Salgın sürecinin şehirlerde güçlü bir değişimi zorunlu kıldığını anlatan mimarlar, dikey yapılaşmanın daha fazla risk oluşturacağını, kırsala kaçışın ise hızlanacağını ifade ediyorlar
Tarihte insanlar, bulaşıcı hastalık krizleriyle birlikte şehirleşmede hep yeni bir tasarlamaya gitmiş ve sonraki olası salgınlara karşı da riskleri aza indireceği düşünülen planlamalar yapmış. Bugün de yeni tip koronavirüs (Kovid-19) bizi hızlıca benzer bir dönüşümün içine itti. Büyük kentlerde ‘riskin daha yoğun’ olduğunu görenler, aileleriyle bir yaşam alanı oluşturmak isteyenler şehir çeperlerinde yeni bir hayat kurmaya başladı. Diğer taraftan yeni bir ev satın almak isteyenlerin tercihlerinde keskin değişiklikler var. Evde daha kısa süreler geçirildiği için tasarlanan çok küçük metrekareli, balkonsuz, ulaşıma yakın, şehrin merkezinde evler popülerliğini geride bıraktı bile.
Yeni trend; kırsal
Uzmanlar, dünyada gelişebilecek risklerin kalabalık ve dikey yapılaşmada daha etkili olduğu görüşünde. Kırsala, köye dönüş ise yeni bir ivme yakalamış durumda. Ancak uzmanlar, bu hareketin çeşitli sosyoekonomik ve sosyokültürel açılardan desteklenmesini öneriyor. Daha önce tüketicinin konut ve ofiste değişen taleplerini Milliyet’te gündeme getirirken, yeni planlamalara ilişkin bilgileri de vermiştik. Bu üç günlük yazı dizimizde ise, Türkiye’nin pek çok önemli projesinde imzası olan mimarlar, gayrimenkul geliştiriciler öngördükleri yeni şehir sistemini anlatacak.
‘Sokak çeşmeleri yeniden akacak!’
Mimar Murat Kader, “Hepimizin bu süreçte yaşayarak gözlemlediği gibi virüs kalabalıktan hoşlanıyor” derken, bunun için kent yoğunluklarının hafifletilmesi ve kamusal alanların yeniden tartışılıp düzenlenmesinin elzem olduğunu söyledi.
Bazı sokakların ve caddelerin trafiğe kapatılması için çalışmaların artırılacağının şimdiden görüldüğünü belirten Kader, “Kentler artık ciddi ekolojik koridorlara daha fazla ihtiyaç duyacaklardır. Örneğin; California’nın Oakland şehrinde 100 kilometrelik sokak ve cadde, kent nefes alabilsin diye trafiğe kapatıldı. Yaya ve bisiklet trafiğine ait alanlar çoğaltıldı. Park ve sokaklarda temizlik alışkanlığını geliştiren adımlar da atılacaktır. Kentler bu salgınla beraber ‘el yıkama üniteleri, sokak çeşmeleri’ gibi düzenlemelere daha fazla gidecektir” dedi.
Balkonlu evler revaçta
‘Akıllı şehir’ tasarımlarının öne çıkarak, verilerle hareket edileceğini öngördüğünü belirten Murat Kader, “Yaşam alanlarımızda ise yeni düzenlemelere gidileceği gibi, bahçeli ve balkonlu evlere bu süreç sonrasında talep daha da artacaktır. Çünkü son yıllarda düzenlenen, pencereleri açılamayan, balkonlardan yoksun tipolojiler ‘sağlıksız binalar’ olarak görülecek. Apartmanlarda da sıkışıklığı ve kalabalık sirkülasyonu önleyecek tasarımlar bu talebin artmasına yardımcı olacaktır. Örneğin; kullanılan merdiven - asansör sayısının artırılarak, çekirdeklerin tekrar planlaması gerekecektir” diye konuştu.
Şehirler ‘imkânsız’lıklar alanı oldu
Kovid-19’un şehirleşmede yeni bir dönemi başlatacağını vurgulayan Mimar Gökhan Avcıoğlu, “İmkanları için taşındığımız büyük şehirler artık en temel konulardaki imkansızlıklarıyla bizi boğuyor” ifadesini kullandı. Avcıoğlu, daha az nüfuslu, daha organize ve daha dijital imkanlarıyla insanlara daha fazla özel alan veren; eşit fırsat ve sosyalleşme yaratabilen, kolay adapte olunabilecek yeni yerleşimler tasarlanması gerektiğini söyledi. Avcıoğlu, tüm bunların mevcut imar yönetmelikleri ile yapı kurallarının yeniden yazılmasıyla mümkün olabileceğini kaydetti.
‘Balkon pazarlığı olmaz’
Konutların tasarımında bahçenin de, balkonun da mutlaka olacağını anlatan Avcıoğlu, müteahhitlerin bu gerekli alanları, konut sahipleri ya da yerel yönetimlerle pazarlık konusu haline getiremeyeceğini ifade etti. Avcıoğlu, “Hatta o ağır ve çirkin çatılar yerine bahçeler olacak. Çatılar da değişecek. Kesinlikle bir rekreasyon alanı, ekip biçilebilen alan, müsaitse yüzme ve dinlenme havuzu olan bir düzen olacak” dedi.
