Muharrem İnce, dün Elmalık köyündeki evinde bir basın toplantısı yaparak hakkındaki iddiâlara cevap verdi. Merak ettiğim konuyu, gözlerimle görmek istedim. Merâkım, ne diyeceği değildi. Onu, zâten canlı yayında anında öğreniyoruz.
İnce’nin evine yaklaşırken, tam tahmin ettiğim manzarayla karşılaştım. Basın mensuplarını çıkarın, bir avuç insan, ya var ya yok.
Bir CHP milletvekiline iftira atılmış. O da kendisini savunacak. Elmalık köyü sallanmalı değil mi? Yalova’daki CHP’liler gelse yeter. Yok gelmezler. CHP’li Yalova Belediye Başkanının olmadığı yerde, Yalovalı CHP’lilerin ne işi var? İsim isim kayıt altına alınacaklarını bilirler.
İnce, basın toplantısını baba ocağında yapmasının sebebini açıklayarak konuşmaya başladı. Dedesinden kalan helâl mal olduğunu vurguladı. Demek ki başka hiçbir yeri, güvenli bulmuyor. Partisinin haramzâdeler elinde olduğunu düşünüyor. Orada sormak aklıma gelmedi. Acaba bu açıklamayı partisinde yapmaya kalksa başına neler gelirdi?
Emekli olunca değil, 15 yaşından beri partide olduğunu, tuvaletleri bile temizlediğini ifâde eden İnce, partisinin oyunu yükselttiğini de hatırlattı. Oysa en büyük suçu buydu. Yâni genel başkan olma ihtimâli.
Siz deyin Truva atı, ben diyeyim pelikanca bir oyun, işlem tamam. Muharrem İnce, CHP’de “istenmeyen adam” artık. Herkes, bu işin müsebbibi olarak Kılıçdaroğlu’nu işâret ediyor. Oysa esas mesele, Kılıçdaroğlu’ndan sonra kimlerin geleceği. İnce de biliyor onları.
İnce, CHP’lilere seslenerek, “Beni niye savunmuyorsunuz?” diye sordu. İstemeyenler, zâten savunmaz. Sevenleri de bu saatten sonra korkarlar.
Yine de gözlerimizi yaşartacak gelişmeler olmuyor değil. Cumhurbaşkanlığı seçiminde İnce’yi yerden yere vuran karşı mahallenin pelikanları, avukatlığına soyundular. Fizik öğretmeni olmasıyla alay edenler, öğretmenler gününü kutladı. Yakında, “Bu tarafa gel, kurtul” derlerse şaşırmayacağım.
Bahçedeki manzara, deja vü gibiydi. Üç yıl geriye gittim. Ahmet Davutoğlu, 1 Kasım seçimlerinde AK Parti’ye en yüksek oyunu aldırma suçunun (!) cezâsını ağır ödemişti. Sâdece kendisi değil, “Ayıp değil mi?” diyen herkes ödemişti.
Peki ne oldu? O zaman AK Parti’de, bir tâne genel başkan adayı vardı. Şimdi bir sürü aday var. Geride birbirlerini yiyorlar. Omuz atan atana. “Kramer Kramer’e Karşı” filmi gibi. Parti, sürekli oy kaybetti ve büyük şehirler, CHP’ye geçti.
Meral Akşener de MHP’de adı geçmeye başlayınca linç edilmişti. Herkesin ablası, bir anda “istenmeyen kadın” olmuştu.
Aynı oyun, şimdi CHP’de oynanıyor. Partinin oyunu yükselten adam istenmiyor.
Bir konuyu, özellikle vurgulamak istiyorum. Yazdıklarımdan, Davutoğlu’na iftira atan pelikanlarla İnce’ye iftira atan pelikanların aynı olduğu sonucu çıkmasın. Her partide pelikanlar var.
Bundan sonra ne olacak?
Davutoğlu ve Akşener’e ne olduysa o olacak. Akşener’e kaset iftirâsı atıldığında ağzını açmayanlar, şimdi “canımız kanımız ablamız” diye jilet atıyorlar. Davutoğlu linç edilirken ağzını açmayanlar, “hocam hocam” diye yanaşmaya başladılar. Hele bir Akşener gibi Meclis’e girsin, jilet de atacaklar.
Bugünler geçecek. 15 yaşından beri CHP’de çalışan İnce, şimdi o bahçeye gitmeyen CHP’lilerin, yeniden güç kazandığında etrâfında toplanmaya başlayacaklarını hepimizden daha iyi biliyor.
CHP’lilerin ihânetine, “Ciğerim dağlandı.” diyen Muharrem İnce, gerçekten en güvenli limana sığındı. İnce âilesini, çok zor günler bekliyor. Bahçede, oğlunun istikbâline baktıkça yaprak gibi titreyen bir anne gördüm. “Bahçeniz çok güzelmiş.” deyince, “Bahçe mi kaldı?” dedi. Sesinde, gönül bahçesine de sonbahar gelmişçesine bir hüzün vardı.
Nasıl olmasın?
Câmiye bisikletle giren (!), câmide halay çeken (!) oğlunu kim bilir neler bekliyor?