CHP Sözcüsü Öztrak, günün artık susma günü olmadığını belirterek, “Anayasal hakkımızı kullanarak, ‘Hemen seçim’, ‘Acil Seçim’ demek üzere meydanlara iniyoruz. İlk mitingimiz, 4 Aralık tarihinde Mersin’de olacak. Çocuğuna mama alamayan anaları, çocuğuna harçlık veremeyen babaları, ay sonunu getiremeyen işçilerimizi, yoksulluk sınırının altında yaşayan emeklilerimizi, sattığı malı yerine koyamayan esnafımızı, girdi maliyetlerinin altında ezilen çiftçimizi, umudunu kaybeden gençlerimizi, bu hükümetten sıdkı sıyrılan tüm yurttaşlarımızı, ‘Seçim, seçim, seçim’ demek üzere, meydanlara çağırıyoruz” dedi.
Erdoğan’ın kendisini uyaranlara ve “Kral çıplak” diyenlere “mandacı” yakıştırması yapmasını eleştiren Öztrak, “Mandacı kimdir biz söyleyelim. Mandacı; 30 yaşındaki bir İranlı sahtekârın, önüne yatanlardır. Ondan aldıkları dolarları, ayakkabı kutularında, evlerindeki çelik kasalarda saklayanlardır. Milli şerefimizin ve haysiyetimizin timsali, al bayrağımızı, bu dolandırıcıya, yandaş televizyonlarda dekor yaptıranlardır” diye konuştu.
Hükümetin oynadığı aciz senaryoda, Milli Güvenlik Kurulu’nu figüran yapmaya kalktığını belirten Öztrak, “Yıllarca askeri vesayet dediler, şimdi Milli Güvenlik Kurulu’ndan medet umar hale geldiler. Siz bu ekonomiyi ne zaman, nasıl Milli Güvenlik Kurulu’nun himmetine muhtaç hale getirdiniz? Ekonomi politikaları, ne zamandan beri askerin ve güvenlik bürokrasisinin görev alanına giriyor? Oldu olacak Merkez Bankası’nın başına da, emekli bir Albay atayın, olsun bitsin… Erdoğan Şahsım Rejiminin bu oyuna, Milli Güvenlik Kurulunu dâhil etmekteki muradı, ucube ekonomi politikalarını eleştirenlere gözdağı vermekse, biz bu darbeci kafaya da pabuç bırakmayız. Bunu da herkes böyle bilsin” değerlendirmesinde bulundu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Sözlerime başlamadan önce, bugün Kilis’te, Suriye’den ülkemize yasa dışı geçişi engellemeye çalışırken şehit olan Piyade Uzman Çavuş Savaş Dinç’e Allah’tan rahmet, acılı ailesine, yakınlarına ve aziz milletimize sabırlar diliyorum.
İLK İŞ İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE YENİDEN İMZA KOYACAĞIZ
Dün, “Kadına Karşı Şiddetle Mücadele” günüydü. Bu ülkede kadın olmak, ne yazık ki çok zor. Ekonomik ve sosyal baskıların yanında, kadına karşı artan şiddet, bu ülkenin acı bir gerçeği. Atanmış İçişleri Bakanı bu yıl, cinayete kurban giden kadın sayısının, geçtiğimiz yılı aşacağını söyledi. Ama buna bir de kılıf bulmayı ihmal etmedi. Kadın cinayetlerini bir kanalın içine koymuş. Cinayetler artıyormuş ama kanal aşağı doğru gidiyormuş. Kadınlar o ölüm kanalının içinde olmayı istemiyor. İstanbul Sözleşmesi’ne attığı imzayı geri çeken bu yönetime, defalarca söyledik: “Artan kadın cinayetlerinin, vebali sizin boynunuzda” dedik. Bu vebal, İçişleri Bakanının bahsettiği hiçbir kanala sığmaz. Biz bir kez daha tekrarlıyoruz. Gelir gelmez yapacağımız ilk işlerden biri, İstanbul Sözleşmesi’ne yeniden imza koymak olacak. Kadına yönelik şiddete sıfır tolerans göstereceğiz.
