Ekrem İmamoğlu, İstanbul Belediye Başkanlığına adayı oldu… 31 Martta Seçimler yapıldı.
Kazandığı seçimi, “vay şaibe var, vay oylar çalındı, vay yeniden oylar sayıldı” gibi buna benzer nedenlerle zaten geç verilen mazbatası; YSK’nın seçimin yenilenmesi kararıyla 18 gün sonra elinden alındı… Sanki seçimi İmamoğlu yönetmiş, oylar sayılırken alıp kendi hanesine yazmış gibi zan altında bırakıldı…
Mazbatası elinden alınan İmamoğlu, kollarını sıvayarak “anamın ak sütü gibi helal olan hakkımı aldılar ama tekrar bu seçimi kazanacağım” diyerek meydanlara çıktı.
Ama her gün başka bir ithamla uğraşmak zorunda kalıyor. Yunan oldu, Pontus oldu, vatandaşı tokatladı oldu, yalan söylüyor oldu, zengin ama nasıl zengin oldu gibi saymakla bitmeyecek iddialar…. Bindiği uçak bile günlerce konuşuldu. Neymiş efendim! Karadeniz gezisine giderken KOÇ Grubu İmamoğlu’na özel uçak tahsis etmiş de miş miş… Gerçekten bu açıklamaları laf olsun diye mi yapıyorlar ya da bilmediklerinden mi yapıyorlar anlamak mümkün değil… Koç Grubu sadece ülkemizin değil dünyanın sayılı sanayi devleri arasında yer alan bir kuruluştur...
Sırf İmamoğlu’nu kötülemek için zan altında bırakılan bu kuruluştan diğer adaylarında helikopter ve uçak kiraladıkları açıklaması yapıldı… Bu ithamlardan dolayı bir özür bile dilenmedi…
Hani bir söz var ya, Zenginin malı züğürdün çenesini yorarmış… İmamoğlu’nun zengin olması da bazılarına dert oldu herhalde… Malını mülkünü bile dile getiriyorlar… Özel uçak kiraladıysa partisi kiralamış.
Devletin uçaklarını ve diğer imkânlarını kullanmıyor. Uçan saray alacağım demiyor. Zengin olmasına rağmen, gayet mütevazı bir yaşamı olduğu görülüyor…
Defolarca niye özel uçakla gidiyor da normal uçakla gitmiyor diye dillendiriyorlar. Bu niye dert oluyor? Çünkü özel uçakla daha çabuk ve daha çok yere ulaşır. Normal uçağı tercih etse kısa zamanda o kadar çok yere ulaşamaz. Kalkış saatleri bellidir…
Adamlar artık aldığı nefesi bile eleştirecek duruma geldiler. Ne yapsa ne dese her şeyi eleştiri konusu oluyor ve bir kulp buluyorlar. Allah ona peygamber sabrı vermiş ve vermeye de devam etsin… Bütün olumsuzluklara rağmen bu sabrı da bu millete örnek oluyor….
Hani şu Pazar günkü tartışma programı için İmamoğlu’nun “ Binali beyin soruları belirleme gibi bir talebinin olduğu tarafıma iletildi ama bana istediklerini sorabilirler dedim” gibi bir açıklamasında bile her kes kendine göre anladı ve yalan söylemekle eleştirdiler.
Oysa bu iki adayın canlı yayına çıkması yönünde hem Cumhur ittifakının hem de Millet ittifakının temsilcileri arasında geçen bir konuşmanın kendisine iletileni açıklamıştı.
Bunu anlayıp dinlemeden ekranlarda şöyle olmuş, böyle olmuş, ben kimseye soru vermedim, ben kimseyi görmedim gibi açıklamalar bile yapıldı…
Uğur Dündar’ı kim istedi kim istemedi? Şu anda İsmail Küçükayı’nın bu oturumu idare etmesine karar verilmişken hala, moderatör kim olmalıydı kim olmamalıydı diye tartışılıp duruyor.
Her kes bir isim bildiriyor. Kadın idare etmeliymiş. Karşılıklı canlı yayına çıkma teklifi sanki ilk kez ortaya atılmış gibi, bu fikri atan idare etmeliymiş. Oysa her zaman bu fikir gündeme geliyordu ama AKP tarafı kabul etmiyordu.
Cumhurbaşkanıyla program yaparken ha- hı- hadi ya gibi ifadeleri kullanabilen birisinin bile bu programı sunmasını önerenler oldu… Küçükkaya gibi Şirin Payzın ile Deniz Zeyrek’ inde tarafsız olarak bu tartışmayı idare edebileceği hiç kimsenin aklına gelmedi…
Bence bu tartışmayı idare edecek birisine ihtiyaç bile yok. Binali Yıldırım’da Ekrem İmamoğlu ’da karşılıklı olarak birbirlerine soru sorabilecek ve projelerini anlatabilecek özellikte olan kişiler… Kendi başlarına çıkarak konuşsalar, tartışsalar çok daha etkili olacağı kanaatindeyim…