha derinlere sorularla erişilebilir.
İnsan zihni öyle esnek yapıdadır ki zihnindeki sorulara ulaşmaya gayret aşamasında üretmeye başlar, teknoloji üretir, iş üretir, planlama üretir, sanat üretir, uygarlık üretir ve maalesef bazen olumsuz şeyler bile üretir. Üretilen ne varsa yeni sorularla gelişir, geliştirilir. Soru sorma bittiği anda üretilen şey son halini alır ve gelişmesi durur, çürümeye başlar.
Düşünmez misiniz? İdrak etmez misiniz? Ey akıl sahipleri şeklinde Kur’an-ı Kerim’de insanoğlunun bilincine seslenmektedir ve düşünmesi istenmektedir.
Newton elma ağacının altında kafasına düşen elmayla aydınlanma yaşamış ve yerçekimini bulmuştur. Kafasına düşen elmadan önce belki yüzlerce soruyla ona ulaşmaya çalışmış ve elmanın düşüşüyle aydınlanmanın gerçekleşmesi bir olmuştur.
Akıllı telefonlar ilk üretildiği gibi değil daha da geliştirilmiş durumda. Neden? Üretildikten sonra sorular sorarak “yeni ne ekleyebiliriz?” yeni aydınlanmaları getirmiş, durmayacak da. İşin ticari boyutu belki daha ağır basıyor.
Know-how…
Nasılını bilmek…
Bir işin yapılış ilmini öğrenmek…
Şimdi herkes kendi işi için yeni sorular sorsun! Ne ilave edebilirim? Yeni Know-howlarım var mı? Yanlışım var mı? Daha fazla para kazanabilir miyim? Yaptığım işten etkilenen insanların hoşuna gidecek ve faydalı olabilecek daha neler yapabilirim? Ya da tamamen ticari zeka ile ne yapılabilir?
Sorgulayan üretir, üreten mutlu olur ve bilinçaltının karanlık bölgelerine daha fazla nüfuz edebilir.
Bu noktadan sonra hayatın anlam kazanmaya başladığı eşiğin ötesine geçmişsin demektir.