ERDOĞAN YAPIMI BİR KRİZİN İÇİNDEYİZ
Ülkemiz yönetilmiyor, savruluyor. Kifayetsiz Erdoğan Şahsım Hükümeti eliyle, döviz piyasalarında büyük bir kaos yaratıldı. Erdoğan yapımı bu krizin yarattığı belirsizlik, istikrarsızlık, ülkemizde hem üretimi, hem ticareti vurdu. Erdoğan’ın ekonomiye kerameti kendinden menkul, ideolojik saplantıyla malul, kibirle yoğrulmuş bakışı, ulusal egemenliğimizin, ulusal itibarımızın simgesi milli paramızı pul etti. Milli paramızla beraber, yurttaşlarımızın cebindeki paranın satın alma gücü de hızla eridi, eriyor. İşçilerimiz, memurlarımız, emeklilerimiz, milyonlarca sabit gelirlimiz, her saniye daha da yoksullaşıyor. Çiftçilerimiz, artan girdi maliyetleri nedeniyle, tarlasına küstü. Çaresizlik duygusu, milletimizin boğazına yapışmış sıkıyor. Mutfaklarımızda büyük bir yangın var, tencereler boşalıyor. Marketlerde karne uygulaması başladı. Bazı ürünlerde bir alırsan, ikincisini vermiyorlar. Esnaf satacak mal bulamıyor. Sattığını da yerine koyamıyor. Fiyat etiketleri, sürekli değişiyor. Benzin pompalarındaki rakamlar, artık elektrik sayacından da hızlı çalışıyor.
TİCARET DURMA NOKTASINDA, ÇEKLER KABUL EDİLMİYOR
Ülkede ticaret durma noktasında. Çekler ödeme aracı olmaktan çıktı. Kimse çek kabul etmiyor. Ucube rejimle beraber zirve yapan ekonomik kriz, artık tüm milli varlıklarımızın değerini kemirip bitiriyor. Erdoğan ve Çamur İttifakının koalisyonunun küçük ortağı, sıcak para baronlarının, kara paracıların, manipülatörlerin, spekülatörlerin, akbabaların, milletimizin emek emek inşa ettiği milli varlıklarımızı, talan etmesinin önünü açtılar. Ucuza mal kapatmak isteyen spekülatörler, topraklarımızın, fabrikalarımızın, rafinerilerimizin, enerji santrallerimizin üzerinde, akbabalar gibi dolaşıyor. Milli servetimizi yağmalamak için fırsatçılar ellerini ovuşturuyor.
DIŞ BORCUN TL KARŞILIĞINDAKİ ARTIŞ YILLIK VERGİ GELİRİMİZ KADAR
Pul olan Türk parasının değeriyle ülkemizin borç yükü her saniye katlanıyor. Dış borcumuz, Haziran sonu itibariyle 446 milyar dolar. Bu borcun Türk Lirası cinsinden karşılığı yine Haziran ayından bu yana 1,5 trilyon lira arttı. Bu 2021’de toplanan vergilerin, 1,5 katı yani böyle bir kur farkı yükü, bu ucube koalisyon tarafından, milletimizin sırtına yüklendi. Bir avuç saray beslemesi dışında, herkes yarınından endişeli. Kimse önünü göremiyor. Çocuklarımız yatağa aç giriyor. Gençlerimiz gelecek umudunu yitirmiş, başka ülkelerde ekmeğini arıyor. Beşeri sermayemiz hızla yıpranıyor. Bir nesli kaybediyoruz. Halkımız, devletimiz, şirketlerimiz, milli servetimiz ve 800 milyar dolarlık Türkiye ekonomisi, yarı cahil, ehliyetsiz kadroların elinde büyük bir tehdit altında.
ORGANİZE CEHALET
Devlet yönetiminde, organize bir cehaletle karşı karşıyayız. Ülke hızla demokratik kazanımlarını yitiriyor. Yönetim hızla otoriterleşiyor. Tek adam şahsım rejimine geçildikten sonra yaşanan, kötüye gidişi durdurmak için yaptığımız tüm uyarılara, paylaşılan tüm çözüm önerilerimize rağmen, Erdoğan hatalarından dönmedi. Artık sorun ideolojik taassubun, kerameti kendinden menkul, ekonomik zırvaların ötesine geçmiştir. Ülkeyi yönetenlerin, gerçeklikle bağı tamamen kopmuştur. Devlet aklı yok olmuştur. Ucube rejime de, Erdoğan Şahsım Hükümetine de, artık güven kalmamıştır.
