Çidem Ergüvenç Yazdı: İLHAM YA DA ESİN​​

Çidem Ergüvenç'in yeni yazısı..

Nedense günlük konuşmada “esinlendik” deriz ama ilham gelmesini daha gizemli bir anlam içinkullanırız. İlham ancak koca koca sanatçılara gelir; onlar dünya çapında görkemli eserler yaratır. Dinsel anlamda ise vahi anlamında kullanılır.Peygamberlere, aziz ve azizelere vahi gelir, büyük ustalara ise ilham.

Yıllar önce Kremlin’i geziyoruz, bir Ortodoks kiliseden diğerine gidip rehberimizin verdiği bilgiler ile aydınlanıyoruz. Birçoğunu zaten daha önceden bildiğim dinsel öykülerden sıkıldım, dikkatim dağıldı; bir türlü dinleyemiyorum. Rehberimiz vahi gelince muhatabın titrediğini söylemiş sonra buna örnekler vererek, “Başka kimler titremiştir?” diye sorunca, lâfın ancak bu kısmını fark ederek hemen atladım ve “Parkinsonlular” deyiverdim. Herkes önce şaşırdı sonra çok güldü. Ben ise fazlasıyla utandım ama öyle bir gülme tuttu ki, dersten atılmak üzere olan bir öğrenciye döndüm.

Güzel konuşmak, dili doğru kullanabilmek bir sanat, belâgat sanatı; dolayısı ile ilham işidir. Herkes bunu beceremez. Topluma karşı düzgün konuşmak her babayiğidin harcı değildir. Ne yapabilir ki bu konuda becerisi olmayanlar; karşılarında duran ve prompter denilen üstünde konuşanın söyleyeceklerinin yazılı olduğu ekrandan başkalarının hazırladığı kendi konuşmalarını okurlar. Ne var ki bunu yaparken söyleyici metni önceden çalışmadıysa olmayacak yerlerde tuhaf vurgulamalar yapar, ya da en azından okurken çok abartılı olmasa da gözbebekleri hafifçe sağa sola oynayıp kendisini ele verir.

Bazıları ise, çoğunlukla promterdan konuşsa da zaman zaman celâllenir ve haber programlarındasıklıkla gördüğümüz bir durum oluşur; kişi prompterı bırakıp doğaçlama konuşmaya başlar. İşte o zaman kantarın topunu kaçırır. Konuşmanın şehvetine kapılıp duyduğu öfkeyi sokak çocuklarının lisanıyla aktarır; eser, gürler ve bu arada çok fazla mantık ve dil hatasına düşer. Allah kimseyi böyle komik ve çirkin bir duruma sokmasın. Güzel konuşmak bir yana insan gülünç bir duruma düşebilir ya da şiddetiçinde gösterdiği öfke onu ilkel insan durumuna sokar. Konuşurken insan öfkesini kontrol edebilmeli, böylece uygarlık çizgisinden uzaklaşmamış olur.

Sanatçılar öyle şeylerden ilham alıp öylesine güzel eserler ortaya koyar ki onların sanki uzaydan gelmiş olduklarını sanırsınız. Tarih böylesi görkemli sanatçılarla doludur; saysanız sayfalar dolar.

Sanatı sevmek estetik kaygı ve yüksek kültür düzeyi, diğer bir deyişle entelektüellik anlamına gelir. Güzel sanattan anlayan insanları “Entel-Danter” olarak eleştirmek aşağılık duygusunun bir yansımasıdır. Bir resmi çıplaklık yansıtıyor diye kınayıp sergilenmekten alıkoymak, bir sanatçının yarattığı bir heykeli beğenmediği için kırmak, sanata ve sanatçıya dil uzatmak ilkelliktir. Neyse ki ülkemizden hiçbir biçimde hakkı olmadığı halde bu yollara tevessül eden kimse çıkmadı.

Hiciv, taşlama, satir (bu sonuncusu yalnızca manzum eserlerde görülen taşlama) sanatı Türk ve Divan edebiyatında çok gelişmiştir. Ayrıca dünya yazınında da pek çok hiciv ustası sayılabilir. Hiciv, sanatçı ve kıvrak zekâya sahip olmayı gerektirir kanısındayım.

Espri yapmak ve hatta espriden anlamak, fıkraları anlayıp onlara gülebilmek bence bir zekâ işidir. Fıkra anlatmak da bir sanattır diye düşünüyorum. Fıkrayı ortasından kesip kahkaha atmak, ya da “ay! Yoksa bu fıkrayı biliyor muydunuz?” diye sormakveya esprinin anlaşılmadığını varsayıp tekrarlarda bulunmak kanımca bir fıkrayı katletmenin belli başlı yöntemleridir.

Divan edebiyatında da rastladığımız Tecahül-i Arif (bilip de bilmezden gelme; bilgili kişinin cahillik taslaması) da kıvrak bir zekâ ister ve bu sanatın ustaları karşılarındakilerin de aynı düzeyde bir kıvraklığa sahip olmasını bekler. Böylece söylemek istediği karşısındaki tarafında doğru algılansın ister.

Özetle kafası çalışmayan insan ne promterı doğru dürüst okuyabilir, ne doğaçlama konuşabilir, ne espriden anlar hatta gülümsemeyi bile bilemez. Her zaman kaşları çatıktır, yüzünde öfke işaretleri taşır, espri yapayım derken yüzüne gözüne bulaştırır. Sonra da pek marifet yapmış gibi yüzüne alaycı bir gülümseme oturtur. Zaten de başka türlü tebessüm etmeyi bilmemektedir. Böylelerinde şefkat duygusu da bulunmaz. Ellere gözyaşı döküyor gibi yaparken kendi yakınlarına karşı oldukça acımasızdırlar. Ben böyle bir insanı bugüne kadar tanımadım, ama sizi bilemem.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri