Boyner Grup, baskının ve şiddetin üst seviyeye taşındığı, hatta kimi kesimlerce 'normalleştirildiği' bir Türkiye'de kutlanacak 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'yle ilgili çarpıcı iki reklam filmi yayınladı.
Şirketin resmi sosyal medya hesaplarında paylaşılan filmlerin ilkinde bir babanın, kız çocuğunu para karşılığı yaşlı bir erkekle 'evlendirmesi' konu ediniliyor. Çocuğun çaresizliği, "Elifçiğim neden okula gelmedin, bir sorun mu var?" diye soran öğretmenine "Öyle olması gerekiyormuş" yanıtını verdiği anlarda gözler önüne seriliyor.
Diğerinde ise eşinden boşanan Zehra bir kadının kız çocuğuyla birlikte yeni bir hayat kurmaya çalışırken karşılaştığı zorluklar ve hem fiziki hem psikolojik olarak maruz kaldığı şiddet konu ediliyor.
'SENİN BENDEN BAŞKA BİR HAYATIN OLAMAZ'
Örneğin Zehra, "Bir süre burada kalabilir miyiz, korkuyoruz" dediği babasından "Boşanırken bana mı sordun?" yanıtını alıyor. Ayrıca eski eşi tarafından ısrarla takip ediliyor ve "Senin benden başka bir hayatın olamaz" diye tehdit ediliyor. Bu film, Zehra'nın polisi "Alo, dışarıda biri var. Çok korkuyorum. Eski kocam" demesiyle sonlanıyor.
'ADALET İÇİN VAZGEÇMİYORUZ'
Her iki reklam filminin sonunda da şu not yer alıyor: "Bu yaşananlar televizyonda olsa ceza alır, gerçek olsa seyirci kalınır. Kadına şiddeti görmezden gelmiyoruz, adalet için vazgeçmiyoruz."
ÜMİT BOYNER 'KIRGINIM' DEMİŞTİ
Geniş kitlelerce TÜSİAD Başkanlığı yaptığı 2010 - 2013 döneminde tanınan, şimdilerde Boyner Grup'ta Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev üstlenen iş insanı Ümit Boyner, dün T24'te Cansu Çamlıbel'in sorularını yanıtlamış ve Türkiye'nin kadınları, çocukları, ayrımcılığa uğrayan diğer grupları koruyan bir yasal çerçeve olan İstanbul Sözleşmesi'nden ayrılması karşısında uğradığı hayal kırıklığını anlatmıştı:
'ORADA BAŞKA BİR ŞEYLER DÖNDÜ'
"(...) Ben açıkçası kadın hareketi içinde olmuş biri olarak, cinsiyet eşitliği için çalışmış biri olarak kırgınım öyle söyleyeyim. Hem hayal kırıklığı duyuyorum hem kırgınım. İstanbul Sözleşmesi'nden ne için vazgeçildi? Ben onu tam olarak da anlayabilmiş değilim. Benim bunu ne insan hakkı perspektifinden ne de şiddet perspektifinden değerlendirmem çok zor. Orada başka bir şeyler orada döndü.
İstanbul Sözleşmesi adı altında deyince öyle acayip tartışmalar yaşandı ki. İş kadınların nafaka hakkına falan kadar gitti. Cezasızlık ortada olduğu sürece suç işleyenin tekrar suç işlemesi içinde gayet uygun bir ortam oluşmuş oluyor. Son dört günde dokuz kadın öldürülmüş. Televizyon dizilerine bakıyorsun, zaten tamamıyla bu şiddet, kadının aile içindeki yeri ve erkeklerin onun üzerine baskısı işleniyor. (...)"