BU AMELİYATTA EKONOMİMİZ MASADA KALIR
Sarayın vesayeti altında ve beceriksiz kadroların elinde, mefluç hale getirilen bir Merkez Bankası, milli paramızın değerini koruyamamaktadır. Ekonomide kaos yaşanmaktadır. Hazine ve Maliye Bakanı ortada yoktur. Bu ülkede ekonomiye kim bakmaktadır belli değildir. Bakanın yerine yardımcısı sosyal medya mesajları atıp durmaktadır. Attığı her mesajda, piyasalardaki tedirginliği artırmaktadır. Türkiye ekonomisi, yarı cahillerin deneme yanılma tahtası olamaz. Yarı cahillerin yapacağı bir ameliyatta, ekonomimizin masada kalması kaçınılmazdır.
MANDACI KİMDİR BİZ ANLATALIM
Erdoğan kendisini akla davet edenlere, yanlıştan dönmesini isteyenlere, bugüne kadar hep hakaret etmiştir. Yetmemiştir tehdit etmiştir. Bugün bunları yapmaya da devam etmektedir. Maşallah koalisyonun küçük ortağı da, ondan geri kalmamaktadır. On parmağında on kara sağa sola çalmaktadır. Bir de tehditler savurmaktadır. Erdoğan kendine “Kral çıplak” diyenlere, hatalarını söyleyenlere, ülkeyi sıcak para baronlarına, kara paracılara, manipülatörlere, spekülatörlere, egemen güçlere yem ediyorsun diyenlere, “Mandacı iktisatçı” demiştir.
Biz kendisine mandacı kimdir, nedir bir anlatalım:
Mandacı; “Bu can bu tende kaldığı müddetçe, papazı vermem” diye millete caka sattıktan sonra, o papazı özel uçakla ABD Başkanının Oval Ofisine, bir gecede gönderendir.
Mandacı; kendisine “aptal olma” diye, mektup yazanların ayağına koşup, hakaret dolu mektubu, yüzlerine çarpamayıp, kedi gibi pısandır.
Mandacı; Rus uçakları İdlib’de 36 askerimizi şehit ettiğinde, bunun hesabını soramayan, üstüne üstlük Kremlin Sarayı’nın kapılarında dakikalarca bekleyip, bu halini de Rusların resmi televizyon kameralarına çektirerek kendini rezil edendir. Milletin itibarına sahip çıkmayandır.
Mandacı; Yunanistan burnumuzun dibindeki, adacık ve kayalıkları işgal ederken, sessiz kalıp, iki çift laf edemeyendir.
Mandacı; “Emevi Camii’nde namaz kılacağız” deyip, egemen güçlerin taşeronluğuna soyunup, beş milyon Suriyeliyi ülkemize doldurandır. Yine bir o kadar Suriyeliye de, Suriye’de bakmak zorunda kalandır.
Mandacı; milletimizin 10 milyarlarca dolarını, Suriye bataklığında bataklığa gömendir.
Mandacı; 30 yaşındaki bir İranlı sahtekârın, önüne yatanlardır. Ondan aldıkları dolarları, ayakkabı kutularında, evlerindeki çelik kasalarda saklayanlardır. Milli şerefimizin ve haysiyetimizin timsali, al bayrağımızı, bu dolandırıcıya, yandaş televizyonlarda dekor yaptıranlardır.
Mandacı; bu ülkenin atadan deden kalan tüm varlıklarını, limanlarını, çimento fabrikalarını, yem fabrikalarını ve pek çok tesisini yandaşlarına ve yabancılara peşkeş çekenlerdir.
Mandacı; Türk bankalarının verdiği krediyle, Türk Telekom’u Lübnanlı Hariri ailesine peşkeş çekendir.
Mandacı; Türk Telekom’un kârını Lübnan’a kaçırıp, kredi borcunu da milletimizin sırtına yıkanlara, göz yumanlardır. Tarlanın taşıyla, tarlanın kuşunu yandaşlarına vurduranlardır.
Mandacı; bu ülkenin en stratejik savunma tesislerinden biri olan, Tank Palet Fabrikasını, Katar ordusuna, beş kuruş almadan peşkeş çekenlerdir.
Mandacı; faiz lobilerini ağızlarından düşürmeyip, iktidarları döneminde 203 milyar doları, Londra’daki, New York’taki tefecilere faiz diye ödeyenlerdir.
