6 kişilik bir arkadaş grubu İstanbul’dan Amsterdam’a gitti, 3 gece kaldı, dört gün boyunca Amsterdam’ı tren ve metrolarla dolaştı, sonra Amsterdam’dan tanesi 15 Euro’ya otobüs bileti alarak, bir gündüz yolculuğuyla Paris’e gitti, burada da 5 gece kaldı, metro ve UBER kullanarak Paris’i alt üst etti, çevre ilçelere bile gitti, sonra da geri döndü.
Ve ilginçtir, bu 6 kişilik grup, 8 günlük tatili hem ucuza getirdi hem de tek turizm firması veya turizmciye ihtiyaç duymadı. Uçak biletlerini, aylar önce ucuz diye Pegasus’tan satın aldılar, Amsterdam otelini Booking.com’dan ayırdılar, Paris için otobüs biletini internetten Flixbus firmasından buldular, Paris’te kalacakları villayı da airbnb’den buldular. Paris içinde de metro ve UBER çok işe yaradı. Parisli villa sahibi misafirleri için iki şişe şampanya, bir kutu macaron ve kruvasanları da hazır etmişti.
Haa pardon, turizm acentesini tek şey için kullandılar: Sabiha Gökçen Havalimanı’na transfer. Bu amaçla bir Vito kiraladılar. Türkiye’de UBER serbest olsa, ona da gerek kalmayacaktı.
Tüm bu anlattıklarım neyin göstergesi derseniz, basit:
Turizm acenteleri zaman geçtikçe işlevsiz hale geliyor. Bu kadar net. İngiltere’de 178 yıllık Thomas Cook şirketinin batmasının nedeni de herhalde bu.
Tıpkı gazetelerin, dergilerin internet karşısında yok olmaları gibi, turizm acenteleri de internet karşısında yaşayamayacak hale gelecekler. Çünkü internet, onları boşa çıkarıyor. Uçak biletini, otelini, otobüs biletini, UBER’ini internetten bulursan, müze biletlerini internetten alırsan, turizm acentesi ne yapacak ki?
İşte turizmciler de bunun farkındalar ve girdikleri “Ölüm Yolu”ndan kurtulmak için çare arıyorlar.
Geçenlerde dünya turizm devi Amadeus firmasının İstanbul’da düzenlediği bir toplantıda, turizmcilere yeni fırsatları anlattıkları bir oturumu izleme fırsatım oldu. Amadeus Türkiye Satış ve pazarlama Müdürü Çiğdem Cengiz’in organize ettiği toplantıda Amadeus’un global yöneticilerinden Anna Kofoed, çok ilginç ve gerçekçi bir sunum hazırlamıştı. Öncelikle kendisinin Danimarkalı olduğunu, ancak çok uluslu bir şirkette çalıştığı için İspanya’da yaşadığını, çocuklarının da burada okuduğunu belirtmek lazım. Yeni dünya düzeni artık böyle.
Anna Kofoed turizmcilerin kendilerini bekleyen bu kötü sondan kurtulmaları için Netflix gibi çalışmaları gerektiğini anlattı. Şöyle dedi:
“Netflix bir DVD dağıtım şirketi olarak kurulmuştu. Uzun yıllar yaşadı. Ama biliyorsunuz ki internet yayılınca DVD’ler öldü. DVD dağıtan bir şirketin de buna bağlı olarak ölmesi gerekirdi. Ancak Netflix’çiler önce bir adım geri çekilip, sonra kendilerini, kişiye özel yayın şirketi haline dönüştürerek evrildiler ve bugünkü büyük başarıya ulaştılar.”
Yani Netflix, Kodak veya Blackberry, Nokia gibi devirleri kapanmış öteki şirket veya iş kollarının yaptığı gibi ölümü beklememişler, ölmemek için kendilerini yenilemişler. Anna Kofoed, İstanbul’daki toplantıda kaç kişinin Netflix abonesi olduğunu da sordu, salonda 50’ye yakın kişi elini kaldırdı.
Peki Netflix bu ölüm tuzağından nasıl kurtulmuş? Bunun cevabı da çok basit.
Her isteyene, istediği yayını, filmi, görüntüyü kendi evine taşımak yöntemiyle. Mesela Netflix kullanan her abonenin ekranı farklıymış. Ahmet Netflix’i açtığında kendi beğenisine göre, Ayşe ekranı açtığında kendi beğenisine göre filmlerden oluşan listeler çıkıyormuş. Tabii de seçenek sonsuz ve hizmet ucuz.
Anna Kofoed’in turizmcilere önerisi de Netflix yöntemi oldu: Müşteri odaklı çalışın, müşteri ne istiyorsa ona yönelin.
Yani turizm firmaları, ilk başta örneğini verdiğim 6 kişilik gruba öyle bir program hazırlayacak ki, bu 6 grup kendi başına gitmenin daha iyi olmayacağına ikna olsun. Buna ucuzluk, kalite, sürat, dahil olacak. Parisli ev sahibinin bedava sunduğu iki şişe şampanya, macaron ve kruvasanlar da ekstra.
Bayan Kofoed’in bu önerisi turizm endüstrisinde ne kadar başarılı olacak, hep birlikte göreceğiz.