Yaz aylarından bu yana gündemi meşgul eden Rahip Brunson davasının tahliye ile sonuçlanması piyasalarda güçlü bir iyimserliğe dönüşmedi.
Şayet dava, tutukluluk halinin devamı ile sonuçlanmış olsaydı, yeni bir spekülatif kur artışı dalgası oluşabilirdi. Öyle olmadı ve zaten piyasalarda tahliye olacağına yönelik beklenti son iki haftada fiyatlamalara yansımaya başlamıştı.
Aslına bakarsanız Rahip meselesi ABD ile Türkiye arasındaki çoklu sorunlar buz dağının ucundaki önemli bir başlık haline gelmişti.
Şu sıralar revaçta olan başka bir başlık ise, ABD’nin İran yaptırımlarına Türkiye’nin “BM Güvenlik Konseyi kararı olmadıkça” uymayacağını belirtmiş olmasıdır. Rusya’dan alınacak S-400 füzelerine ABD’nin tepkisi, F-35 savaş uçaklarının teslim edilmemesi, Halkbank davası eksenindeki riskler ve YPG’ye ABD’nin verdiği destek gibi sorunlar da eklenmektedir. Daha da uzayabilecek listeye her ay yenilerinin eklenmesi de olasılık dahilindedir. ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun son ziyaretinde masaya yeni taleplerle geldiği haberleri de düştü. Rahip meselesinin tahliye ile son bulması Amerikalıların deyimiyle sadece “one less problem” yani bir sorunun eksilmiş olmasıdır.
Bundan sonraki yakın dönemde Türkiye’nin dış politikası için kritik iki konu vardır: Suriye eksenli Fırat’ın doğusu ve Kıbrıs. Bu iki kritik konuda olası kısa vadeli ekonomik kırılganlığımız, pazarlık gücümüze etki ederse sonucu yazık olur. Uzun dönemli maliyetlere neden olmaması adına, ülke olarak sıkı durmamız gerekecektir.
Pazarlık gücümüzü azaltacak durumlar ne olabilir? Mesela, Türkiye’nin kur krizi ile köşeye sıkıştırılabilecek bir ülke olduğu izlenimi verirsek. Görece ufak sayılabilecek Rahip konusunda bile “geri adım atan” ülke algısı yabancı yatırımcı ve dünya kamuoyunda oluşmamalıdır. Önümüzde çok daha kritik, sonuçları itibarıyla çok daha uzun vadeli etkileri olacak pazarlıklar görünüyor. “Trump twitleyip ekonomiyi bozunca geri adım attılar” şeklinde bir dünya kamuoyu algısı masadaki gücümüzü de yıpratabilir.
Daha da fenası, ekonomik baskı altına almanın çıkarların çatıştığı her durumda başvurulan bir araca dönüştürülmesidir. Yabancı kamuoyunda oluşacak böylesine bir algı her sorun için ekonomik baskı yapılması talebine dönüşebilir.
“Türk mahkemelerinin bağımsız kararı ile serbest kaldı” desek de, dünyadaki genel algıyı Başkan Trump’ın açıklamaları şekillendiriyor. Trump’ın açıklamalarını izleyen ortalama bir Amerikalı, Türkiye’nin ABD başkanının diretmesine yenildiğini düşünecektir. En ilginç bulduğum ise Trump’ın “Biz fidye ödemeyiz” deyip de, Türkiye’ye teşekkür etmesi çelişkisidir. Ortada fidye (ransom) kelimesini kullanacak bir durum varsa, konuyla ilgili diğer tarafa teşekkür edilmez.
Şu sıralar Türkiye’ye birşey vermeden sürekli yeni isteklerle gelen bir ABD yönetimi görüyoruz. İstekleri gerçekleşse dahi “iyi hisler” dışında somut birşey yok. Kaldı ki, rahip yüzünden Türkiye’ye özel arttırdıkları demir-çelik gümrük vergilerini dahi indirmediler.
Kritik dönemde Türkiye’nin nasıl bir satranç içinde olduğunu, bu açıdan da değerlendirmemiz şarttır. Hünerli diplomasi, züccaciye dükkanındaki fili kulağından çekip satranç tahtasına yerleştirebilmektir.