Mandacı; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan yandaşlarına, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde, milli paramızla değil, Dolarla, Avroyla ihale verenlerdir.
Mandacı; yandaşa adrese teslim, Kamu-Özel İşbirliği peşkeşleriyle ilgili, anlaşmazlıkların çözümünde, Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin yetkisini tanımayıp, Londra mahkemelerine o anlaşmalarla yetki verenlerdir.
Mandacı; bu milletin 128 milyar dolarını, Merkez Bankası’nın arka kapısından, hiçbir kurala ve teamüle uymadan, kendi siyasi ikbali için buharlaştırıp, bugün Türk Lirası’nı, kolu kanadı kırık ve savunmasız bırakanlardır.
Mandacı; ülkemizin itibarı olan milli paramızın, adı sanı duyulmamış paralar karşısında bile, gün görmüş kar gibi erimesine sebep olandır.
Mandacı; dün, 15 Temmuz’un finansörü olmakla suçladıkları, yandaş gazetelerde olmadık hakaretler ettikleri, bir ülkenin Veliaht Prensinin bugün ayağına, sırf 10 milyar dolar getirecek diye, türkuaz halı serenlerdir.
Mandacı; milli varlıklarımızın değerini düşürüp, yerlerde süründürenlerdir. Türkiye Varlık Fonu’na devredilen atadan dededen kalan son gümüşleri, yok parasına, körfez şeyhlerine pazarlamaya kalkanlardır.
MİLLETİMİZ GERÇEK MANDACILARI TANIR
Genlerinde Kuvayı Milliye ve Müdafa-i Hukuk olan milletimiz, mandacıyı çok iyi tanır. Milletimiz, “Kurtuluş Savaşı veriyoruz” diyenlerin, vatandaşın cebini nasıl boşalttığını, egemen güçlerin ve maşalarının, ceplerini nasıl doldurduğunu gayet iyi görmektedir. Mandacının, bir tek kendi cebini düşündüğünü, doların yeşilini nasıl sevdiğini milletimiz bilir.
SARAY’IN RİYAKARLARI DA YAMAN
Saray sosyetesinin riyakârları da, çok yamandır. Millet yokluk çekerken, “Bu ülkede yokluk diye bir şey yok, bolluk ortada!” derler. Market rafları, pazar tezgâhları yangın yerine dönmüşken, “İki kilo et yiyorsak, yarım kilo yeriz. İki kilo domates yerine iki tane alırız. Kış günü turfanda sebze kullanmak sağlığa zararlı” derler. Ama aziz milletimizde bunları bile alacak hal bırakmadıklarını maalesef görmezler.
Bu riyakârlar zulüm ettikleri milletimize; “Para kalmayabilir. Başınızı kaldırın şu yolların güzelliğine bakın. Bakın ne güzel yollar yapılmış. Gözünüz gönlünüz açılsın” diyecek kadar, Dolar, Avro garantili yollarla, milletin yarasına tuz basacak kadar kibirlidirler.
Bunlar utanmadan millete; “Aylarca belki soğan ekmek yiyeceğiz, ama güvenliğimizden asla taviz vermeyeceğiz” derler. Ama yandaş, akraba-i taallukat, besleme, lüks arabalarda, yatlarda, kotralarda gününü gün eder.
Bunların yapacağı Kurtuluş Savaşı’nda, saraylar, lüks uçaklar, yatlar, arabalar, efuliler kendilerinin olur, kuru soğan, ekmek millete kalır. Kurtuluş Savaşı diyerek kendileri yutarlar salkımı, millete ise verirler talkını.
BUNLARIN DAVALARI DA SAVAŞI DA DOLARIN YEŞİLİ
Bunların davaları da, savaşı da; doların yeşilidir. Saraylarıdır. Lüks uçaklarıdır. Yatlarıdır, kotralarıdır. Şişkin banka hesaplarıdır. Yüzbinlerce dolarlık lüks arabalardır. Asgari ücretin iki katını verip aldıkları sonra da boyunlarına takıp millete caka sattıkları, markalı atkılarıdır. Bunlar Kurtuluş Savaşı çığlıkları atıp üstatlarının, “Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul, bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa” sözlerine parmak ısırtırlar.
