ÇIĞ ve MİTİNG GÖRÜNTÜLERİNİN AYNI ANDA VERİLMESİ AYMAZLIKSA....

Kerime Yıldız

Kulakları çınlasın, Osmanlı Arşivi’nde Ekrem diye bir arkadaşımız vardı. Dilin kemiği yok da onun hiç yoktu. Ama latif olduğundan kurtarırdı.

Seksenli yılların sonu. O zaman Arşiv, Vilâyet Bahçesi’nde ve Emniyet’le komşuyuz. Binâlarımızın birinde telefon var, diğerinde yok. Telefonsuz binâdan aranan olunca bu taraftaki arkadaşlar, kapıya çıkıp avaz avaz sesleniyorlar. Eh elbette Emniyet’teki polisler de duyuyorlar. Ne de olsa devlet dâiresinde çalışıyoruz ve devlet memuruyuz. Şantiye görüntüsü yakışmıyor. Bunun genel müdüre söylenmesi lâzım. “Bir telefon bağlatmayıp bizi rezil ediyorsunuz.” denmezki.

Birgün rahmetli genel müdür, “Bir isteğiniz var mı?” deyince Ekrem atılıyor:

“Diğer binâda telefon yok. Emniyete rezil oluyoruz.”

.......

Türkiye Cumhuriyeti, köklü bir devlet. Türk milletinin de köklü bir kültürü var. Millet olarak ikrâmı çok severiz. Cenâzenin de düğünün de kendine göre bir ikram anlayışı vardır. Sarayında da köyünde de böyledir.

Meselâ çayı ele alalım. Hoca Ahmed Yesevî’den duâlı millî içeceğimizi.

Bugün Anadolu’nun neresine gitseniz, “Çay içer misin?” diye sorarlar. Hazırda yoksa hemen demlik ocağa sürülür. Genç kızların çeyizinde, örtüsü ve tepsisi muhakkak vardır. Örtülü tepsilerde çay sunmanın bir âdâbı vardır. Hafifçe misâfire doğru eğilirsiniz vs.

Çay, günlük hayâtımızın olmazsa olmazları arasında. Ülkemiz, çay tüketiminde birinci sırada. İkrâmsız misafirlik, kabir ziyâreti gibidir ya çaysız ikrâm da öyle. Ama, ille de sohbet. Atalarımız bunu, ne güzel ifâde etmiş:

    Es-sohbet-i bilâ çay

    Kes sema-i bilâ ay   (Çaysız sohbet, aysız bir gökyüzü gibidir)

Kısacası vazgeçilmez ve zarif bir çay kültürümüz var.

Aman vazgeçmeyelim, yaşatmak için elimizden geleni yapalım. Yapalım ama nezâketi de elden bırakmayalım.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vatandaşla çay üzerinden kurduğu iletişim, oldum olası çok hoşuma gitmiştir. Hani elleriyle çay karıştırma hareketi yaparak, “Çay var mı?” diye sorduğu eve misafir olmuştu. Çay ve simit görüntürü de çok güzel.

Böyle hoş görüntüler varken son seçimlerde vatandaşa çay paketleri atmak, ne bileyim, bir tuhaf oldu. Kültürümüzde, böyle bir çay ikramı yok. Kültürümüzde devlet başkanlarının böyle bir görüntüsü de yok. Ne çâre ki, “Sayın Cumhurbaşkanım, mitinglerde çay paketleri attığınızda bağırış çağırış havada kapanlar yüzünden komşulara rezil oluyoruz.” demek, bir işe yaramazdı. İki taraf da memnundu.

Fakat Cumhurbaşkanımız, Van’da onlarca insanımız çığ altındayken iptal etmediği Delice’deki mitinginde keyif çayı dağıtınca yine bağırış çağırış havada kapanlar oldu. “Rezil olduk.” diyemedim. Çünkü kızmadım. Üşüdüm, çok üşüdüm. Kelimelerim tükendi.

Fakat kelimeleri tükenmeyenler var. “Çığ felâketi görüntüleriyle aynı anda, Cumhurbaşkanımızın mitingini yan yana vermek hiç doğru değildi meselâ. Milletin vicdanını kanatmaktır bu.” diyen köşe yazarı ne demek istiyorsa Allah rızâsı için birisi açıklasın!

Mâdem ikisi birarada olmuyorsa Cumhurbaşkanımız, mitingde niçin çığ felâketinden bahsediyor? Niye keyif çayı dağıtıyor?

Evet, ikisi birarada olmuyor. İşte bu yüzden miting, iptal edilmeliydi. Çünkü çığ denilen âfet, biraz münâsebetsiz. Önceden haber vermeden geliyor.

Yapmayın etmeyin sayın yazar! Biraz perhiz yapın, yazmayın! Anladık, kamusal alanın tadı damağınızda kaldı. Ama yazdıklarınız yüzünden, başörtülüleri kamusal alanda görmek istemeyenlere rezil oluyoruz!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.