‘Kentlerden köye kaçış hızlanacak’
Mimar Sunay Erdem, öncelikle şehirlerin kamusal alanlarının güvenli hale getirilmesi için hızla çözümler üretilmesi gerektiğini dile getirdi.
Erdem, “Araç trafiğindeki düşüş ve sokakların boşalması, bu alanların yeniden gözden geçirilmesine fırsatlar sunuyor. Buna en güzel örnek, 1980’lerde Melbourne Swanston Caddesi’nin bir gecede yeşil vahaya dönüştürülmesidir. Şehir içinde sitelerde veya müstakil/villa evlerinden ziyade, köy evlerine talep artacak. Sonuçta bir site içinde ikiz ya da bağımsız villada yaşamanız sizi yoğunluktan uzaklaştırmaz, dikey yoğunluklu yaşam yerine yatay yoğunluklu yaşama geçersiniz” diye konuştu.
‘Alaçatı sendromu olabilir’
Evden çalışmalarla birlikte konut tipolojisindeki değişime dikkat çeken Sunay Erdem, “Yatakların katlanarak dolaba dönüştüğü, yemek masaların çalışma masasına, mekanı evden-işyerine dönüştüren bir tasarım anlayışı gelişti. Bunlar uzun vadede çare olmayacaktır. İnsanlar aynı 4 duvar arasında bulunmaktan sıkılacaktır. Bu da bence köyleri işaret etmektedir. Ama maalesef bu kaçış köyler için tehlike de arz edebilir; turizm yoğunluğundaki Alaçatı gibi” diye konuştu.
Murat Kader’den evde ofis önerisi
Ofis ortamına benzer bir ev düzeni kurgulamalıyız.
Çalışma arkadaşlarımızla görüşmeler organize etmeliyiz.
Ekonomimizin elverdiğince ergonomik sandalye ve mouselar kullanmalıyız.
Monitörlerimizi göz hizasına ayarlamalıyız.
Çalışma alanımız evin en aydınlık ve havadar yeri olmalı.
Ev içinde, iş hayatı ile özel hayat ayrımı net bir şekilde yapılmalı.
Aralarda molalar vermeli, basit egzersizler yapmalıyız.
Mimar Ufuk Bahar’dan koronavirüs önlemlerine uygun çözüm önerileri
Kamu binaları ve hastaneler: Kamu binaları da, hastaneler de sosyal mesafeyi destekleyen tasarımlarla şekillenecek. Bekleme süresini azaltmak en önemli hedeflerden biri olacak. Hava filtreleme mekanizmalarını çok iyi bir şekilde bu yapılara entegre etmemiz gerekiyor.
Havalimanları: Havalimanlarında güvenlik şeritlerinin sayısını artırmak ve check-in prosedürlerini otomatikleştirmek gerekecek. Örneğin İstanbul Havalimanı’na sahip olduğumuz için; fiziksel özellikleri, yolcu akışını kolaylaştırabilecek potansiyele sahip.
Ofisler: Açık ofis tasarımlarını uzun bir süre göreceğimizi düşünmüyorum. Ofis kapıları, hareket sensörleri ve yüz tanıma kullanarak otomatik olarak açılabilecek şekilde tasarlanabilir. Bununla beraber teknoloji, çalışanlara sosyal mesafeyi hatırlatmak için de kullanılabilir.
Okullar: Daha geniş koridorlar ve kapılar, mekanlar arasında daha fazla bölüm ve çok daha fazla fiziksel bariyerin olduğu okullar tasarlanmalı.
‘Binaları tekrar tasarlamamız şart’
2050 yılına gelindiğinde küresel nüfusun yüzde 75’inin kentlerde yaşamasının öngörüldüğünü vurgulayan Mimar Ufuk Bahar, büyüyen kentsel nüfusun, şehirleri tehditlere karşı daha duyarlı hale getirdiğini; dikey yapılaşmanın ise salgınların daha hızlı yayılmasının nedenlerinden olduğunu söyledi. “Bu yüzden kent dokusunu ve binalarımızı tekrardan tasarlamamız şart” diyen Bahar, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Dünyanın her büyük şehri için önceden hazır olan acil kent durum planları üretilmeli. Özellikle İstanbul bağlamında ve Türkiye’deki diğer illerimiz için yatay yapılaşmanın avantajlarını kullanarak hem Kovid-19 için hem de gelecekte ortaya çıkabilecek bir pandemi için daha hazırlıklı olabiliriz. Çok zengin bir mimari servetimiz ve bu serveti çağdaş kentsel dönüşüm sistemleri ile besleyecek imkânlarımız var. Bir labirenti andıran dikey yapılaşma modelinde yaşanabilecek doğal afetler durumunda kriz yönetimi oluşturmak oldukça güçtür.”