DOLAR ARTTIKÇA BEŞLİ ÇETEYE AKAN PARA ARTIYOR
Kurtuluş Savaşı lafları size bol gelir. Bir şeyleri kurtarmak mı istiyorsunuz. Önce “Milletin cebinden beş kuruş çıkmayacak” deyip, milletin başına musallat ettiğiniz KÖİ talanından, milleti bir kurtarın bakalım. Son beş yılda milletimiz, bunlara verdiğiniz garantiler nedeniyle, geçmediği köprüye, tünele, yola, 9,5 milyar dolar ödedi. Önümüzdeki üç yılda da bu yandaş çetenin cebine, 14 milyar 601 milyon dolar konacağını şuanda mecliste görüşülmekte olan bütçe söylüyor. Dolar kuru bugünden 12 lirayı aştı bile. Dolar artınca, beşli çetenin bütçe üzerindeki vesayeti, bütçeden alacağı parada katlanacak.
TALANI DURDURUN MÜCBİR SEBEP İLAN EDİN
Bu talanı durdurun, bu garantileri TL’ye çevirin, bu yılın ödemelerini “Mücbir sebep” diyerek erteleyin. Buradan yapacağınız tasarrufu da emekliye, memura, asgari ücretliye verin. Sizin Türk Lirası’nı pul eden politikalarınız neticesinde, asgari ücretlinin cebinden çekip aldığınız aylık 152 doları derhal telafi edin. Çiftçiye destek borcunuzu ödeyin, pandemide esnafa verdiğiniz kredinin, en azından faizini hibe edin. Geri ödeme vadesini yayın. Yapabilirler mi? Yapamazlar. Çünkü onlar milleti unuttu. Milletin halini görmüyor, feryadını duymuyor. Onlar sadece kendilerini kurtarmayı düşünüyor. Milleti bekleyen tehlikelerin farkında bile değiller.
MUTFAKLARDAKİ YANGIN GELECEK SENEYE DE SARKACAK
Dalgalı kur rejiminde döviz krizi çıkardılar, bunu becerdiler. Şimdi o döviz krizi çiftçilerimizi ezip, geçiyor. Son bir haftada, ÜRE gübresinin tonuna, bazı illerimizde 2000 liranın üzerinde zam geldi. Antalyalı, Bursalı, Eskişehirli, İzmirli, Kocaelili, Mardinli, Sakaryalı, Ordulu çiftçilerimiz ne yapacaklarını şaşırdılar. Çiftçi tarlasına gübre atamadı. Şimdi tarlalarda verim düşecek. Mutfaklardaki yangın gelecek seneye de sarkacak. Milletimizin gıda güvenliğini tehlikeye attınız. Şimdi kendi çiftçinize destek olacağınıza, elin çiftçisini abat etmeye soyundunuz. Toprak Mahsulleri Ofisi, bizim çiftçilerimizden buğdayı 2 bin 250 liraya almıştı. Elin çiftçisine yüzde 50 daha fazla ödüyor. 3 bin 343 liraya buğday ithal ediyor. Bu nasıl bir kafa? Türk çiftçisini borca batır, elin çiftçisini ihya et. Şimdi bu kimi kurtarma savaşı, kimin Kurtuluş Savaşı?
ŞİRKETLERİMİZİN DEĞERİ ERİYOR
Borsa şirketlerimizin değeri, Merkez Bankası’nın, “Ben artık enflasyona değil, çekirdeğine bakacağım” dediği gün, 205 milyar dolardı. İki ayda 171 milyar dolara düştü. Milletin borsadaki mal varlığı iki ayda 34 milyar dolar eridi. Yine Eylül’ün ilk haftasında, Varlık Fonu’nun elindeki varlıkların değeri, 34,5 milyar dolardı. İki ayda 23,5 milyar dolara düştü.
BAE, 10 MİLYAR DOLARLA VARLIK FONU PORTFÖYÜNÜN YARISINI ALABİLİR
Daha dün FETÖ darbesinin arkasında olduğunu söyledikleri, yandaş basınlarında etmedikleri hakaret bırakmadıkları, Birleşik Arap Emirlikleri’nin veliahtına, getirdiği 10 milyar dolarla, atadan dededen kalan son gümüşlerimizin, yarısını alma fırsatını altın tabakta sundular. Katar’a Tank Paleti peşkeş çekenlerin, şimdi de bu ülkenin bir başka göz bebeği savunma sanayi tesislerini, Birleşik Arap Emirlikleri’ne peşkeş çekeceğini uluslararası basın yazıp, çiziyor.
