Miletlerin kaderi kendilerini yönetenlerin amaçları ile şekillenir. Bu amaçlara insanoğlunun bulduğu harika bir yönetim tarzı olarak demokrasinin otağında uyguladığı mevzuatla ulaşılır.
Kapsayıcılığı baz alan yönetimlerde büyüme doğal olarak yukarı yönlü seyrederken geniş bir orta sınıfı doğururken sömürücülüğü baz alan Oligarşik yönetimlerde dar bir elitin zenginliği artarken halk aşağı yönlü yoksullaşır.
Sosyolog ve iktisatçı Robert Michels tarafından 1911’de ortaya atılan “Oligarşinin Tunç Yasası” politikoloji ve yönetim erklerinin konusudur.
Michels, “Siyasal Partiler” çalışmasında demokratik formlara sahip olması gereken yapıların zamanla neden azınlık ve tek adam yönetimine dönüştüğünü açıklamıştır.
Michels der ki:'Demokrasi ile bürokrasi bir arada bulunamaz.'Çünkü demokrasi çoğulculuğu ve çoğunluğun düşüncesini önemser ve karar mekanizması olarak bu temel prensiptir.
Yönetim şekillerine bağlı olarak kurumların işleyiş mevzuatları büyüdükçe iletişim ve haberleşme alanındaki mevzuat ve kanunlar karmaşıklaşacak ve kaybolan şeffaflık ile beraber çoğunluğun karmaşık mevzuata hakim olamayacağı durum sonrasında Otoktatik, Totaliter veya Oligarşik düzene geçişin adımları atılır.
Oligarşi'nin 'Tunç yasası' ile sömürücü kurumlar kendini farklı donanımlarla yeniden ortaya çıkarabilir.
Şubat 2011’ de Hüsnü Mübarek halk protestosuyla yıkıldığında halkın demokratik özlemleri gerçekleşecek, Mısır demokratik ülke olacak diye sevindik ve adına 'Arap Baharı' dediğimiz bir süreci televizyondan seyrettik.
Ancak demokrasiyi inşa edeceklerini iddia edenler darbe yaparak ve çok sayıda vatandaşını katlederek paraşütle yönetimi kanırta kanırta ele geçirdiler.
Ne değişti?
İsimler değişti, Oligarşik yapı yenilendi, eski yönetim unsurları vatan haini ilan edilerek hapislere dolduruldular.
Daha Totaliter bir yönetim inşa edildi.
Toplumun demokrasi talepleri maalesef Oligarşi'nin Tunç yasası'yla bir kez daha kursaklarda bırakıldı.
Arap Baharı ile insanların demokrasi talepleri tüm Ortadoğu'da hazana dönüştü.
Sahra Altı Afrika’ nın çoğunda Kudema'dan beridir Oligarşi'nin Tunç yasası değişmeyen tek şeydir.
Reformlar bile doğru dürüst olamaz.
Makro Ekonomik istikrarın sağlanabilmesi devletlerin Merkez bankası politikalarının bağımsız karar alma organları ile özerk yapıda olması gerekmektedir.
Merkez bankalarına para basma yetkisi verilmiştir. Tabii sonuçlarına katlanmak koşuluyla…
Zimbabve Devlet Başkanı Robert Mugabe Merkez Bankasını özerkleştirme tavsiyesini dikkate alacaktı. 1995’te Merkez Bankası Zimbabve’de özerkliğini ilan etti. Bu tarihe kadar yüzde 20’lerde seyreden enflasyon Mugabe’nin Merkez Bankasına para basması için baskılaması enflasyonu şişirecekti.
Para bastıkça harcama yapan Mugabe değerini hızla yitiren para karşısında daha fazla para basarak açığı kapatacağını zannetmiş ancak para arttıkça değersizleşmişti.
Enflasyon 2002’de yüzde 140, 2003’te yüzde 600, 2007’de yüzde 66 bin, 2008’de yüzde 230 milyon!
İnanılır gibi değil…
Robert Mugabe, 1970’lerde Rodezya rejimine karşı 'Gerilla' mücadelesi verdi. 1987 ile 2017 arasında Zimbabve’nin devlet başkanı olarak 30 yıl iktidarda kaldı.
Demokrasi beklentileri bir kez daha hüsranla sonuçlanacaktı.
