Bu olgunun 100. Yılını kutluyoruz. Yüz yıllık süreç; son Türk Devleti’nin kalıcı, barışçı, milli değerlere dayalı demokratik, saygın bir Devlet olduğunu ortaya koyuyor.
Bu zamanda; siyasal ve ekonomik sorunlar, engeller, ara rejimler yaşadık.
Ne var ki, kurucumuz Yüce Meclis’e yansıyan Milli iradenin gücü ile bu engelleri aştık, geliyoruz.
Bugün Türkiye’nin gündeminde ön mesele var. Bir sistem değişikliği oldu bittisi dayatılmak isteniyor.
İstiklal Savaşı’nı yöneten ve kazanan Yüce Meclisin üstlendiği denge, denetim ve yönetim gücünden yoksun kuvvetler birliği sistemine evrilmiş bulunuyoruz.
1921, 1924, 1961 ve 1982 Anayasaları ile kurgulanan, kökleşen ve yapılanan, çoğulcu ve çok partili demokratik sistemden otoriter bir rejime doğru hızla yürüyoruz.
Bu ön meselenin çözümü bütün siyaset kurum ve kavramlarının önünde kaçınılmaz bir yapı olarak duruyor.
1920’de Meclis Hükümeti ile başlayan, Yüce Meclisin güvenoyuna dayalı, meşru, Başbakanlık, parti disiplinlerini temsil eden hükümetler de artık yoktur.
Cumhurbaşkanı tayin ve azil yetkisini elinde bulundurduğu kimi kişileri Bakan sıfatı ile görevlendiriyor, Başkanlık Sarayı’nda bakanlıklara eş değer ofisler kuruyor.
Bu yürütme organlarının eylem ve işlemlerinin denetimi Yüce Meclisimizin yetkileri dışındadır.
Parlamentolar, özgürce söz söylemek için kurulmuştur. Yüce Mecliste, sözlü önerge yasağı ile bakanlara soru sorma, bilgi isteme olanağı kalmamıştır.
Bakanlar, Meclis Salonundan çıkarılıp dinleyici localarına misafir edilmiştir.
Altı yüz Milletvekili, seçim bölgelerindeki kişiler, kuruluşlar ve sorunlarla içsellik başlarını yitirmişlerdir.
Cumhurbaşkanlığı görevi ile iktidar partisi Genel Başkanlığı işlevinin birleştirilmesi, çok genişletilmiş bir Anayasa yorumudur. Böyle bir uygulama, devlet geleneğimizde var olan, yurttaşların son sığınağı tarafsız, bilge, her yurttaşı kollayan ve kapsayan bir siyasal kimliğin boşluğunu doğurmuştur.
Başkanlık sisteminin yürürlüğe girdiği yaklaşık bir yıllık süreçte ekonomide, iç ve dış siyasette belirgin bir yükseliş, istikrar hatta iyileşme yaşanmıyor.
İçte ve dışta her alanda zorluklar çoğalıyor. Yüce Meclisin desteği, partilerin uzlaşmaları, uluslararası kuruluşlarla dayanışma yoksunluğu çoğalıyor. Ekonomik göstergeler düzelmiyor.
Çok partili hayatın başladığı yıllardan bu yana tarafsızlığı tartışılmayan bir hakem olan, Yüksek Seçim Kurulu’nun tahkim niteliğinin taraflarca tartışılır hale gelmesi de bir rastlantı değildir.
Güvenirliği ara rejimlerde bile kabul gören bu kurumun Başkanlık otoritesine boyun eğdiği izlenimini silmek bu sistem içinde çok zorlaşmıştır.
23 Haziran seçim neticeleri, siyasal sistemin çıkmazını azaltmaz. Aksine rekabetçi demokrasiden yoksun bir seçim döneminin tortuları yeni kırılmaları çoğaltır.
Başkanlık Sistemi başarısız, yersiz, gereksiz ve nafile bir dayatmadır. Demokrasimiz açısından ise tehlikelidir.
Bütün siyaset yapıcılarının iktidar ve muhalefet ayırmadan bir araya gelmeleri gerekiyor. Devletimizin geçmiş yüz yılın deneyimlerinden yararlanan, iyileştirilmiş parlamenter sisteme hızla dönmesi gerekiyor.
Yargının tekrar güvenirliğinin, Devletin insan hak ve özgürlükleri açısından tekrar onur kazanması için hızla bu gereği yerine getirmek zorundayız.
Yeterli ve gerekli deneyimlere sahibiz. Önümüzde dört buçuk yıl sürecek, seçim seçeneği olmayan bir dönem var. Bu süreçte içte ve dışta, öngörülen veya beklenmeyen çalkantılar yaşanacaktır. Monark yönetimi ile bu engebeler aşılamaz. Milli bilinç ve danışma için, ortak akıl ve ortak yönetime kesin gereksinimiz var.
Yüz yıllık bir devlet sistemi, bir heves, bir deneme düşüncesi ile değiştirilemez. Üstelik, mili mücadeleyi kazanarak, parlamenter sistemi kuran Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yönelik bu dayatma nafile ve tehlikeli bir girişimdir.
Bir asırlık süre içinde rastlanan yanlışlar, gecikmeler, zorluklar parlamenter sisteme yüklenemez. Bir bölümü siyasi kurum ve kişilerin bir bölümü iç ve dış gelişmelerin, oluşların sonucudur.
Milli Merkez, hukukun üstünlüğüne bağlı, taraf olduğumuz demokratik kuruluşlarla iş birliğine ve demokratik, laik, tam bağımsız Cumhuriyetimizin temel değerlerine dayalı bir huzur iklimine dönüş çağrısını dile getirmektedir.
19 Mayıs Bayramı, Milletimize ve tüm gençlerimize kutlu olsun.
Hüsamettin CİNDORUK
19. Dönem TBMM Başkanı
Milli Merkez Başkanı