Bu büyükşehir belediye yasası var ya, şehirlerin büyüğünü de küçüğünü de, köyleri de rezil etti.
Şikayetleri ayyuka çıkartan, hizmetleri kaplumbağa süratinden öteye geçiremeyen, halkın yaşamını kolaylaştırmak biryana iyice zorlaştıran bu yasa, 38 yıldır yürürlükte.
Biz Türklerin salgın hastalıktan da beter bir alışkanlığı var.
Şikayetçisi olduğumuz konuyu düzeltmek yerine, onunla söylene söylene yıllarımızı geçirir dururuz.
Bu yasa belki İstanbul-Ankara-İzmir için yararlı olabilirdi ama, uygulamaya baktığımızda kavgadan beslenen yapımızla oralarda da pek başarılı olduğu söylenemez.
Genelde her şehrimizde ters tepti Büyükşehir Yasası.
İktidar muhalefet kavgalarından, halkın beklediği hizmetler iyice aksadı.
Ne tarafa bakarsanız, bunun çarpıcı örneklerine rastlarsınız.
Muğla Türkiye'nin en önemli, en kıymetli ve en verimli illerinden biri.
Tarımıyla, turizmiyle, ormanlarıyla, denizi ve koyları ile, görsel ve tarihi değerleriyle, Tanrı’nın bizlere bahşettiği muhteşem bir bölge.
Bu bölge yerel belediyelerle bugünkünden çok daha iyi yönetiliyor, kent sakinleri bugünkünden çok daha iyi hizmetler alıyor ve çok daha mutlu yaşıyorlardı.
Dikkat edin bölgeden bahsediyorum merkezden değil.
1479 km ile Türkiye’nin en uzun sahil şeridine sahip olan böylesine büyük bir ilimizde, mali imkanlar aksine çok cüce.
Muğla merkez Ankara’nın gönderdiği paraya bakıyor ve ihtiyaçları karşılamaktan çok uzak bir bütçe ile, hepsi de birbirinden değerli ilçelere hizmet götürmeye uğraşıyor.
Muğla merkeze baktığınız zaman, çok önemli işlerin yapıldığını, kentin görünüşünün değiştiğini, altyapının önemli bölümünün tamamlanmak üzere olduğunu, yolların ve parkların çok güzelleştiğini, şehrin tertemiz olduğunu fark ediyorsunuz.
Ama Marmaris hariç ilçeler öyle mi?
Rahmetli Özal Marmaris'in 50 yılını planlayan bir projeyi hayata geçirmiş ve günümüzün bu modern kentinin daha huzurlu ve rahat yaşamını sağlamıştı.
Keşke aynı projeler Bodrum, Fethiye, Köyceğiz, Datça için de yapılabilseydi.
Buraları için de süratle toptan projeler hazırlayıp devreye sokmak lazım.
Yoksa bu tempoyla gidilirse, ilçelerin vay haline!
Bodrum'un çok acıklı durumunu yazdım ya, millet Büyükşehir Başkanı Osman Gürün’e verip veriştirmeye, ateş püskürmeye başladı.
Sadece Bodrum’dan gelse iyi, tüm ilçelerden gelen söylemlerin haddi hesabı yok.
Aslında Osman bey çok beyefendi, çok muhterem, çok iyi bir insan.
Benim 40 yılı aşkın bir dostluğum var.
Muğla’ya, insanına yıllarca hem doktor, hem de Belediye Başkanı olarak çok hizmet etti.
Muğla’nın bugünkü değişikliğinin altında, onun başarılı çalışmalarının imzası var.
Ama ne zamanki Büyükşehir yasasıyla yetkileri, Muğla’nın bir ucundan diğer ucuna ona verildi, işte o zaman işler sarpa sarmaya, rayından çıkmaya başladı.
Kolay değil üç dönem belediye Başkanlığı, galiba yoruldu iyice.
O sevimli, cana yakın, güleç ve sevgisiyle kişiyi sarıp sarmalayan Osman Gürün gitmiş, karşılamakta zorlandığı taleplerin yoğunluğu altında ezilmiş, geleni gideni başından savar ve azarlar hale gelmiş.
Ben de anlatanların yalancısıyım, hele Fethiye’liler çok şikayetçilermiş, bizim Bodrumlular da çok söylenip duruyorlar.
Geçenlerde Bodrum Atatürkçü Düşünce Derneği yöneticilerini de bir terslemiş ki, iyice gücenmişler ona.
Her talebi yerine getirmek, her isteği gerçekleştirmek kolay değil ama, kalpleri de kırmamak lazım.