SEVSİNLER SİZİN KURTULUŞ SAVAŞINIZI
Sevsinler sizin Kurtuluş Savaşınızı. Bu ülke emperyalizme karşı, şanlı kurtuluş savaşını vermiş ve ulusça büyük bir zaferle bu savaştan çıkmayı bilmiş. Ama Erdoğan ne zaman ağzına, Ekonomik Kurtuluş Savaşı lafını alsa, kazanan hep egemen güçler ve maşaları oluyor. Kazanan hep Dolar ve Avro oluyor. Erdoğan bu lafı ilk kez Ekim 2018’de ağzına aldı, o gün dolar kuru, 5 lira 82 kuruştu. Ekim 2020’de ikinci kez ekonomik Kurtuluş Savaşı ilan ettiğinde dolar kuru da 8 lira 14 kuruş olmuştu. Şimdi aynı lafı ağzına aldı, dolar kuru 13,5 lirayı görmüştü.
YAPABİLECEKLERİ TEK HAYIRLI İŞ SANDIĞI GETİRMEK
Bunların millet için yapacakları tek hayırlı kurtarma, bu aziz milleti kendilerinden kurtarmaktır. Derhal sandığı milletin önüne getirmektir. Kaybolan güveni geri getirmek, milleti bu hayat pahalılığından çekip çıkarmak, başka türlü mümkün değildir. Hep söylüyoruz; “Çakma doktor candan eder. Çakma imam dinden eder. Çakma ekonomist, parayı pul eder.” Erdoğan’ın yaptığı tam da budur. Kendi beceriksizliklerinin, kendi yetersizliklerinin üstüne, bu milletin en şerefli savaşını, örtü yapmaya çalışmak, günahlarını bununla örtmeye çalışmak çok büyük ayıptır.
MGK’YI ACİZ SENARYOLARINA FİGÜRAN YAPIYORLAR
Hele hele, oynadıkları bu aciz senaryoda, Milli Güvenlik Kurulu’nu, figüran yapmaya kalkmak, tam bir kendini bilmezliktir. Bu ucube Partili Cumhurbaşkanlığı Sisteminin istismar etmediği, çürütmediği tek bir kurum, tek bir kurul ne yazık ki kalmamıştır.
Bir daha söyleyelim: “Bu krizin arkasında yabancı güçler falan yoktur. Bu krizin tek bir müellifi vardır. Erdoğan’dır, tabi onun yanında koalisyonunda küçük ortağıdır.” Artık miadını dolduran, metal yorgunu bir hükümetin, tevil kabul etmeyen zırva ekonomi politikalarının, Milli Güvenlik Kurulu kararıyla korumaya kalkmak, aczin ikrarından başka bir şey değildir. Vesayetçiliğin de daniskasıdır. Damadın dediği gibi, bu ucube sistemle “At izi it izine karıştı.” Ne yaptıklarının, neye sebebiyet verdiklerinin farkında bile değiller. Yıllarca “Asker siyasete niye karışıyor?”, “Askeri vesayet kabul edilmez” diyenler, şimdi Milli Güvenlik Kurulu’ndan medet umar hale gelmişlerdir. Bu ülkede emekli amiraller gıkını çıkarınca, Montrö ile ilgili bir bildiri yayımlayınca, linç edilip, darbeci yapılıyor. Ama Milli Savunma Bakanı’nın, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı’nın, Genelkurmay Başkanı’nın, Kuvvet Komutanlarının bulunduğu kurulda “Dış güçler ekonomiyi tehdit ediyor” mealinde bildiri yayınlatmanın adı “ileri demokrasi” oluyor. Ben buradan soruyorum, siz bu ekonomiyi ne zaman, nasıl Milli Güvenlik Kurulu’nun himmetine muhtaç hale getirdiniz? Allah aşkına! Ekonomi politikaları, ne zamandan beri askerin ve güvenlik bürokrasisinin görev alanına giriyor? Oldu olacak Merkez Bankası’nın başına da, emekli bir Albay atayın, olsun bitsin… Erdoğan Şahsım Rejiminin bu oyuna, Milli Güvenlik Kurulunu dâhil etmekteki muradı, ucube ekonomi politikalarını eleştirenlere gözdağı vermekse, biz bu darbeci kafaya da pabuç bırakmayız. Bunu da herkes böyle bilsin.