Ne beklenebilir ki…
Zimbabve Merkez Bankası Başkanı Sierra Leone’deki Merkez Bankası Başkanının anlaşmazlık yaşayınca Merkez Bankasının en üst katından nasıl düştüğünü biliyordur, muhakkak.
Nasıl direnecek?
Almanya’daki Bundes Bank gibi özerk Merkez Bankası siyasal baskıya direnerek enflasyona dur diyebiliyordu ve paranın dengesi korunabiliyordu.
Robert Mugabe kendi ülkesinde yaptırdığı piyango yarışmasında tüm halkını ihya edecek kadar büyük paraya kayıtsız kalamamış piyangonun kendisine çıkmasını sağlamıştı.
Ya çemberi kıranlar…
Brezilya’ da Lula Da Silva İşçi Sendikası başkanı iken verdiği uzun mücadele sonrasında İşçi Partisi'ni kuracak ve Brezilya’ nın dönüşümü için çok farklı grupları bir araya getirerek toplumun çoğunluğunu ve çoğulculuğu esas alan yönetim anlayışı ile çemberi kırdı ve BRIC ülkesi (Brezilya, Hindistan, Çin, Rusya) olarak Brezilya Latin Amerika’da ağırlığı olan ilk modern bir ülke olabildi.
Kolombiya veya Venezüella çemberi kıramadı.
Kuzey Kore’de Kim Jong Il, Komünist Partiyle kapalı ve Totaliter bir rejim inşa ederek sömürücü yapısıyla nükleer yatırımlar yaparak halkı açlıktan kırılırken dünyanın serseriliğini yapmaktadır.
Güney Kore ise çemberi kırarak halkını daha refah ve demokratik yöneterek hem dışarıya açık, şeffaF, adil düzen kurarak dış yatırımların önünü açmış hem de sürdürülebilir ekonomik yapılara ev sahipliği yaparak hızla üretken ve mutlu bir toplum inşa etmiştir.
Gece uzaydan çekilen bir fotoğrafta Kuzey Kore karanlıklar içinde görünürken Güney Kore acayip ışıltılı görünüyordu.
Bu bile gelişmişliğe işaret ediyor.
Ekonomik kurumlarını Oligarşi'nin Tunç yasası'na yaslayan iktidarlar çevresindeki elitleri zengin ederken halkı yoksullaştırır.
Gelir adaletsizliği ile çok zengin dar bir elite karşılık çok yoksul toplumu tarih çok defa kaydetmiştir.
Demokratik toplumlarda ve çemberi kırabilmiş iktidarlar ile toplumlarının refahını amaçlayan ülkelerde orta sınıf çoğunluktadır. Adil düzen bunu gerektirir. Çok zengin ile çok yoksul bu adil düzende orta sınıfa dönüşür.
'Coğrafya kaderdir' derken öğrenilmiş bir çaresizlik ile sömürücü kurumlarının varlığını meşrulaştıran toplumlarda değişen tek şey oligarşik yapılar olur.
Sömürücü düzenin iktidarları bilinçsiz ve sorgulamayan toplum arzular.
Demokratik bir toplum inşa etmek ve dünyanın adil bir düzene kavuşmasını isteyen gelişmiş ülkeler coğrafyanın kader olmadığını ve aslında isteseler dünyadaki rezervlerin herkese yetebileceğine kanaat getirebilseler harika bir dünyaya uyanabiliriz.
Demokrasinin beşiği dediğimiz Amerika’ da bile yönetim erkleri sıkı bir anayasal teminat altında iken bile seçimlerde adaylara sınırsız para sağlayan elitler Amerikan toplumuyla eşitlik iddiasında bulunabilir mi?
Toplumlarda liyakate dayalı, şeffaf, hesap verebilir, erkler ayrılığı olan kurumlarıyla kısa, orta, uzun vadeli programlarla gelişmeye odaklı, demokratik toplumlar oluşturarak büyüyen mutlu bir toplum inşa edilebilir.
Bunun örneğini İstiklal Mücadelesi verirken aynı zamanda 23 Nisan 1920’de TBMM’ yi açarak savaş zamanında bile meclisini çalıştırarak ortak akıla değer veren Türkiye Cumhuriyeti’ nin bidayetinde gördük.
twitter.com/bestamibozkurt
facebook.com/bestamibozkurt
BESTAMİ BOZKURT