Onları onarmak zor çünkü.
Osman bey koşuyor, bir yandan belediye, diğer yandan siyaset, beri de hizmet taleplerindeki artış ve şikayetler, kim olsa başa çıkamaz böyle bir trafikle.
Osman beydeki değişikliği ilk fırsatta izleyeceğim yerinde.
Çoktandır görüşmemiştik zaten.
Şimdi Muğla’nın köylerine gelmek istiyorum.
Aslında sadece Muğla’nın değil, ülkenin tüm köyleri köylükten çıktı.
Köy deseniz değil, kent deseniz değil, tuhaf ve garip bir durum çıktı ortaya.
Büyükşehir yasası dümdüz etti köyleri, çoğunu mahalle haline çevirdi.
Öyle köyler görüyoruz ki artık, bahçelerinde horozlar ötmüyor, inekler böğürmüyor, tarlalar ekilmiyor, insanı bile şehirli olup çıktı köylerin.
Artık köy ekmeği yapan, yayıktan ayran dolduran, ihtiyaçlarını toprağından karşılayan yok.
Onlar da Migros, BİM, 101, Şok gibi mağazalardan yapıyorlar alışverişlerini.
İnanmazsınız ama gerçek böyle maalesef.
Köy çocukları bile minibüslerle ilçedeki okullara gidiyorlar.
Köy okulları çoktan kapandı çünkü.
Köylülüğü bitirirseniz tarımı da bitirirsiniz, köy hayatının huzur ve zenginliğini de.
Gelin batının köylerine bakın, kaçak apartmanlar yükselmeye başladı.
Hele Muğla'nın köylerini bir görseniz, üzüntüden kahrolursunuz.
O güzelim köyler tanınamayacak hale geldi.
Büyükşehir yanlışından büyük bir süratle ve ani bir kararla dönmek lazım.
Duvarları Belediye Başkanlarının yaptığı işlerin reklamıyla süslemek garabetinden de vazgeçmeliyiz.
Gerçekten çok komik oluyor bu reklamlar.
Ben işimi yaptım veya yapıyorum diye afiş bastırılır, kentin dört bir duvarına yapıştırılır mı?
Milletin gözü yok mu, yapılanı millet fark ediyor, görüyor önce.
Bir de kutlama afişlerine ne gerek var?
Deliye hergün bayram gibi, bizim de her günümüzde kutlayacak birçok şey oluyor.
Yok anneler günü, yok babalar günü, sevgililer günü, öğretmenler günü, hemşireler günü, aklınıza ne gelirse hepsinin günü var.
Yahu bunların başkanlarını telefonla kutlayıp, duvarlarımızı temiz, ilansız ve afişsiz bırakamaz mıyız?
Yine dönelim Bodrum’a, trafiğine ve altyapı çalışmalarına.
Sezon sonuna kadar altyapı çalışmalarını ve tüm inşaatları durdurmak lazım.
İnşaat yasağı başlangıç tarihini niye uzattılar ki?
Turizm sezonu başlarında durmazmıydı inşaatlar?
Şimdi gelin görün, tüm hızıyla sürüyor faaliyetler.
TIRlar, kamyonlar, beton mikserleri, kepçeler, dozerler yine vızır vızır.
Yine delinen ve parçalanan kayaların gürültüsü, tabiatın sesini iyice bastırıyor, yok ediyor.
Millet derdini anlatamıyor kimseye, tatile gelenler inşaatların gürültüsünden rahatsızlar.
Trafik faciasını yazmaya her fırsatta devam edeceğim.
Tüm sahil kentlerinin olduğu gibi Bodrum'un da bir motorsiklet sorunu var.
Yollar hepimizin ve tüm araçlara açık elbette.
Ama bunun bir disiplini olmalı.
Sürücü motorunu kafasına estiği şekilde sürerse, hem kendi güvenliğini ve hem de karşısındakinin hayatını tehlikeye düşürür.
Keza otomobil ve diğer araç sahipleri de, motorlara saygıyı ve onların güvenliğine zarar vermeyecek dikkati göstermek zorundadırlar.
Bunu sağlayabilmek için motosikletlerin mutlaka sağ şeritten gitmeleri, dönüşlerini kurallara uygun yapmaları ve kaldırımları asla kullanmamaları gerekir.
Trafik görevlileri buna dikkat ederlerse, son zamanlarda çok artan ve ölümle sonuçlanan kazaları da engellemiş, azaltmış olurlar.
CAN PULAK