BU HÜKÜMET MİLLİ GÜVENLİK SORUNU
İşte tüm bu kepazelikler, devlette yönetim krizinin, hangi aşamaya geldiğini göstermesi bakımından, ibretliktir. Çok açık söyleyeyim, bu ülkede tek milli güvenlik sorunu, gerçekle bağı tamamen kopmuş, kibir hastalığıyla malul Erdoğan’dır. Ne güzel demiş büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk: “En büyük savaş, cehalete karşı yapılan savaştır” İşte bu yarı cahil kadroları, sandıkta göndermeden, bu ülkenin ufkunu açmak mümkün değildir. Millete rahat bir nefes aldırmak hiç mümkün değildir.
SANDIK GELMELİ, BU HÜKÜMET GİTMELİ
Yarından tezi yok. Seçim sandığı milletin önüne getirilmelidir. Demokrasilerde sandıktan kaçılmaz. Sandıktan kaçan demokrat olamaz. Sandıktan kaçan, milletin gözünde de, gönlünde de sakıt olur. Biz Erdoğan ve bu ucube koalisyonun küçük ortağına, derhal seçim çağrımızı tekrarlıyoruz. Bu, uçurumdan önceki son çıkış için, makul bir çağrıdır. Aksi halde bu yarı cahil kadrolar elinde, ekmek yiyebileceğimiz, bir ekonomimiz bile artık kalmayacaktır. Bugün herkes demokrasiden yana taraf olmalıdır. Sandık talebini gür bir sesle, tahriklere kapılmadan dile getirmelidir.
HEMEN SEÇİM, ACİL SEÇİM İÇİN YURTTAŞLARIMIZI MEYDANLARA ÇAĞIRIYORUZ
Gün artık susma günü değildir. Dante’nin şu sözleri, herkesin kulağına küpe olmalıdır: “Cehennemin en karanlık yerleri, buhran zamanlarında, tarafsız kalanlara ayrılmıştır.”
Biz bu çerçevede, anayasal hakkımızı kullanarak, “Hemen seçim”, “Acil Seçim” demek üzere meydanlara iniyoruz. İlk mitingimiz, 4 Aralık tarihinde Mersin’de olacak. Çocuğuna mama alamayan anaları, çocuğuna harçlık veremeyen babaları, ay sonunu getiremeyen işçilerimizi, yoksulluk sınırının altında yaşayan emeklilerimizi, sattığı malı yerine koyamayan esnafımızı, girdi maliyetlerinin altında ezilen çiftçimizi, umudunu kaybeden gençlerimizi, bu hükümetten sıdkı sıyrılan tüm yurttaşlarımızı, “Seçim, seçim, seçim” demek üzere, meydanlara çağırıyoruz.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorular varsa alıyım.
Soru- Ekonomideki bu tablo karşısında Hazine ve Maliye Bakanı Lütfü Elvan’ın sessizliği sürerken Bakan Yardımcısı Nurettin Nebati’den açıklamalar geldi. Düşük faiz politikasını sürdüreceğiz dedi. Bir yandan Elvan’ın bakanlıktan alınacağı ya da istifa edeceği konuşulurken diğer yandan da Bakan Yardımcısının açıklamaları geliyor. Nurettin Nebati’nin Berat Albayrak’a yakın bir isim olduğunu da düşünürsek siz bu tabloyu ve bu açıklamaları nasıl değerlendirirsiniz?
Faik ÖZTRAK- Ekonomide Erdoğan eliyle çıkarılmış büyük bir kaos var. Bunun karşısında Hazine ve Maliye Bakanının ağzını da bıçak açmıyor. Dün akşamdan beri yardımcısı sosyal medyadan mesaj verip duruyor. Sarayın kerameti kendinden menkul ekonomik zırvalarının peşine takılmış gidiyor. Ama zırvanın tevil götürmediğini bilmiyor. Ama öyle gözüküyor ki anlaşılan bakanın gidici olduğunu Bakan Yardımcısı anlamış. Saraya sosyal medyadan ben buradayım göreve hazırım diye mektup yazıyor işaretler yapıyor. Hazine ve Maliye Bakanına Ziya Paşa’nın sözlerini hatırlatmak isterim. Devlet insanı ne zaman çekildik izzeti ikbal ile babı hükümetten diyeceğini bilmelidir.
Teşekkür ederim.